İstanbul Finans Merkezi meselesi...
İstanbul Finans Merkezi (IFM) bankalar etap açılışı geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Proje 2009 yılında Resmi Gazete’de ilk yayınlandığında, bazı kamu kurumlarının İstanbul’a taşınacağını tartışmıştık. Aslında, IFM’nin maliyetli bir proje olduğu ortadaydı.
Öte yandan İstanbul’un jeopolitik konumu, ticaret hacmi, bankacılık, sigortacılık sektörü, sermaye hareketlerinin büyüklüğü ve elbette şehrin güzelliği beraber düşünüldüğünde bir cazibe merkezi olma ayrıcalığına sahip olduğu kesin. Doğrusu, bir finans akademisyeni olarak memnuniyetle karşıladığım bir proje olduğunu belirtmek isterim.
İstanbul’a daha çok yabancı sermaye gelecek, dil bilen kalifiye işgücüne daha çok ihtiyaç duyulacak, finans bilgisinin yayılması sadece Üniversitelerde değil k-12 düzeyine inecek, biz finans hocaları ve yetiştirdiğimiz araştırmacılarımız ile finans kurumları işbirliğinde bir saha çalışma alanı yaratılacaktı. Daha ne olsun!. Bu geçen sürede Ataşehir Bölgesi lüks binaların yer aldığı bir merkez haline geldi.
İnşaat şirketleri oldukça önemli yatırımlar yaparak bölgenin çehresini gökdelenlere devşirdi. Dünya’nın önde gelen finans merkezlerinden Londra, New York veya Tokyo’yu da gezdiğinizde yüksek katlı binalar finans merkezi algısını kuvvetlendirir. Ancak finans merkezi tanımı bunun çok ötesinde konumlanmıştır. Bir finans merkezi olabilmenin en önemli koşulları siyasi, hukuki, ekonomik, sosyal faktörlerde gelişmişlik ve sürdürülebilirlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir şehrin finans merkezine dönüşebilmesi için coğrafi konum, altyapı yatırımları, kaliteli yaşam standardı, iş yapma kolaylığı, yasal hizmetlerin şeffaflığı, siber güvenlik, inovasyon kabiliyeti gibi pek çok alanda rekabet gücüne sahip olması gerekmektedir. Bu şartları sağlayabilen kentler hem ulusal hem de uluslararası yatırımcılar için cezbedici olmaktadır. Beaverstock, Taylor ve Smith (1999) Dünya şehirlerini alfa, beta ve gamma olmak üzere 3 kategoride tanımlamıştır.
Bu sınıflandırmada; muhasebe, şeffaflık, hukuk düzeni, politik istikrar, şehrin altyapı olarak yaşanabilirliği gibi çeşitli faktörler kapsamında bir değerlendirme yapmıştır. En yukarıda konumlanan alfa şehirlere; Londra, Paris, New York, Tokyo, Beta şehirlere; San Fransisco, Sidney, Toronto örnek gösterilmiştir. İstanbul, en alt kategoride tanımlanan 30 gamma şehir arasında yer almaktadır.
Sonraki yıllarda bu çalışmanın benzeri Küreselleşme ve Dünya Kentleri Endeksi olarak karşımıza çıkmakta ve İstanbul’un yerini daha yukarı konumlandırdığı görülmektedir. Başka bir çalışma da Global Finans Merkezleri Endeksi’dir (GFME). 120 küresel finans merkezi iş yapılabilirlik, hukukun üstünlüğü ve rekabet koşulları kapsamında sıralanmaktadır. Mart 2023 verilerine göre Istanbul, bir öncekine göre 13 sıra gerileyerek 90. sıraya yerleştirmiştir.
Elbette İstanbul’un endekste ilk sıralarda yer alan şehirlerle rekabet etmesi beklenemez. Zaten Türkiye ekonomisi bu karşılaştırmayı çok mümkün kılmaz. Ancak bölgesel karşılaştırmada bir üyesi olduğu Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölgesi kapsamında İstanbul’un son yıllarda sıralamada geriye gittiği açıkça gözlenmektedir.
Örneğin, 2019 yılında bölgede kendini 1. sıraya yerleştirmişken, 2020 yılında liderliğini Varşova’ya kaptırarak 3. sıraya gerilemiştir. 2021 yılında ise bölgenin lideri Moskova olmuş ve İstanbul 3. sırada kalmıştır. En son açıklanan veriye göre lider Astana olarak göze çarparken, İstanbul kendine 7. sırada yer bulmuştur. Şüphesiz sermaye için en önemli faktörlerden birisi hukuk yapısıdır.
Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2023 verilerine göre Türkiye, 140 ülke içinde 116. ve bölgesel sıralamada 14 ülke içinde en son sırada yer almaktadır. Negatif ayrıştığımız yüksek enflasyon ve belirsizlik ile beraber değerlendirildiğinde, İstanbul’un rekabet gücünün siyasi, sosyal ve ekonomik çok sayıda faktörle desteklenmesi gerektiği ortadadır.
İstanbul’un bölgesel bir finans merkezi olmasıyla kişi başına milli gelir, sanayi verileri ve istihdam gibi çok sayıda faktöre olumlu etkisini hissetmeye başlayacağız.