İsrail saldırısının ardından: Kalıcı barış gelecek mi?

Murat YÜLEK
Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ [email protected]

Cevap, hayır.

Gazze'de üç hafta süren saldırılarda 1300'ün üzerinde insan öldürüldü. Bunun yüzde 95'i, kadın, çocuk yaşlıların da dahil olduğu sivillerden oluşuyor. İsrail bu saldırıyla askeri bir başarı elde edemedi, ancak çok sayıda sivil öldürmenin yanında Gazze'nin zorlukla inşa ettiği altyapısını da yok etti. Şu anda İsrail'in üzerinde, başta Amnesty International olmak üzere birçok çevreden savaş suçları işlediği suçlaması var.

Amnesty, İsrail'in fosfor bombaları kullanarak inkar edilemez şekilde savaş suçu işlediğini söylüyor. İsrail'deki insan hakları grupları da hükümete soruşturma açması için baskı yapıyor. İsrail tarafı ise suçsuz olduklarını bu ölçüdeki sivil kayıpların sebebinin "masum insanların arkasına saklanan Hamas" olduğunu söylüyor.

Ancak sorun sivil halkın (bir kez daha) katledilmesinden daha büyük. Durumun güzel bir özetini, bir okuyucumun gönderdiği, Oxford Üniversitesi profesörlerinden Avi Shlaim'ın The Guardian'da 7 Ocak'ta çıkan yazısında buldum (http://www.guardian.co. uk/world/2009/jan/07/Gaza-İsrael-palestine). Profesör Shlaim'ın İsrail ordusunda görev yapmış Musevi bir uluslararası ilişkiler uzmanı olduğunu hatırlatmakta fayda var.

"İsrail'in Gazze'de yaptığı manasız savaşını anlamak için tarihi perspektifi kavramak gerekir. 1948'de İsrail'in kuruluşu ancak Filistinliler'e devasa bir haksızlık yapılarak mümkün olmuştu. Sir John Troutbeck, ABD Dışişleri Bakanı Bevin'e, 'vicdandan yoksun liderlerce' yönetilen bir gangster devletin kurulmasından tamamen ABD'nin sorumlu olduğunu yazmıştı. Ben bu ifadenin çok sert ve insafsız olduğuna inanırdım. Ancak Gazze halkına yapılan saldırı ve Bush hükümetinin işbirliği bu soruyu tekrar gündeme getirdi.

Bu yazıyı, İsrail ordusunda 1960'larda sadakatle hizmet etmiş birisi olara yazıyorum. İsrail devletinin 1967 öncesi sınırları içindeki meşruiyetini de hiçbir zaman sorgulamadım. İtiraz ettiğim şey Yeşil Hat'tın ötesini de ele geçirmeyi amaçlayan Siyonist kolonizasyon projesidir.

Bölgedeki kırk senelik İsrail kontrolü Gazze ekonomisine hesap edilmesi dahi zor olan zararları vermiştir. Altyapının ve tabii kaynakların sınırlı olduğu küçük bir alana hapsedilen 1948 mültecilerinin geleceği en baştan beri karanlık oldu. Ancak Gazze'yi bir 'az gelişme bölgesi' olarak görmek resmin sadece bir kısmına bakmak demektir. Gazze esasında ekonomik gelişmenin İsrail tarafından bilinçli olarak engellendiği bir bölgedir. İsrail Gazze'yi, İsrail ekonomisine hizmet eden bir ucuz işçilik bölgesi ve İsrail ürünlerini tüketmek zorunda kalan ele geçirilmiş bir pazar haline getirmiştir. Gazze'de gerçek politik bağımsızlığın temeli olan yerel ekonomi ve sanayinin gelişmesi, İsrail tarafından bilinçli olarak engellenmiştir.

Gazze, yaşadığımız post-kolonizasyon döneminde kolonyal genişlemeye klasik bir örnek görünümündedir. Yahudi yerleşim merkezleri, işgal altındaki bölgede barışın tesis edilmesine en büyük engeldir. Aynı zamanda bu yerleşim merkezleri nefret edilen işgalin sembolü durumundadır. 2005 yılında 1,4 milyonluk Filistinli'ye karşılık Gazze'deki Yahudi yerleşim merkezlerine yerleştirilmiş olan 8.000 kişilik Yahudi nüfus Gazze yüzölçümünün yüzde 25'ine, tarım arazisinin yüzde 40'ına, su kaynaklarının ise arslan payına sahipti. Buna karşılık yerel Gazze halkının yüzde 80'i günde 2 doların altında gelir ile sefalet içinde yaşıyordu. Hayat şartları medeni değerlerin kabul edemeyeceği seviyedeydi. Bu da direniş ve siyasi ekstremizm için en elverişli şartları oluşturuyordu.

2005 yılında Likud, Hamas'ın baskısıyla 8.000 Yahudi yerleşimciyi Gazze'den geri çekti ve evlerini ve çiftliklerini yıktı. Bu İsrail ordusu için gurur kırıcı bir şeydi. Ancak bir yıl sonra bu kez 12.000 yeni yerleşimciyi Batı Şeriya'ya yerleştirdi. Bu da bağımsız bir Filistin devletinin gerçekleşme olasılığını iyice zayıflattı. İsrail'in asıl amacı büyük İsrail hedefine ulaşılması için Batı Şeriya'dan İsrail'e toprak transfer edilmesiydi. Yani, Gazze'den çıkılması bağımsız Filistin devletine bir açılım değil, genişletilmiş İsrail devletine bir açılımdı. Zaten, İsrailli yerleşimciler çıkartılmış olsa da Gazze'nin giriş ve çıkışları tamamen İsrail ordusunun elindeydi. Bir başka deyişle, Gazze bir açık hapishane halindeydi. Bu noktada, İsrail bomba atma, uçaklarıyla Gazze üzerinde ses bariyerini aşarak halkını terörize etme özgürlüğüne sahipti…."

Profesör Shlaim'in yazısı uzun. Burada sadece ilk bölümünü aktardım.

Sizce bu şartlarda Filistin'in bağımsız bir ekonomi ve devlete sahip olma şansı var mı? Ya da İsrail'in o hep ister göründüğü "güvenliğe" ulaşma şansı? İşin anahtarı İsrail'dedir. İsrail, çaplı ve gerçekten barış isteyen liderlere sahip olduğu zaman bölgede barış şansı doğabilir. O zamana kadar bu filmi daha çok seyredeceğiz. Bu da iktidarıyla muhalefetiyle, İsrail'in şu anki yöneticilerinin işine geliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Chief Sustainability Officer 06 Ağustos 2018