İstanbul için heyecan verici bir adım…
Aslında bu hafta planım başkaydı…
Sizlere dünya medyasındaki yeni gelişmeleri aktaracaktım…
Özellikle de çok faydalandığım iki toplantıdan…
Biri, gazeteniz DÜNYA'nın ev sahipliğinde düzenlenen Avrupa Ekonomi Basını İstanbul buluşmasından…
Diğeri de dünya medyasına yön veren çok değerli konuşmacıların yer aldığı Doğuş Yayın Grubu'nun düzenlediği "Yeni Medya Düzeni" Konferansı'ndan…
Ancak …
11 Kasım'da başlayacak "21. Yüzyılda Yaratıcı Şehirler ve Endüstriler Sempozyumu"nu sizlerle paylaşma beni bu niyetimden ala koydu.
Bugün sizlerle bu sempozyumu anlatmak istiyorum…
Ve onun arkasındaki kavramları…
Heyecan verici…
Heyecan verici olduğu kadar esinlendirici iki kavramı
"Kültür endüstrisi" ve "yaratıcı kentler"…
Ne diyelim, "medya" ile ilgili sözümüz baki kalsın…
Dünya kentleşiyor…
İlk kez geçen yıl, kentlerde yaşayan nüfus kırsaldakini geçti…
Türkiye'de bu alandaki gelişme daha da hızlı…
1980'de kentleşme oranı yüzde 50'nin altındaydı
Tam rakamı isterseniz yüzde 43.9…
Şimdi yüzde 75.5…
Kentler dönüşüyor…
Hızlı kentleşme…
Küreselleşmenin etkileri…
Kentleri bir yandan derin bir dönüşüme soktu.
Bir yandan da kentlerin öne çıkması sürecini başlattı.
Daha doğrusu yarışı…
Şimdi yarış kentler arasında…
Hangi kent öne çıkacak?
Hangi kent hangi alanda konumlanacak?
Hangi rolü üstlenecek?
İşte bu yarış yepyeni bir kavramı da beraberinde getirdi:
Yaratıcı kentler..
Yaratıcı kentler kavramı dünyada son 20 yılda gündemde…
Bizde ise çok daha yeni…
İşin en içindekiler bile kavrama yeni ısınıyor.
Örneğin Hüsamettin Kavi…
Kavi iş dünyasının yakından tanıdığı bir isim…
İstanbul Sanayi Odası'nın eski başkanı…
Şimdi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Danışma Kurulu Başkanlığı'nı yapıyor.
"8500 yıllık İstanbul tarihinden bahsediyoruz…
İyi ama geleceğe ne bırakacağız?.." diye soruyor Kavi…
Ve devam ediyor:
En başından beri aklımızda hep aynı soru vardı:
Avrupa Kültür Başkenti olmak çok güzel…
Gurur verici, büyük başarı…
Ancak yeterli değil…
31. 12. 2010'dan sonra geriye ne kalacak?
Bu soruyu yanıtlamak kolay değil…
Kavi'nin anlatımıyla, dünden bugüne uzanan bu arayış içerisinde "kültür endüstrisi" kavramı ile tanışılmış…
Ve ardından da "yaratıcı şehir" kavramıyla…
Tabii, önce "yaratıcı şehir" kavramını sorgulamak gerekiyor.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin sahipleri de öyle yapmış…
Akademisyenlere başvurmuşlar…
"Başka türlüsü düşünülemezdi" diyor…
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt…
"Sacayağını oluşturmamız gerekliydi...
Kamu…
Sivil toplum…
Üniversite…
İstanbul'un bir yaratıcı şehir haline dönüştürülmesi için bu üçlü bir araya gelmeliydi…"
Bu süreçte iki "hoca" öne çıktı…
Konuya ciddi kafa yoran iki akademisyen…
Önce Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ruhi Ayangil'in "yaratıcı endüstrileri" tanımlarken söylediklerine kulak verelim:
Kültürel miras…
Sahne sanatları…
Müzik…
Ama sadece müzik değil…
Animasyon… Video oyunları…
Yazılı, görsel, dijital medya…
Reklamcılık…
Her alandaki tasarım…
Ve tabii, mimarlık…
Kavramı iki örnekle açtı Prof. Ayangil:
İstanbul'daki Bozdoğan Kemeri bir ihtiyaçtır…
Aynı zamanda bir tasarımdır…
Bizans'ın müthiş bir tasarımı…
Ya da…
Şehir hatları vapurlarının bacalarında yer alan çıpa sembolleri…
O da kent için bir yaratıcı değer…
Prof. Ayangil diyor ki:
İstanbul, emsalsiz bir tarih ve kültür beldesi…
Bu, binlerce yıllık tarihi boyunca, burada yaşamış insanların aklı, emeği ve özeninin eseri…
İstanbul dünyanın en önemli yaratıcı şehirlerinden biri olabilir…
O vasıflara ziyadesiyle sahip…
Yeter ki, biz yeni bir düşünsel ufuk açalım…
Düşünce ve davranış gündemini değiştirecek bir sürece girelim…
Lokal gündemlerle yaşamaya alıştırıldık…
Kısır bir siyasi gündemle debelenip duruyoruz.
