İşsizlikte tehlikeli tırmanış!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan işsizlik hem sergilediği eğilim, hem de sebep ve yaratacağı sonuçlar itibari ile olumlu düşünmeye izin vermiyor. Eğer bu konuda yaşanan olumsuzluğun küresel krize yol açan sorunların doğal bir sonucu olduğunu kabul ediyor isek, işsizlik kalıcı bir şekilde azalmadığı sürece krizin kaçınılmaz olarak derinleşeceğini de itiraf etmemiz gerekiyor. Öncelikleri ve buna uygun politikaları belirler iken kalıcı çözümler yerine sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılmasına odaklanılması işsizlikte yaşanan artışın en temel sebeplerinden biridir ve bu genel yaklaşım devam ettiği sürece artması ve çok yönlü istikrarsızlığı beslemesi olasılığı oldukça yüksektir.

Açıklanan verilere göre işsizlik oranı yüzde 15,5 seviyesine yükselmiş, toplam işsiz sayısı 3,65 milyon kişiye yükselmiş; bir önceki aya göre net 350 bin kişi işsizler ordusuna katılmış. Diğer taraftan çalışanların veya başka bir deyişle toplam istihdamın büyüklüğü ise çok uzun bir süredir ilk kez 20 milyon kişinin altına inerek 19,87 milyon kişi olarak gerçekleşmiş; Aralık 2008 rakamına göre toplam istihdam 20,7 milyon kişi iken, 830 bin kişilik oldukça sert bir düşüş yaşamış. Bu veriler ekonomik değişkenlerin geleceği açısından olumlu şeyler söylemiyor: Talep daralacak, kısa vadedeki daralmayı engellemek adına açılan paketler sorunu iyice ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacak.

İktisat tarihine baktığımızda işsizlikte kronikleşen artışların en yoğun yaşandığı dönemler rekabet koşullarının olumsuzlaştığı ve gelir dağılımının hızlanan bir şekilde bozulduğu dönemlere rastlıyor. Zira rekabet koşulları bozuldukça faaliyet gelirleri eriyor, toplam gelir pastası küçüldükçe hem gelir dağılımı bozuluyor hem de istikrarsızlık artıyor; sonuçta talep daralıyor, rekabet koşulları iyice olumsuzlaşıyor ve süreç kendi kendini besliyor. Talepte yaşanan daralmayı kalıcı olarak azaltmak rekabet koşullarındaki olumsuzluğu ve gelir dağılımındaki bozukluğu düzeltecek bir yaklaşım değişikliği ve etkili düzenlemeler gerektiriyor. Fakat bunların yerine kısa vadede talebi geçici olarak artıracak yaklaşımlar tercih edilir ise ileride yaşanacak talep daralması ve işsizlik artışı dayanılmaz boyutlara ulaşıyor. Talep daraldıkça her sektörde arz fazlası büyüyor ve yaprak dökümü dalgalı bir şekilde artıyor; yatırım eğilimi yok olurken işsizlik tırmanıyor.

2000'li yıllarda insanımız gelirinden fazla harcamaya teşvik edildi; 2002 yılında her 100 kişiden yalnızca 4,3 kişi borçlu iken bugün söz konusu rakam 30'u aştı. Bu yönlendirme yapılır iken borçlandırılan kesimlerin faaliyet gelirlerinde kademeli bir erozyon yaşanacağı, en iyi ihtimalle borçlarını ödeyebilmek için tüketilmelerini önemli ölçüde kısmaları gerekeceği biliniyordu. Başka bir deyişle kamu kesimi ve mali sektörde yaşanacak olumlu eğilimler kalıcı olmayacaktı!.. Bu yıl içinde açılan vergi indirim paketleri de gelecekteki talebin benzer bir şekilde hesapsızca öne çekilmesinden başka bir şey değildir. Mevcut koşullarda daralan küresel talep kısa sürede eski düzeyine yükselmez ise iç talebin derin dalışa geçmesi ve işsizliğin hiç duymak istemediğimiz seviyelere tırmanması olasılığı kesin gibidir.

İşsizliğin daha fazla artmasına dayanamayacağını düşünen gelişmiş ekonomiler örtülü koruma önlemlerini devreye sokmaya başlamıştır ve bu küresel düzeyde eskiye dönüşün olamayacağı anlamındadır. Ülkeler arası ticaret bir daha eski düzeyine gelmeyecek ise yerli üreticiyi koruyarak işsizlikteki tehlikeli tırmanışı durdurmak ve kalıcı çözümlerin gereğini bir an önce yapmaya başlamak dışında seçenek kalmamıştır. Kalıcı çözümlerin peşin ödenmesi gereken ciddi bir bedeli vardır, fakat bundan çözümleri öteleyerek kaçınmanın bedeli çok daha ağırdır ve yaşamak zorunda kaldığımız durum budur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar