İşletmenin değerinin söyledikleri
Geçen hafta işletmenizin değerini ölçmek için kullanabileceğiniz bir düzineyi aşkın yöntemden bahsetmiştim. Bu yöntemlerden bahsetmemin nedeni sizleri işletmenizi satmaya teşvik değildi. İşletmenizi satmaya niyetiniz olmasa bile ‘nasıl gittiğinizi’ veya sizin adınıza işletmenizi idare edenlerin nasıl gittiklerini görmenin faydalı olduğunu ileri sürerek hiç olmazsa arada sırada bir değerlendirme yapmanızı önermiştim. Önerilerim arasında tek bir metot kullanmamanız ancak hangi metotları kullanıyorsanız her defasında aynılarını kullanmanız da vardı. Bir diğer önerim de bu işi bir bilene yaptırmanız ama ondan hangi metotları kullanacağını öğrenerek onları önceden incelemenizdi.
Bir de basitleştirilmiş bir bilançodan gerçek bir örnek vermiştim. Örnekte işletmenin yeni genel müdürü işletmenin sabit sermayesini satarak kiralık makinalar alıyor ve satış geliriyle de tek sermayedarına olan borcunun bir kısmıyla bazı diğer borçları kısmen tasfiye ediyordu. İşlem öncesi ve sonrası işletmenin bilançodaki defter değeri tekniğine göre değeri değişmiyordu. Okurlarıma sizce bu işletmenin satış sonrası değeri gerçekten de aynı mı yoksa değil mi? diye sormuştum. Eksik olmasınlar bazı okurlarım zahmet etmişler cevap yazmışlar. Çoğunluğu işlemi yapan genel müdürün doğru bir iş yaptığı kanısındaydı. Bu okurlarım işletmenin değerinin aynı kalmasına rağmen borçlarının azaldığını da bunun kanıtı olarak ileri sürüyorlar. Bir tek okurum ilginç bir cevap vermiş. Diyor ki: “Siz kendiniz tek metot kullanmayın diyorsunuz. Bir tek bilançodan sorunuzu cevaplamak yanlış olur”. Bu okurum haklı. Bu işletmenin yatırımcısının gözünden diğer yöntemlerle değerlendirmesi yapıldığında ciddi bir değer kaybına uğradığı görüldü. Konumuz dışı olduğu için detaylara girmeyeceğim. Zaten geçen haftaki yazımdan bilanço üzerinden değerlendirmelere büyük sempati duymadığımı anlamışsınızdır.
Konunun uzmanlarının kavramsal olarak doğru buldukları tercihleri ‘nakit akışı ıskontosu’ yöntemi. Yöntemi kavramsal olarak doğru bulma nedeni bu yöntemin işletmeyi bir ‘nakit üreteci’ olarak gördüğü için tüm işletmeyi bir ‘mali varlık’ olarak değerlendirmesi. Yine aynı uzmanlar geçen hafta saydığım diğer yöntemlerin ‘kavramsal’ olarak yanlış olduğu görüşündeler. Ancak anlaşılan bu onların kullanım sıklıklarını olumsuz etkilemiyor. Özellikle İngilizce akronimlerle anılan EBIT (Earnings before interest and taxes- faiz ve vergiden önceki gelir), EBITA (Earnings before interest, taxes, and amortization - faiz, vergi ve amortisman öncesi gelir) , EBITD (Earnings before interest, taxes, and depreciation - faiz, vergi ve yıpranma payı öncesi gelir), EBITDA (Earnings before interest, taxes, depreciation, and amortization - faiz, vergi, yıpranma payı ve amortisman öncesi gelir) yöntemleri kavramsal olarak yanlış sayılmalarına karşın hala sık kullanılmaktadır.
