İşletmecinin işi
Daha önceki yazılarımda işlediğim bir konuyu geçen haftaki “Katma Değeri Yüksek İnsan” başlıklı yazım vesilesiyle bir okurum hatırlatmış. Bu hatırlatma için teşekkürler. Eski yazıyı da unutmamış olduğu için tebrikler. O konu işletmecinin işi ile ilgiliydi. Konuya değişik açılardan yaklaşmıştım. Bugün o açılardan birini tekrarlamak istiyorum. İş sahibi – işletmeci ilişkileri. Meraklanmayın kişisel ilişkilerin analizine girecek değilim sadece birkaç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Yoksa ikili ilişkiler konusunda hem uzmanlar var, hem de tonla yayın.
Zaman zaman işletmecilik tahsili yapmış, MBA falan almış, dil bilen işletmeci gençlerden şikayetler alırım. Bu şikayetlerin çoğu hani evliliklerde “Eşim beni anlamıyor” türü ne anlama geldiği pek de belli olmayan şikayetler gibi değildir. Söz gelimi derler ki “İki lisan biliyorum diye bana tercüme yaptırıyorlar. Ben altı sene bunun için mi okudum?” Veya, “Patron bir türlü bana güvenmiyor ki dişe dokunur işlere hep falankeşi yolluyor ben neredeyse müstahdem işi görüyorum.” Yahut, “Hiçbir dediğimi dinletemiyorum.” Aslında bu şikayetlerin hemen hepsi yakınılası şeylerdir. Burada genç işletmecilerin kusurlarına değinmeyeceğim. Bu tür şikayetlerin en azından bir kısmının altında genç işletmecilerin ‘kedi olmadan fare tutma’, her şeyi daha iyi bildiğini sanma, ve de en önemlisi kendini ispat ve yükselme için aşırı hırs ve sabırsızlık gibi genel zayıfl ıkları da vardır. Benim kısaca değinmek istediğim konu başka. Bu şikayetlerin bir de işverenlere ait kusurlardan birinden kaynaklandığı kanısındayım.
İş sahipleri veya işverenler, özellikle çok para kazanmak açısından başarılı olanlar genellikle işletmecilik sahasında şu veya bu şekilde çalışıp da para kazanmamış olanlara başarısız olarak bakarlar. Bu bilinç altı bir olgu mudur yoksa “O kadar iyi biliyorsan bu işi neden kendin yapıp da para kazanmadın” türü bir mantık yürütme midir bilemem. Lafın kısası parası çok olan parası az olana şüpheli bakar. O nedenle parası çok olan genellikle parası çok çevrelere takılır. Bu işverenlerin genel hatalarından önemli bir tanesidir. Bakın neden:
Üniversite öğretim üyeliği yıllarımda öğrencilerime sorardım: “ İşletmeci olarak işiniz nedir?” diye. Daha önceki yazılarımda işletmecilerin iş tanımlarını detaylı olarak vermiş hatta okurlarıma çerçeveletip duvarlarına asmalarını önermiştim (bir iki kişi yapmış). O nedenle bunu tekrar etmeyeceğim. Hemen hemen her yerde cevaplar “Para kazanmak” olur. Ben “İşiniz para kazanmak değil para kazandırmaktır” dediğimde çoğu kez bazen tatlı bazen sert münakaşalar yapılırdı. Gençlerin hepsi girişimci olamayacağına, olsa da ancak çok azı başarabileceğine göre bu bir yerde matematiksel bir gerçek gibidir. Yüz işletme öğrencisinden doksan beşi işverenlerine para kazandırmakla yükümlü olacaklardır. Bu arada hayalleri neyse onları gerçekleştirecek paralar kazanırlarsa ne âlâ. Ama esas yükümlülükleri başkalarına para kazandırmaktır.
Bu gerçeği bir kere işverenlerin sonrada işletmecilerin kabullenmesi şirketlerin başarılı çalışmaları açısından önemlidir. İşveren açısından önemlidir çünkü para kazanmamış adam belki de başarısız değil tam tersine başarılıdır zira işini yapmış işverenine para kazandırmıştır. O halde işveren işe aldığı her işletmecinin şirkete para kazandıracak ortamı bulmasını sağlamak zorundadır. Bu danışmanlar, bizler gibi konuda yazıp çizenler için de geçerlidir. İşletmeci açısından da önemlidir çünkü bu onlara şirketteki yerlerini, ağırlıklarını şirkete kazandırdıklarıyla ölçme alışkanlığı kazandırır. Yani demem odur ki bir şirkette işverenin işi para kazanmak, işletmecinin işi para kazandırmaktır. O nedenle işverenlere önerim ilişki tercihlerini yaparlarken ‘para kazanmış olma’ kriterini pek ciddiye almasınlar şeklindedir. Geçmiş hayatımın bir safhasında bu hatayı yaptığım için iyi bilirim. Milyonlarca dolarlık bir yatırımın neden fiyaskoyla sonuçlandığını bana Sarıyer rıhtımda palamut satan bir balıkçı anlatmıştı. Halbuki ben o zaman kadar Beyrut’a bile gitmiş, bu tür yatırım yapıp da para kazanmış zenginler kulübüne kaç kere başvurmuştum. Ondan beri bu konuya hep dikkat eder işe aldığım işletmecilere sorarım “Ben bana şöyle para kazandıracağını sanıyorum, sen dersin” diye. Sağlıcakla kalın.