İstanbul ve Anadolu'da havalar farklı

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ [email protected]

Malum yıl sonu yaklaşıyor...

Bütçeler, hesaplar, herkes yeni

yıl için hazırlık yapıyor...

Bir süredir, gazeteniz DÜNYA'da

Türkiye'nin CEO'larıyla

yaptığımız röportajları peş peşe

sunuyoruz...

Amacımız, 2012'ye ilişkin

Türkiye'nin önde gelen iş

liderlerinin görüşlerini ve

beklentilerini sizlere aktarmak...

Diziyi hazırlayan arkadaşımız

Özlem Ermiş Beyhan'a

gönderdiğiniz mesajlardan

işinize yaradığını anlıyorum...

O nedenle, bugün Sabancı

Holding'in CEO'su Zafer

Kurtul'un beklentilerini paylaştığı

bu röportajlar serisine devam

edeceğiz...

 ***

Farklı düşünenler var tabii ama

2012 genel olarak tedirgin etmiş

görünüyor CEO'ları...

Beklentiler, büyüme oranlarının

bir hayli düşeceği yönünde...

Geçen hafta CEO Club'ın

kahvaltılı sohbet

toplantısındaydım...

Gördüm ki, bu bakış sadece reel

sektöre ait değil...

Toplantının konuşmacısı olan

dört banka genel müdürünün

2012 beklentileri de benzerlik

gösteriyordu...

 ***

Biliyorsunuz...

Gazeteniz DÜNYA, Anadolu iş

dünyasının nabzını Türkiye

kamuoyuna taşımakla

ünlenmiştir...

Anadolu'ya yayılmış yaklaşık 30

bölge temsilciliğimiz ile bu

DÜNYA'nın misyonudur...

Aynı zamanda DÜNYA

Anadolu'da pek çok toplantı

düzenler...

Biz bu toplantıları da çok

severiz...

Çok da önemseriz...

Çünkü, Türkiye'nin en dinamik

ve girişimci kesimleriyle bir araya

gelebildiğimiz bu interaktif

toplantılar bizim işimizi anlayarak

yapmamıza büyük katkı sağlar...

 ***

Ekonomide tedirginliğin arttığı

son bir ayda Anadolu'da bir dizi

toplantıya katıldım...

Örneğin, Türkiye İş Bankası ile

işbirliği içerisinde düzenlediğimiz

İş'le Buluşmalar toplantısı için

Çorum'a gittim...

Sonra Adana'ya...

Ardından da IBM ile birlikte

Lider Kentlerle Buluşmalar

toplantılarımız için Gaziantep ve

Kahramanmaraş'a...

Bu kentlerde gördüğüm hava

İstanbul'dan farklı...

 ***

Nasıl farklı derseniz, anlatayım...

Bir soruyla başlayalım:

Bugün 2012'nin zor geçeceğine

ilişkin en temel argüman nedir?

Hemen herkesin üzerinde hem

fikir olduğu cevap:

Avrupa'nın yaşadığı kriz ve

bunun dünya ekonomisine

yansımaları...

Gerçekten de öyle...

Avrupa Birliği çok sert

sorunlarla uğraşıyor...

Bunun bizi de giderek daha fazla

etkilemesi bekleniyor...

Türkiye ihracatının yüzde 47'sini

AB'ye yapıyor...

AB'de durgunluk yaşandığına

göre Türkiye'nin ihracatı da

duraklayacak...

Bu da büyüme oranını aşağıya

çekecek...

 ***

‘Düz mantık' böyle...

Ama farklı düşünenler de var...

Sanmayın ki, “her kriz aynı

zamanda fırsattır” diyen

klasikleşmiş sözü

tekrarlayacağım...

Ya da artık içimizi bayacak

şekilde her konferansta

tekrarlanan “Çince'de kriz ve

fırsat kelimeleri aynı şekilde

yazılır” da demeyeceğim...

Sadece Gaziantepliler'in

söylediklerini aktaracağım...

Soruyorum:

“Gaziantep ihracatçı bir kent...

