İşsizlik rakamları iyi şeyler söylemiyor!
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan açıklamaya göre mayıs ayı işsizlik oranı yüzde 9,4 düzeyinde gerçekleşmiş. Mevsim etkisinden arındırılmış veriler, bir ay öncesine göre istihdamın daraldığı ve işsizliğin arttığına işaret ediyor. Ayrıca ortaya çıkan sonucun, tüm olasılıkları hesaba kattığı iddia edilen piyasa beklentilerinden daha olumsuz bir görünüm sergilediğini dikkate almak gerekiyor.
Ekonomimiz açısından işsizlik oranlarında gözlenen standart mevsimsel dalgalanma bellidir; söz konusu oran yılın ilk çeyrek döneminde durgundur, ikinci ve üçüncü çeyrek dönemlerinde geriler ve son üç ayda yükselişe geçer. Bu salınıma aykırı eğilimler olağandışılık alametidir ve ciddi bir belirsizlik yaşandığı anlamındadır. Mayıs ayı işsizlik oranının yükselmesi hiçbir koşulda normal sayılamaz.
İşsizlik oranına kısmen yansıyan bu olumsuzluğu, Rusya ile yaşanan ilişkiler ve buna bağlı olarak özellikle turizm sektöründe yaşanan olumsuzluklar ile açıklamak makul sayılabilir! Fakat durumun normalleşmeye başladığını öne sürerek, her şeyin düzelmeye başlayacağını varsaymak yanıltıcı olabilir!
İş dünyamız, ortaya çıkan rakamın Türkiye ekonomisi açısından normal sayılması gerektiğini de öne sürebilir; üzerinde durmaya gerek olmadığını iddia edebilirler!
Nisan, mayıs ve haziran ayında yapılan işgücü anketlerinden türetilen ortalama işsizlik oranı mayıs ayı işsizlik rakamı olarak açıklanır. Bu oranın mevsimlik normale aykırı şekilde yükselmesi, ekonomimizdeki durgunlaşma eğiliminin ikinci çeyrek dönemde güçlendiği ve makro görünümün belirgin şekilde bozulmaya başladığı anlamına gelir. Enflasyon baskıları güçleniyor, işsizlik artıyor ve ekonomi büyüyemiyor! Nakit akışlardaki kırılmalara, iflas erteleme başvurularındaki artışlara ve sorunlu kredi hacmindeki yükselişe şaşmamak gerekiyor!
Son on iki yıl genelinde istihdamda yaklaşık 5,5 milyonluk bir artış yaşandı ve yapısı değişti. Hizmet sektörünün payı ciddi bir şekilde artarken, sanayi ve tarımın payı küçüldü. Bu sonuçta olumlu küresel koşullara bağlı risk alma isteğinin yüksekliği belirleyici oldu; net sermaye girişleri, genelde yeterli ve gerekli düzeyin üzerinde oldu ve hizmet sektörü istihdamını uyararak hızlandırdı. Arap Baharı sonrasında yaşananlar, söz konusu eğilimlerin geçmişte kaldığı ve geri dönmeyeceği yönündeki sinyalleri güçlendirdi.
Hizmet sektörüne ilişkin gelişmeler ve makro görünüm ile risk alma isteğini besleyen sermaye hareketleri arasındaki güçlü ilişkiyi hesaba katmamız gerekiyor. Belirleyici olan eğilimler değiştiğinde ilişkili tüm eğilimler kaçınılmaz olarak farklılaşıyor. Zorunlu ihtiyaç kapsamında olmayan hizmet sektörü ürünleri, ekonomik durgunlaşma yönündeki eğilimden aşırıya kaçan oranda etkileniyor ve yarattığı istihdam kaçınılmaz olarak daralıyor; işsizlik oranı yükseliyor, beklentiler olumsuzlaştıkça kırılganlık endişeleri güçleniyor ve içinden çıkılması zor bir kısır döngü oluşabiliyor.
Gelişen ekonomilerin çoğunda benzer bir durum yaşanıyor; risk alma eğiliminin çok yüksek olduğu dönemlerde oldukça seri bir şekilde istihdam yaratan hizmet sektörü kan kaybediyor ve işsizlik oranlarının yükselmesine sebep oluyor. Bu durumla karşılaşanlar kendi bünyelerindeki yatırım ve tüketim eğilimlerini uyararak gelişmeleri kontrol altında tutmaya çalışıyor! Fakat giderek büyüyen küresel düzeydeki arz fazlasının yarattığı olumsuzluklar, umulan sonuçların ortaya çıkmasını veya kalıcı olmasını engelliyor!
Sormak ve anlamaya çalışmak gerekiyor! Sene başında asgari ücret başta olmak üzere yapılan satın alma gücünü arttırıcı ayarlamalara, para ve maliye politikası uygulamalarının olabildiğince gevşetilmesine rağmen neden ekonomi durgunlaşıyor ve işsizlik mevsimlik normallere aykırı bir şekilde yükseliyor? Küresel koşullar ikinci çeyrek dönemde olumsuzlaşmaya devam etse idi daha neler yaşamak zorunda kalırdık?
Ekonomi yönetiminin son haftalardaki tasarımları ve telaşlı yaklaşımları, anlayana çok şeyler söylüyor!