En sık kullanılan EBIT yani faiz ve vergi öncesi kâr bir işletmenin faiz ve vergi masraflarının hariç tutularak kazancının ölçülmesidir. Basit anlamıyla EBIT İşletme gelirleri ve işlevsel giderleri arasındaki farktır. Eğer işletmenin ‘faaliyet dışı geliri’ yoksa EBİT işletmenin tüm gelirini gösterir. İyi hoş ama muhasebenin ‘sadece gerçekleşen tutarlarla’ çalışması, birçok kayıt ve değerlendirmenin adeta ‘keyfi’ olması gibi nedenlerle EBIT’in bir işletmenin gerçek durumunu yansıttığı pek söylenemez. O nedenlerle konunun uzmanları (ben onlardan biri değilim) EBIT’i pek sevmezler.
Dediğim gibi değerlendirme yöntemlerinden (ıskonto edilmiş nakit akımına dayalı yöntemler, kazanca dayalı değerleme yöntemler ve varlığa dayalı değerlendirme yöntemleri) kavramsal olarak doğru olan ıskonto edilmiş nakit akımına dayalı yöntemlerin seçilmesi halinde bile tek bir yöntemle yetinilmemelidir. Başka, bir deyişle kazanca ve varlığa dayalı yöntemlerden de biri veya tercihan bir kaçı kullanılmalıdır. Bu yöntemler arasında diğerlerinin aksine, ıskonto edilmiş nakit akımına dayalı yöntemler kullanımı en çetrefilli olanıdır.
Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, bu yöntem işletmenin bu günkü durumuna değil gelecekteki durumuna odaklandığı için hem nakit girdilerin hem de nakit çıktıların tahminlerinin yapılmasını gerektirir. Bu başlı başına zor bir etkinliktir. İkinci olarak, nakit akışlarının bugünkü değere indirgenmesinde kullanılacak ıskonto haddinin hesaplanmasındaki zorluktur. İlerideki nakit girdi ve çıktılarının tahmininde kullanılacak çeşitli metotlar olmasına karşın, kullanılacak ıskonto oranının belirlenmesinde ‘doğru’ bir metodun varlığından söz etmek zordur. Tahminler yapmak nakit akışını etkileyecek etmenlerin çokluğu ve nakit akımını tahmin için bu etmenlerin de tahminlerinin gerekmesi açılarından ‘zor’ bir yöntemdir. Kullanılacak ıskonto oranının hesaplanmasında bir çok formül vardır ama kavramsal olarak ‘doğru’ olan tek bir yöntem vardır denemez. Yazılarımı takip eden okurlar hatırlayacaklardır. İşletmelerin amacını o işletmenin işine hasredilen kaynakların (mali, insan gücü, alt yapı ve sabit varlıklar, enformasyon ve know-how, stratejik ortaklıklar ve işbirlikleri) o kaynakların en iyi öbür yatırımın getireceğinden fazla getiri sağlaması olarak vermiştim. Iskonto oranı şirkete yatırım yapanların söz konusu yatırımları karşılığında elde etmek isteyecekleri minimum kazanç olarak tanımlandığı için, işletme amacı tanımına göre ıskonto haddinin hesaplanması için işletmenin kaynaklarının alternatif kullanımdan getireceği getirinin hesaplanması ‘doğrudur.’ Gelgelelim, bunun söylenmesi kolay yapılması zordur. İnanmıyorsanız Pablo Fernandez’in bu konudaki makalesini okuyun.
Şimdi bazılarınız “Hoca içimiz bayıldı. Konu zaten heyecan vermekten uzak. Sende uzattın. Şunu yapın deyip ondan sonra o zor bu zor diyorsun” diye düşünüyorsunuz. Haklısınız. Ne yapayım. Üniversitede alabileceğim kadar az muhasebe dersi aldım, yüksek lisansımı matematikte yaptım, doktoramda da muhasebe-finansman derslerinden herhangi bir örgüt üyesi olmaktan kaçtığım gibi kaçtım. Şirket yönetmeye başlayıncaya kadar da bu konular kafama dank etmemişti. Onun için siz bu değerlendirme işini bir bilene bırakın ama sorun bakalım Fernandez’i onlar okumuşlar mı?
Sağlıcakla kalın