Avrupa'da gelirler düşünce bu

size yansımayacak mı?”

“Neden öyle düşünüyorsun ki”

diyorlar...

“Daha iyi ya... Gelirleri düşünce

Avrupalı, ürünlerimize daha fazla

rağbet gösterecek... Kalite

sorunumuz yok... Kaliteyi ucuza

verebiliyoruz... Şimdi alıştığı

pahalı İtalyan malını almak yerine

bizim hesaplı ürünümüzü

alacak...”

 ***

“Kur da güzel bir noktaya geldi...”

diyor bir başka Antepli sanayici;

“İhracat bakımından bizim

işimize bile gelebilir Avrupa'daki

kriz...”

Özellikle de komşularla ticaretten

en çok faydalanan kentlerden

biri Gaziantep...

“Peki ya, Suriye?” diye

soruyorum...

“Açıkçası bu gerginlik kötü oldu”

diyorlar...

“İyi ziyaretçi geliyordu... Ama

herhalde hükümetimizin bir

bildiği vardır...”

Sonuçta, Suriye bizi zorlar ama

perişan etmez...

90-100 milyon dolarlık bir payı

var ihracatımızda...

Gaziantep'in ihracatı bu yıl 5

milyara koşuyor...

Anlayacağınız devede kulak...

Şu anda 170 ülkeye ihracat

yapıyoruz...

Birleşmiş Milletler'e 193 üye

ülke var...

Hedefimiz hepsine ihracat

yapmak...

 ***

Kahramanmaraş'ta da durum üç

aşağı beş yukarı aynı...

TEPAV'ın araştırmasına göre

Türkiye'nin en hızlı büyüyen

firmalarının bu kentten çıkması

tesadüf olmamalı...

Örneğin Zara'nın kendilerinden

metresi 7 dolara aldığı kumaşı

200 dolara pantolon, ceket yapıp

sattığından şikayetçiler ama...

Onlar da Avrupa krizinin kendileri

için bir fırsat olduğu görüşünde...

“Öyle kolay olmayacak... Ben

Avrupa'daki sorunların daha çok

süreceğini düşünüyorum...

Çünkü nasıl tedavi edecekleri

konusunda anlaşamıyorlar” diyor

bir Maraşlı ihracatçı...

Ve ekliyor:

“Avrupalı son dönemde ister

istemez siparişleri küçülttü...

Çin'den gemiyle alırlardı...

Şimdi bizden TIR'la alıyorlar...

Bazı alım firmalarının Türkiye'den

ayrıldığını duyuyoruz... Olabilir...

Ama biz sipariş yetiştirmeye

çalışıyoruz...”

Maraşlılar iç talebin de hız

kesmekle beraber artmaya

devam edeceği görüşünde...

En önemli sorununuz nedir diye

soruyorum...

“İşçi bulmakta çok zorlanıyoruz”

diyorlar...

“Evet” diyoruz, “Kalifiye işçi

bulmak her yerde sorun...”

“Yok” diyorlar... “Biz düz işçiden

bahsediyoruz...

Vasıflı işçi söyle dursun, biz

vasıfsızını da bulamıyoruz...”

Bu sözlerle Maraşlı işadamları

arasında bir tartışmadır başlıyor...

Kimileri “Hayat pahalı... İşçinin

ihtiyacını karşılayacak parayı

vermezseniz tabii çalıştıracak

kimseyi bulamazsınız” diyor...

Kimisi yeşil kartı suçluyor...

Söyledikleri o ki, yeşil kart

sahipleri bu haklarını

kaybetmemek için çalışmak

istemiyormuş...

Çalışmaya niyetlense bile

kendisinin sigortalı

yapılmamasını istiyormuş...

“Fena mı” diyor birisi, “Verecek

işiniz var ama işçi

bulamıyorsunuz...

Türkiye'nin geldiği noktaya

bakın...”

 ***

IMF'nin Türkiye Daimi Temsilcisi

Mark Lewis...

