İşsizlikteki artış kabusu!
Küresel düzeyde işsizlik oranının artıyor olması, geleceğe yönelik belirsizlik ve kırılganlığın yüksek düzeylerde olması veya daha da yükselmesinde belirleyici oluyor. Özellikle bugünün gelişmiş ekonomilerinde yaşanan durum geleceğe yönelik belirsizliği iyice artırıyor: Kabaca dünya nüfusunun yüzde 15'ini oluşturan ABD, AB ve Japonya da hem işsizlik oranı hem de emeklilerin toplam nüfus içindeki payı hızla artıyor; başka bir deyişle istihdamdaki daralma işsiz sayısındaki artıştan daha büyük oluyor ve talepten başlayarak herşeyi değişmeye zorluyor, bu büyük değişim esnekliğini yitirmiş durumdaki sistemi yıpratarak direncini kırıyor. Devamında işsizlik arttıkça kamunun yükü ve açıkları büyüyor ve çok yönlü istikrarsızlık daha yoğun bir şekilde hissediliyor. Koşullar ağırlaştıkça geçmişin mirası da kaçınılmaz olarak eriyor ve güç kaybını siyasi yaklaşımlar ile telafi etmek mümkün olmuyor.
1999 yılında Asya ve Rusya krizleri sonrasındaki sorunların iyice ağırlaştığı bir zamada ABD'li bir yetkili şöyle diyordu: "Küresel tüketimin nerede ise yüzde 30'unu yapıyor ve büyük dış açıklar veriyoruz, diğer ülkelerde işsizliğin artmasını önlüyor istihdama büyük katkı veriyoruz. Bu yükü uzunca bir süre taşıyamayız!" Evet taşıyamadılar: 2000 yılında durgunluğa girdiler, bir süre parasal yaklaşımların desteği ile baloncu oldular ve sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtardılar, sonunda patladılar. Ama bu gerçeği hem hazmetmek hem de itibarı korumak adına gerçeği herkesten gizlemek kolay olmuyor... İşsizlikteki artış kontrol altına alınamıyor. Yukarıda ana hatlarını verdiğimiz değerlendirmenin yapıldığı dönemde ABD'deki işsizlik tarihin en düşük seviyesi olan yüzde 3,9'a inmiş idi; son açıklanan rakam ise yüzde 9,5'i gösteriyor.
Gelişmiş ekonomilerinde ne şekilde olur ise olsun gelir artırmaya çalışmaktan vazgeçmek ve ayaklarını yorganlarına göre uzatmak zorunda kalacağı, siyaseten itibar ve güç kaybedeceği bir döneme girdik. Bu durum gelişmiş ekonomilere mal satarak kalkınmaya çalışan ekonomileri de etkileyecek; rekabet koşulları iyice bozulacak, yaratılan katma değer küçülecek ve onların da işsizlikleri artarken iç taleplerini artırmaları kolay olmayacak. Özel sektör yatırımları azalırken, kamunun ağırlığı artacak ve asıl önemlisi sorunlar oluşacak ve ağırlaşmaya devam edecek. İşsizlik arttığı sürece hiç bir ülke, veya birey kendini güvende hissedemeyecek; tedbirli olmak zorunluluğunu algılayanların sayısı arttıkça küresel talep daralacak, kısır döngü dalga dalga etki alanını genişletecek.
Taleple birlikte ekonomiler daraldıkça borç alacak zinciri kırılacak ve kamunun yükü arttıkça açıklar büyüyecek; parasal yaklaşımları orta vadeli maliyetleri olumsuz eğilimleri beslemeye devam edecek. Küresel uzlaşı çerçevesinde etkili düzenlemeler ve kıtlaşan kaynakların etkin kullanımını sağlayacak yeni bir düzen tesis edilmediği sürece yaşanacak zorunlu dönüşümün sancısı giderek dayanılmaz boyutlara ulaşacak. 2000'li yıllarda işsizlikte yaşanacak artışı dizginlemek adına inşaat sektöründe aşırılıkların zorlanmış olması çözüm yollarını tıkayan ana faktörlerden biri olacak. Küresel gelir küçüldükçe paylaşmanın zorlaşacağını bilenler, para ve maliye politikalarını gevşettikçe sosyal maliyet dalga dalga büyüyecek. İşsizlik arttıkça, teşhis ve tedavinin yetersiz olduğu anlaşılacak ve güven bunalımı derinleşecek.
Kendi çıkarları için aklın yolunu dışlayanlar, herşeylerini kaybedince doğru yolu bulacak ancak onları dinleyen olmayacak! Paylaşmayı bilmeyenler medeniyetin nasıl bir şey olduğunu yeniden öğrenmek ve hiçbir şey bilmediklerini kabullenmek zorunda kalacaklar.
Çaresizliğin büyümesi hem bir dönemin sonu, hem de yeni bir dönemin başlangıcıdır; ve hiç bir şey eskisi gibi olmaz, yeterli tarih bilincine sahip olmayanlar bu gerçeği anlayamaz!..