İstanbul balığa hasret kalacak
Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye için önemli tarımsal faaliyetlerden birisi su ürünleridir. Birçok alanda ve üründe olduğu gibi, su ürünleri potansiyeli de çok yüksek. Fakat bu potansiyel planlı ve bilinçli bir biçimde değerlendirilemiyor.
Ülkenin en önemli zenginliği olan ovalar, yaylalar, sulak alanlar, akarsular, dereler ve tarım toprakları hızla tükeniyor. Rant uğruna hoyratça yok ediliyor. Benzer bir yağma denizlerde de var. Bilinçsiz avlanma ve hoyratça kullanım nedeniyle balık varlığı, su ürünleri kaynakları da hızla tükeniyor.
Bu gerçeği gören Slow Food Türkiye / Fikir Sahibi Damaklar ekibi tam 6 yıl önce "İstanbul lüfere hasret kalmasın" kampanyası başlattı. Defne Koryürek liderliğinde "Lüfer Timi" oluşturuldu. Lüfer Timi, tüketicileri, balıkçıları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerini uyarmak, bilgilendirmek için olağanüstü çaba gösteriyor. Konuyu Slow Food hareketi aracılığıyla uluslararası arenaya taşıdılar.
Sivil toplum örgütü olarak balıkçılık ve özellikle lüfer konusunda çok büyük bir farkındalık yaratıldı. Kaynakların bilinçli kullanımı, balık neslinin tükenmesini önlemek için verilen mücadele ne yazık ki Bakanlık tarafından dikkate alınmadı.
Türkiye'nin ovalarını koruma altına aldıklarını, önlem alınmazsa gelecek neslin toprağı ancak saksıda göreceğini belirterek duyarlılık gösteren Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik aynı duyarlılığı lüfer için, sürdürülebilir üretim ve balıkların neslinin tükenmesi konusunda gösteremedi.
Resmi Gazete'nin 13 Ağustos 2016 tarihli sayısında yayınlanan "Su Ürünlerinin Avcılığını ve Ticaretini Düzenleyen 1380 Sayılı Kanuna Ek Olarak 2016-2020 Yılları Arasında Yürürlükte Olacak 4/1 Numaralı Tebliğ" ile balıkçılığa büyük bir darbe vuruldu. Yapılan bu düzenlemenin ne anlama geldiğini, nasıl sonuçlar doğuracağını Defne Koryürek'in Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Kamuoyuna yönelik açıklamasından aktaralım.
"Su ürünlerinin avcılığını ve ticaretini düzenleyen 1380 sayılı kanuna ek olarak, 2016-2020 yılları arasında yürürlükte olacak 4/1 numaralı tebliğ, 13 Ağustos 2016 Cumartesi günü, Resmi Gazete'de yayınlanarak, yürürlüğe girdi.
Bu tebliğ uyarınca, hali hazırda 20 cm olan lüferin avlanma alt boyu 18 cm'e çekilmiş bulunuyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu FAO'nun "sürdürülebilirlik adına, türün en az bir kez üremesine fırsat verilmeli" uyarısını hatırlatmaya, lüferin üreme boyunun 27 cm olduğunu vurgulamaya gerek olmadığını düşünüyoruz. Zira lüferin üreme boyunu belgeleyen bilimsel rapor da, lüferin tükenişe girdiği analizini içeren son dönem çalışmaları da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nda mevcut.
Slow Food Fikir Sahibi Damaklar hareketi olarak, tarifsiz bir hüzün, ağır bir hayal kırıklığı ve derin bir öfke hissediyoruz! Su ürünlerinin avcılığında daha iyi, daha temiz ve daha adil koşullar oluşturulması adına 6 yıldır yürüttüğümüz kampanyamız, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na sunduğumuz görüşlerimiz, denetimin adaletle gerçekleşmesi adına attığımız tüm adımlar ve balıkçılarla katmanlı diyaloğumuz neticesinde... Hüzünlüyüz, zira 4/1 numaralı tebliğin bize söylediği en önemli şey, bunun artık bir ihtimal değil bir gerçeklik olduğu.
Orkinosun, uskumrunun ardından lüferin de sularımızı terk etmesi, artık kaçınılmaz. Hayal kırıklığı yaşıyoruz, zira tebliğe katkı için sunduğumuz önerilerin hiç birine itibar edilmemiş. Önerilerimizin hiç birine cevap niteliğinde bir düzenleme sunulmamış. Benzer hayal kırıklığı balıkçı örgütleri ve bilim insanlarınca da yaşanıyor.
Ve öfkeliyiz. Öfkeliyiz, zira denetimin zaten gerçekleşmediği bu alanda, tezgahlarda yavru balıkların satıldığı, yaz vakti toriklerin pazarları süslediği, Adalar bölgesinde trollerin çekildiği ve hal satış listesinde "demet lüfer" tabirinin dahi yer alabildiği bir dönemde... Bilime, adalete ve sürdürülebilirliğe yani ekolojiye uygun yasalar ve tebliğler çıkması adına gecemizi, gündüzümüzü harcadık; yıllar boyu süren kampanyalarımız ile kamuoyunda bir uyanışa emek verdik ve tüm arzumuz İstanbul'un, Boğaz'ın ve Marmara'nın gelecek kuşaklara biraz daha az hasarla miras kalması oldu.
Oysa bugün, yok oluşun kıyısında çaresiziz. Bu çaresizlik bizi öfkelendiriyor. Doğa konuşamıyor, makaleler, söylevler kaleme alamıyor. Biz lüfere ses olmaya çalıştık. Lüferin İstanbul coğrafyası ile ilişkisini seslendirmeyi denedik.
Naif bir dil benimsedik, "İstanbul lüfere hasret kalmasın" dedik. Şiddet dolu bir dünyada Trabzon da hamsisine, İzmir çipurasına, Bodrum dil balığına sahip çıksa neler değişir diye hayal ettik. Bu gayretimiz aslen gelecek kuşaklara ve bu gezegene sorumluluklarımızın özetiydi. İyi, temiz ve adil bir yarın için gayretin zarif bir katmanıydı.
4/1 numaralı tebliğ vicdanımızda, ekolojimizde ve geleceğimizde tamiri imkansız bir yara açtı. Bereket onu koruyanın mirasıdır çocuklarına, unutmayalım. Dolayısıyla denizlerimiz, sucul hayat ve bunlara sadece bir sembol olarak lüfer de, aslen bir emanetten ibaret.
Hıyanet edemeyiz. İyi, temiz ve adil bir yönetim, sürdürülebilir uygulamalar ve bereketini kaybetmemiş bir coğrafya adına Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nı 4/1 numaralığı tebliği acilen gözden geçirmeye davet ediyoruz."
Özetle, lüfer ve palamut balığının nesli tehlikede. Lüfer Timi'nin uyarıları dikkate alınmazsa İstanbul sadece lüfere, palamuta değil balığa hasret kalacak.