İşsizlik oranları artmaya devam edebilir!
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan ağustos ayı istihdam ve işsizlik verileri, Türkiye ekonomisinin durgunlaşmaya devam ettiğine işaret ediyor. Mevsim etkilerinden arındırılmamış temel işgücü verilerine göre, geçen yıl yüzde 10,3 düzeyinde olan işsizlik oranı bu sene yüzde 11,5 seviyesine yükselmiş. Kamu istihdamındaki yüzde 1,7’lik artışa ve olumlu mevsimlik koşullara rağmen, bu durumun ortaya çıkması engellenememiş.
Ortaya çıkan sonuçlar, neden böyle olduğunun ve bundan sonra neler yaşanabileceğinin sorgulanmasını gerektiriyor. Hemen belirtelim, işsizlik artışı bir sonuçtur; gerek küresel ve bölgesel koşullardaki değişimden, gerekse içeride benimsenen politika tercihleri ve buna bağlı önceliklerden etkilenir. İşsizlik oranlarında ve istihdamın yapısındaki değişiklikler ise, orta vadede kendilerini etkileyen tüm diğer değişkenler üzerinde belirleyici olur. Sürdürülebilir olmayan eğilimler söz konusu olduğunda, bu etkileşim istikrarsızlığı besleyen bir kısır döngüye dönüşür; kalıcı çözümler lehine uzlaşmaz tavır içinde olan tüm kesimleri cezalandırır.
Türkiye benzeri ciddi tasarruf açığı olan ekonomilerde ise küresel ve bölgesel koşullardaki değişimin belirleyici olması kaçınılmazdır. İçeride ekonomik tercihlerde yaşanabilecek ve zaten sorunlu olan sistemik yapıyı değiştirmeyecek türden politika değişiklikleri ise, tek başına sonuç üzerinde belirleyici olamaz. Bu nedenle ve öncelikle, küresel ve bölgesel eğilimler ile geleceğe yönelik beklentileri mercek altına almak gerekir.
2011 yılında yaşanan ve Arap Baharı olarak tanımlanan gelişmeler sonrasında, Dünya Ekonomisinin kademeli bir şekilde durgunlaştığı ve bölgemizdeki istikrarsızlığın dalgalı bir şekilde yükseldiği dikkat çekiyor. Gelişen ekonomilerin nerede ise tümünde, oluşan arz fazlası nedeni ile rekabet koşulları bozuluyor ve işsizlik oranları artıyor; toplam talepteki durgunlaşmanın önlenemeyişi ise sorunları ağırlaştırıyor ve istikrarsızlık endişelerini besliyor.
Avrupa Birliği ve Japonya gibi gelişmişler ise mevcut durumunu korumakta çok zorlanıyor, işsizliğin belirgin bir şekilde azaldığı ABD’de bile toplumsal memnuniyetsizliğin arttığı dikkat çekiyor. Tüm ekonomilerde gelir ve servet dağılımlarında yaşanan olumsuzlaşma, dengesizliklerin büyümesi ve beklentilerin bozulmasında etkili oluyor; riskten kaçınma eğilimi güçleniyor. Bu tablo değişmediği sürece, ülkemizdeki işsizliğin artmasını önlemek pek mümkün olamayacak gibi görünüyor.
Gerek İngiltere’nin AB’den çıkış referandumundan ve gerek ise ABD Başkanlık seçimlerinden çıkan, beklentileri olumsuzlaştırarak piyasaları sarsan sürpriz sonuçlar işsizlik ve istihdam eğilimlerinden bağımsız değildir; artması önlenemeyen memnuniyetsizliğin ete kemiğe bürünmüş sonuçlarıdır. Korumacı eğilimlerin, küreselleşme denilen kuralsızlığın alternatifi olmaya başladığı anlamındadır. Küresel ticaret hacminin gerilemesi, sistemik kırılganlığın olağandışı seviyeleri zorlaması ve küresel ekonomideki durgunlaşmanın daralmaya dönüşmesi gündeme girmeye başlamış durumdadır. Bu durum, özellikle gelişen ekonomilerin çok tehlikeli bir sürecin henüz öncü sonuçları ile tanışma aşamasında olduğunu düşündürmektedir.
Son çeyrek asır genelinde, sorunların ağırlaşmaması ve ileride sistemik çöküş yaşanmaması adına hiçbir şey yapılmamıştır. Tam aksine gelir ve servet dağılımının hızla bozulması, rekabet koşullarının seri bir şekilde olumsuzlaşması, dengesizliklerin büyümesi ve ağırlaşan sorunlara teslim olunması için çok çalışılmıştır. Dayatılan kısa vadeli bakış açısı ile bu gerçeklerin geniş kitleler tarafından algılanmasını engelleme ve günü kurtarma anlayışı ön plana çıkarılmıştır; sonucunun felaket olacağı bilinen, sürdürülebilir olmayan eğilimlere abone olma gafl etinden kaçınılamamıştır.
Bu aşamadan sonra gelişen ekonomiler özelinde işsizliğin artmaya devam etmesi olasılığı iyice güçlenmiş durumdadır. Kalıcı çözüm lehine inisiyatif kullanılması veya çözümsüzlüğe teslim olunmaya devam edilmesinin, orta vadede bu eğilimleri terse çevirmesi pek olası değildir. Başta döviz olmak üzere finansal piyasalarda kronik olarak devreye giren güçlü sarsıntılar, bu sıkıntıların alameti niteliğindedir.