Bundan sıyrılmamız gerekiyor…
Çıkış entelektüel bir tartışma ortamı yaratmakta…
Bizim örneğin, İstanbul'da neden bir opera binasının olmadığını sorgulamamız gerekiyor.
Prof. İsmail Ertürk Manchester Üniversitesi'nden…
Kültür ekonomisi uzmanı…
"Kültür ve ekonominin iç içe girmesi yeni" diyor…
"20 yıllık bir olay…"
1990'larda başlayıp halen devam eden Londra-New York rekabetini örnek veriyor…
İngiliz hükümeti, Londra Belediyesi'ni New York ile rekabete sokmuş…
Hedef, Londra'yı dünyanın finans merkezi yapmak…
Daha fazla banka, daha fazla yatırım kuruluşu şehre yerleşsin diye…
New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg bu durumdan korkmuş…
Londra'nın New York'un önüne geçmemesi için bir rapor hazırlatmış…
Neler yapmak lazım diye…
Kapışma dünyanın finans merkezi olmak için…
Ama yarış, kültür altyapısının yükseltilmesi üzerinden yapılıyor…
Bugün hala her iki kent de, sinema, müzik, kitap festivalleri ve diğer kültür etkinliklerini kendine çekmek için yarışıyor…
Sadece New York ile Londra mı?
Birçok dünya kenti insanları kendisine çekmek için yarışta…
Örneğin Abu Dabi…
Louvre Müzesi'nin isim hakkı için anlaşma yapıyor…
Dubai…
Viyana'daki opera binasının aynısını inşa ediyor…
Katar…
Christie's ile anlaşarak İslam Müzesi'ni kuruyor…
Seul…
2010'un dünya tasarım başkentliğini yapıyor…
Barselona…
Tasarımcılara, sanatçılara sunduğu imkanlarla öne çıkıyor…
Berlin…
Kendisini bir "tasarım yaratıcı" kent olarak konumlandırıyor…
Peki ya İstanbul?
Hemen peşin hükümlü olmayalım…
İstanbul da boş durmuyor…
Ne kadar iyi değerlendirebildiğimiz tartışıladursun, 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi başlı başına bir atılım…
2012'de İstanbul'un bir tasarım bienaline kavuşması da…
Haberi, kısa süre önce, TÜSİAD'ın Görüş dergisinde İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Başkanı Bülent Eczacıbaşı vermişti…
Dahası, Birleşmiş Milletler'e bağlı UNCTAD'ın bir ajansını İstanbul'da kurma ihtimali var…
İlk kez…
Uluslararası Yaratıcı Şehirler ve Endüstriler Enstitüsü'nün merkezi İstanbul'da olacak…
Prof. Ayangil'in beklentilerine göre, böyle bir enstitünün kurulması, entelektüel açıdan İstanbul'u 24 saat canlı tutacak.
21. Yüzyılda kentler, ülke ekonomilerinde çok önemli bir rol oynayacak.
Ekonomik açıdan küresel kentlerin rekabeti, ülkelerin rekabetinden daha belirleyici olmaya başladı bile…
Kültür, bu rekabetin en kritik unsurlarından biri…
Günümüzde, maddi sermaye kadar kültür sermayesi de ekonomik kalkınma ve büyümeye katkıda bulunuyor…
İstanbul'u tanımlamak için kullanacağımız o kadar çok sıfat var ki…
Yerli ya da yabancı…
Bazılarımıza göre dünyanın en güzel kenti…
Bazılarımıza göre en ilham vereni…
Prof. İsmail Ertürk, İstanbul'un bu "ilham verici" özelliğine, "öncülük" özelliğini de katmasının zamanı geldiğini söylüyor…
Güzel söze ne denir?
Dünya kültür endüstrisi uzmanları geliyor
21. Yüzyılda Yaratıcı Şehirler ve Endüstriler Sempozyumu 11-12 Kasım 2010 tarihinde yapılıyor.
Yer, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi'nin Oditoryumu…
Ana destekçi İstanbul 2010 Avrupa kültür Başkenti Ajansı…
UNCTAD, İstanbul Sanayi Odası ve İstanbul Ticaret Odası, Kültür ve Turizm Bakanlığı katılımcı…
Toplantıya "Yaratıcı şehirler" kavramını ortaya koyan Charles Landry de katılacak.
Birleşmiş Milletler'den Çin'e birçok konuk konuşmacı bilgilerini İstanbullularla paylaşacak. Sadece İstanbul'a değil, "yaratıcı şehirler" ve "kültür endüstrileri" konseptiyle ilgilenen Anadolu'nun bu konuda zenginliği tartışılmaz kentlerinin liderlerine de duyurulur…