İşsizlikte AB, ABD’yi ikiye katladı
Dr. Ali Topçubaşı - Topçubaşı Group Yönetim Kurulu Başkanı
2016 yılının sonuna yaklaşırken; Avrupa Birliği’ne (AB) göre daha yüksek büyüme oranlarını yakalayan ABD ekonomisinde işsizlik oranındaki azalma devam ediyor. 2008 krizinde yüzde 10' lara yaklaşan işsizlik oranını son 5 yıldır hızlı büyüme oranı ile yüzde 5’e düşüren ABD ekonomisi, AB'nin aynı dönemde yeterli performans göstermemesi nedeniyle belirgin bir düşüşü gerçekleştiremediği anlaşılmaktadır. 2009 yılında AB'de işsizlik oranı yüzde 11'lerde gezinirken, 2016 sonuna yaklaşırken Almanya'nın katkısıyla ancak yüzde 10.1’e inmiştir. Almanya'da işsizlik oranının yüzde 6.1'e inmesi, AB'deki işsizlik ortalamasını düşürmüştür. 2011-2016 döneminde ABD'nin toplamda yüzde 10'un üzerinde büyümesine karşın, aynı dönemde AB'nin yarısının bile karşılayamaması, aradaki makasın açılmasına neden olmuştur. AB ekonomisinin yaklaşık yüzde 20’sinin oluşturan Almanya ekonomisinin itici gücünü hariç tutarsak, topluluktaki büyümeme sendromunun devam ettiğini anlarız. Nitekim; 2016 yılında da Alman ekonomisi yüzde 1.7 oranında büyüyerek ortalama büyümeyi yukarıya çektiği anlaşılmaktadır. AB ekonomisinde dikkati çeken diğer noktalardan birinin Yunanistan ekonomisinde büyümenin başlayamamış olmasının yanı sıra, bu ülke borcunun milli gelirine oranının yaklaşık iki katı düzeyinde olması ve İtalyanın da borç rasyosunun gelecek 10 yılda 2008 düzeyine bile indirilememe riskini taşımasıdır.
AB'yi zorlayacak diğer bir riskinde, topluluğun ağırlıklı ülkelerinden olan İngiltere'nin önümüzdeki yılda birlikten ayrıldığında ne kadar olumsuz etkileneceğidir. Son 4 ayda sterlinin dolar karşısında yüzde 20'ye yakın değer kaybetmesi, bu ülkenin fakirleşmesine karşın rekabet gücünü artıracağı şüphesizdir. İngiltere'nin topluluktan ayrılması, bu ülkenin AB'nin diğer ülkeleriyle olan ticaretini zayıflatarak hem kendisine, hemde topluluğu olumsuz etkilemesi beklenmelidir Sterlinin değer kaybetmesinin avantajlı yönü olarak, bu ülkenin AB ürünlerine karşı rekabet açısından mukayeseli avantaj sağlarken, 2017 yılında euronun dolar karşısındaki değerinin aşağı yönlü baskı altında tutacağı gerçeğidir.