Söyledikleri dün gazetemizde

manşetti...

IMF'nin 2012'de Türkiye'nin

büyüme oranına ilişkin tahmini

yüzde 2 - 2.5...

Didem Eryar Ünlü ile birlikte

röportajı yaparken, Anadolu'daki

gözlemlerimizi Lewis'e

aktardım...

“Biz Türkiye ekonomisinin

2012'de biraz nefesleneceğini

düşünüyoruz. Ama Türk özel

sektörü son derece dinamik. Bu

gözlemleriniz çok sevindirici”

dedi...

 ***

Bildiğiniz gibi, IMF bu yıl için de

önce düşük bir büyüme oranı

ilan etmişti...

Sonra haziran ayındaki G-20

toplantısında Türkiye'nin 2011

için büyüme tahminini yüzde 8.5

olarak açıkladı...

Yanlış anlaşılmasın...

Herkes 2012'nin çok kolay bir yıl

olmayacağının farkında...

Ancak, İstanbul'u dinleyince,

gözününüz önüne gelen büyüme

grafiğinin ucu aşağıya dönüyor...

Anadolu'yu dinleyince yukarıya...

İstanbul iş dünyasında gelecek

yıl büyüme oranının yüzde 2'lere

kadar gerileyeceğini düşünenler

az değil...

Anadolu'daki rüzgara bakarsak,

büyüme gelecek yıl yüzde 5'i

zorlayacak...

Kim haklı çıkacak, yaşayıp

göreceğiz...

Bildiğim bir şey varsa, o da yüzde

2'lik, 3'lük, hatta yüzde 4'lük

büyümenin 2023'te dünyanın en

büyük 10 ekonomisinden biri

olmayı hedeflemiş Türkiye'ye

yetmediği...

Eğitim, nükleerin ötesinde bir silah...

Anadolu'da nereye gitseniz, sanayiciler, iş

dünyası bir konuya özellikle vurgu yapıyor:

Eğitim... Bu konuda çok dertliler... Sanki

sözleşmiş gibi her konuştuğumuz iş insanı,

eğitimli insan bulmakta çok zorlandığını

ifade etti.

Çoğu, Türkiye'de yeni bir atılımın ancak

insan kalitemizin yükseltilmesiyle mümkün

olacağı görüşünde...

En çok referans yapılan ülke ise Güney

Kore...

Pek çok işadamının, bu ülkenin

kalkınmadaki göz kamaştıran başarısını

eğitimdeki gücüne bağladığını dinledim...

Rakamlar da gerçekten çarpıcı...

Sanırım tek bir karşılaştırma yeterli olacak:

Türkiye'de yüksek öğrenime giden gençlerin

toplama oranı yüzde 38...

Güney Kore'de bu oran yüzde 98...

G. Kore'nin özellikle teknolojideki atılımının

temel nedenlerinden biri olarak da eğitim

düzeyinin yüksekliği gösteriliyor...

Gaziantep'teyken ziyaret ettiğimiz

Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Adil

Konukoğlu, eğitime yatırımın önemine

dikkat çekti:

Ama o bir başka ülkeden ve alandan örnek

verdi... Konukoğlu'nun anlattıkları şöyle:

“80'li yılların hemen başı...

20 yaşındayım...

Denver Colorado'da lisan okulundayız...

Sınıf 17 kişilik... 10'u Arap ülkelerinden

gelme öğrenciler... 5 kişi de Brezilya ve

diğer Latin Amerika ülkelerinden... Bir

Türk ben varım... Bir de Çinli var; Çu En...

Annesi de babası da profesör... Beijing

Üniversitesi'ni birincilikle bitirmiş... Arkadaş

olduk... Hazırlık sınıfının sonuna doğru

dedim ki, “Ya Çu En ne işin var Çin'de. Kal

Amerika'da...”

Çu En, pek oralı değil. Bakıyorum, konu

açılınca, çeviriyor...

Sonunda dedi ki; ‘Adil, boşuna üstüme gelip

durma... Ben Master'I birincilikle bitirince

zaten burada kalacağım. O benim ödülüm...'

