İşletmelerde öz kaynakların önemi
Bilindiği gibi işletmelerde öz kaynaklar (öz sermaye) ilk kuruluşta ortaklarca tahsis edilen sermaye, faaliyet süresi içinde artırılan sermaye ve işletme içinde oluşan yedek akçeler, birikmiş kar/zarar ve dönem kar /zararı ile mevzuata göre ayrılan fonlardan oluşur. Sermayeden, ortaklar tarafından henüz ödenmemiş bir kısım varsa bilanço pasifine negatif değerle aktarılır. Bu kayıt ve işlem sonucu işletme sermayesi bilanço pasifinde ödenmiş (net) tutan ile yer almış olur. Öz sermaye miktarı bilançodan hareketle analitik ve sentetik olmak üzere iki ayrı yöntemle hesaplanır. Vergi Usul Kanunu'nun 192'nci maddesine bilançonun tanımı ile birlikte, öz sermayenin hesabı şöyle ifade edilmiştir.
Bilanço, envanterde gösterilen kıymetlerin tasnifli ve karşılıklı olarak değerleri itibariyle tertiplenmiş hulasasıdır.
Bilanço aktif ve pasif olmak üzere iki tabloyu ihtiva eder.
Aktif tablosunda mevcutlar ile alacaklar (ve varsa zarar), pasif tablosunda borçlar gösterilir.
Aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark, müteşebbisin işletmeye mevzu varlığım (Öz sermayeyi) teşkil eder.
Öz sermaye pasif tablosuna kaydolunur ve bu suretle aktif ve pasif tablolarının toplamları denkleşir. İhtiyatlar ve kar ayrı gösterilseler dahi öz sermayenin cüzileri sayılırlar.
İşletmenin varlığını ne ölçüde sürdürme yeteneğinin ciddi bir göstergesi olan öz varlıkların yeterliliği ve büyüklüğü, vergi avantajları yönünden de önemlidir.
Örtülü sermaye ve yabancı kaynak kullanımı nedeniyle gider kısıtlaması
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13/1-b,c Gelir Vergisi Kanunu'nun 41/5'inci maddesine göre, örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler kurum kazancı ile gelir vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmez. Aşağıda belirtildiği üzere dönem başı öz sermaye tutarının üç katını aşan örtülü sermaye niteliğindeki borçlanmalarla faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin kurum kazancının hesabında indirilmesi kabul edilmez. Öz sermaye ne kadar yüksekse indirim konusu olabilecek faiz vb. giderler o ölçüde fazla olacaktır.
Ayrıca, aşağıda yer verilen (yeni şekliyle)finansman gider kısıtlaması da öz kaynağın seviyesine göre belirlenecektir.
Örtülü sermaye sayılan borçlanmalar
Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.
Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar %50 oranında dikkate alınır.
Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade eder.
Kurumların İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda işlem gören hisselerinin edinilmesi durumunda, söz konusu hisse nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılanlardan temin edilen borçlanmalarda en az %10 ortaklık payı aranır.
Yukarıda belirtilen oranlar, borç veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için topluca dikkate alınır.
Örtülü sermaye sayılmayan borçlanmalar
Aşağıda sayılan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz:
- Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayri nakdi teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar.
- Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.
- 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre faaliyette bulunan bankalar tarafından yapılan borçlanmalar,
- 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu kapsamında faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri, 90 saydı ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında faaliyet gösteren finansman ve faktoring şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.
Finansman gider kısıtlaması
Kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10'unu aşmamak üzere Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırılan kısmı kurum kazancının hesabında gider olarak indirilemez.
Belirlenecek oranı sektörler itibarıyla farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu, bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Diğer Avantajlar
İşletmelerin sahip olduğu öz kaynakların miktarı aşağıda belirteceğimiz vergi avantajlarını etkilemektedir. Önemlileri kısaca aşağıda belirtilmiştir.
- Devralınan kurumlar ile tam bölünmeye tabi tutulan kurumların, devir tarihi itibariyle öz sermaye tutarını geçmeyen zararları devralan kurum tarafından mahsup edilebilmektedir.
- 6322 Sayılı Kanun'la VUK'a eklenen 325/A maddesi ile kurumlar vergisi mükelleflerine, girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına sermaye olarak konulması veya girişim sermayesi yatırım fonu paylarının satın alınması amacıyla, ilgili dönem kazancından girişim sermayesi fonu ayırma ve gider olarak kurum kazancının hesabında düşme imkanı getirilmiştir.
Bu fonun ayrılmasında en önemli iki husus, ilgili yıl kazancından ayrılarak gider yazılabilecek toplam fon tutarının beyan edilecek kazancın %10'unu ve öz sermayenin %20'sini aşmaması gereğidir.
İşletmelerin yaşama gücü - borca batıklık durumu
İşletmelerin sağladıkları yabancı kaynakları (borçları) vadeleri geldiğinde faizleri ile birlikte sorunsuz olarak ödeyebilmeleri, varlıklarını ve öz kaynaklarını iyi yönetmelerine bağlıdır. Zaman zaman iyi yönetilememe, olumsuz konjonktürel ortam, ortaklara işletme ihtiyaçlarını gözetmeden kar dağıtımı ve diğer nedenlerle işletmeler borçlarını ödemede güçlüklerle karşılaşmakta ve ağır finansman maliyetlerine (kredi faizleri vb.) katlanmaktadırlar. Sonuçta ağır finansman maliyetleri ve diğer nedenlerle zarar edilmekte, bu zarar nedeniyle de işletmelerin öz kaynaklarında zarar tutarı kadar eksilme meydana gelmektedir. Sonuçta şirketin ortaklarca tahsis edilen nominal sermayenin dahi yitirilmesi ve işletmenin varlığını sürdürebilmesi zorlaşabilmektedir.
Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda esas olan esasen öz kaynakların içinde şirketin ana sermayesinin korunmasıdır. Sermaye artırımında; ana sermayenin şirketin öz varlığı içinde muhafaza edilmesinin şart koşulması buna örnektir. Bazen sözünü ettiğimiz zararların büyüklüğü öz kaynak hesaplarını yok ettiği gibi ana sermayede de eksilmeler meydana getirmektedir. İşte bu noktada TTK, konuya müdahale etmekte ve işletmenin devamını belirli esaslara bağlamaktadır. Eski TTK'da 324'üncü maddesinde ifadesini bulan işletmenin devamının tehlikeye düşmesini önlemek için izlenecek yolları belirleyen esaslar Yeni TTK'da 376'ncı maddede yer almaktadır ve borca batıklık durumunu da tespit etmektedir. Buna göre,
l) Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.
2) Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.
3) Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Meğer ki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Aksi hâlde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur.
Görüleceği üzere burada da öz sermaye büyüklüğünün önemi ortaya çıkmaktadır.