Yıllar geçti, 1990'lı yıllarda Çin'e gittim...

Dedim ki, ben buraya bir daha gelmem...

Adamlarla anlaşamıyorsun bile...

Ama iş dünyasındayız. 2005'te bir daha

gitmek durumunda kaldım. 5-6 toplantıya

katıldım. Baktım bütün toplantılarda benim

akranım Çinli yöneticiler de katılıyor. Benden

2-3 yaş küçük ya da büyük, birçok yönetici...

Ama hepsi mükemmel İngilizce konuşuyor.

Sorunca, gördüm ki, hepsinin hikayesi Çu En

gibi... ABD'de okumuş, İngiltere'de

okumuşlar... Okullarını en üst dereceden

bitirip 10 yıl, 20 yıl oralarda kalmışlar...

‘Peki' dedim, ‘Onca sene sonra neden

döndünüz?'

Hepsinin yanıtı aynıydı:

‘Daha iyi ücret verildiği için...'

Her biri, ya Amerika ile ilgili

pazarlama bölümünün başında,

ya Londra'da okuduysa

İngiltere'nin... Almanya'da

okumuş, orada kalmış, şimdi

Çin'de Almanya'ya ihracatın

sorumlusu... Her şey saat

gibi... Tıkır tıkır işliyor...

İşte o zaman kendi

kendime sordum; ‘Biz

nasıl uyuduk?' diye...

İnanın, ne ülkeler ne

şirketler için eğitimden

daha iyi bir yatırım yok...

Bugünkü dünyada,

nükleerin ötesinde bir

silah...”

Ali Gevgilili'den mesaj var...

Geçen hafta bu köşede anlatımlarına yer verdiğim değerli ustamız Ali

Gevgilili'den bir mesaj aldım...

Aynen yayınlıyorum:

“DÜNYA Gazetesi'nde yayınladığınız çok güzel ve duyarlı yazınız için teşekkürlerimi sunuyorum, sizi ve iktisat yazarı arkadaşlarınızı tanımak benim için büyük bir mutluluk oldu.

Yazınızdaki iki konuyu daha ayrıntılı anlatmak istiyorum;

(1) Milliyet 1969'da ekonomi için tam sayfa ayırdığında, ekonomiye neden bu kadar geniş bir yer verdildiğini açıklamak amacıyla, “Günlük” başlığıyla bir yazıyı imzasız olarak hazırlamıştım. Odamda çalışırken Abdi İpekçi'nin beni murettiphanede beklediğini duyurdular. Oraya gittiğim zaman yazımın altına İpekçi'nin elindeki yeşil boyalı kalemiyle Ali Gevgilili imzasını dizdirttirerek

muretibe yazının altına yerleştirttiğini gördüm. Abdi İpekçi, “Bu çok güzel yazıyı bundan sonra iktisat sayfasında her gün köşe yazısı olarak imzanla sürdüreceksin” dedi. Böylece “Günlük” yazılarını 1980 yılına kadar haftada 5 gün aralıksız yazdım.

(2) Dostum İsmail Cem 1970'li yıllarda, Cumhuriyet'te yazı işleri müdürü Ecvet Güresin'in yardımcısı olarak çalışıyordu. Güresin, gazetenin genel yayın yönetmeni konumuna yükseltilince, yazı işleri müdürlüğünü, Cem'in aracılığıyla bana önerdi. Teşekkür ederek, Milliyet'te çok mutlu olduğumu bildirdim. 1970'lerin sonlarında Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından Ecvet Güresin kontenjan senatörü atanınca, bu kez Nadir Nadi Cumhuriyet'in genel yayın yönetmeni olmamı, yine dostum Cem'in aracılığıyla istedi. Bu öneriye de teşekkür ederek Milliyet'ten ayrılmayacağımı duyurdum.

Köşenizde bu iki düzeltmeye yer vermeniz dileğiyle yeniden sevgilerimi sunuyorum,

Ali Gevgilili

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar