İşletme rekabetinden siyasi partiler rekabetine (2)
Geçen haftaki yazımızda ülkemizdeki serbest piyasa ekonomisinde haksız rekabet konusunun ele alındığı Türk Ticaret Kanunu'ndaki düzenlemeler özetlenmişti. Bu yasal düzenlemelerin siyasi partiler arasındaki rekabetin düzenlenmesi açısından bir değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmıştı.
Bugünkü yazımızda konuyu, yine ülkemizdeki serbest piyasa ekonomisinde işletmeler arasındaki rekabeti engelleyen ve kısıtlayan uygulamaların ele alındığı 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde incelemeye çalışacağız.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un amacı, “mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenlemeleri ve denetimleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak” olarak belirlenmiştir.
Bu Kanun kapsamında yasaklanan faaliyetler Kanunun 4., 6. ve 7. maddelerinde belirlenmiştir. Kanunun 4. maddesinde, “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar” açıklanmaktadır. Buna göre, “Belirleyici mal veya hizmet piyasalarında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.”
Kanun'un 6. maddesiyle de “Hakim Durumun Kötüye Kullanılması” yasaklanmaktadır. Bu maddeye göre, “Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek başına yahut başkaları ile kötüye kullanılması hukuka aykırı ve yasaktır.”
Kanunun 7. maddesinde “Birleşme veya Devralma” konusu düzenlenmektedir. Bu maddeye göre, “Bir ya da birden fazla teşebbüsün hakim durum yaratmaya veya hakim durumlarını daha da güçlendirmeye yönelik… birleşmeleri veya…devralması hukuka aykırı ve yasaktır.”
Bu açıklamalardan sonra yazımızın amacına uygun olarak aşağıdaki soruyu sorabiliriz: Acaba rekabetin korunmasına ilişkin 4054 sayılı Rekabeti Korunması Hakkında Kanun'un, siyasi partiler arasındaki rekabetin demokrasinin kalitesini yükseltecek düzenlemeler yapılması konusunda işaret edebileceği hususlar var mıdır? Bu konuda değerlendirmeler yapılabilir mi?
Muhakkak ki ekonomi alanında serbest piyasa ekonomisi düzeni ile politika alanında demokrasi konusuna ilişkin düzenlemeler farklı değerlendirmelere konu olmalıdır.
Nitekim bu konuda, Fransa’da 1997-2002 yılları arasında başbakanlık yapan, ayrıca 1995 ve 2002 yıllarında sosyalist partinin iki kez cumhurbaşkanı adayı olan Lionel Jospin’in aşağıdaki değerlendirmesi bu farklılığı çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir: “Zenginlik yaratmak açısından serbest piyasa ekonomisinin üstünlüğü açık olarak kanıtlanmıştır. Ancak bu gerçek bizim piyasayı kendi başına bir değer olarak görmemizi gerektirmez. Piyasa verimlilik için bir araçtır. Bu nedenle piyasa kurallara bağlanmalı ve toplumun hizmetinde kalmalıdır. Piyasanın varlığı, toplumun sosyal kontrat talebini dışlayamaz.” Jospin bu değerlendirmesini aşağıdaki sloganla netleştirip tamamlıyor: “Piyasa ekonomisine evet, piyasa toplumuna hayır!”
Evet, ekonomide serbest piyasa ekonomisi düzenine ve politikada da demokrasiye “evet” demenin dışında başka alternatifin olmadığı bir çağda yaşıyoruz. Dolayısıyla hem ekonomide hem politikada özgürlüklere yol açılması gerekiyor. Fakat her iki alanda da özgürlüğün hukuka bağlanması bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 4. maddesinde düzenlenen işletmeler arası anlaşmalar konusundaki yasaklara ve sınırlandırmalara politika alanında gerek olmadığını düşünüyoruz. Siyasi partiler arasındaki rekabette, tam tersine partiler arası anlaşmalara imkan sağlanması gerektiği görüşündeyiz. Esasen demokrasilerde koalisyon alternatifine imkan sağlamanın yolu da buradan geçmektedir. Sadece seçim sonrası koalisyona yol açan siyasi partiler arasındaki anlaşmalar değil, seçim öncesinde yapılacak anlaşmaların da demokrasinin kalitesini yükseltebileceğini düşünüyoruz. Özellikle seçim öncesinde siyasi partilerin koalisyon konusundaki niyetlerini açıklamaları seçmenlerin kullanacakları oyu, demokrasinin kalitesi açısından olumlu yönde etkileyebilecektir.
Kanaatimizce aynı durum 7. maddede düzenlenen birleşme ve devralmalar için de geçerlidir. Siyasi partiler arasındaki birleşmeler, demokrasi sahnesindeki yarışmanın daha az sayıdaki partiler arasında geçmesi ile sonuçlanacaktır. Bu durumun da politik sistemin etkinliğini artıracağını, demokrasinin kalitesini yükselteceğini düşünüyoruz. Dünyadaki örnekler de bu değerlendirmemizi doğrular niteliktedir.
Buna karşılık 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 6. maddesinde düzenlenen Hakim Durumun Kötüye Kullanılması, kanaatimizce politika alanında demokrasinin etkinliğinin sağlanması açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Zira, ülkemizde güçlü partilerin daha da güçlenmesini sağlayan yasal düzenlemeler dikkat çekmektedir.
Bu düzenlemelerin başında muhakkak ki 1982 Anayasası'nın bir gereği olarak halen yürürlükte olan yüzde 10 barajı dikkat çekmektedir. Bu düzenleme ile öncelikle yeni siyasal partilerin politik arenaya girip rekabet yarışına dahil olmaları hemen hemen imkansız hale getirilmektedir. Aynı şekilde küçük partilere de parlamentoya girip politik arenada kendilerini göstermelerinin kapıları kapanmaktadır.
Bütçeden siyasi partilere yapılan mali desteklere ilişkin düzenleme de yine aynı sonucu doğurur niteliktedir. Bu yardımlar sadece belirli bir oranın üzerinde oy alan siyasi partilere sağlanmaktadır. Hem de alınan pay siyasi partilerin büyüklüklerine göre belirlenmektedir. Siyasi partinin oy oranı arttıkça, başka bir ifadeyle siyasi parti güçlendikçe, bütçeden aldığı devlet desteği de o oranda artmaktadır. Oy oranı yüzde 7’nin altında kalan siyasi partiler ise bu mali destekten hiç yararlanamamaktadır.
Örneğin 2015 yılı için siyasi partilere toplamda 531 milyon TL ödenek konmuştur. Bunun 298 milyon TL’sini AK Parti, 115.3 milyon TL’sini CHP ve 77.8 milyon TL’sini MHP almıştır. Diğer partilerin hiçbiri bu yardımdan yararlanamamıştır.
Sonuç olarak, ekonomide olduğu gibi politik alanda da gücün sınırlandırılmasının demokrasinin kalitesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Güç odaklarının kendi kendilerini besleyerek daha da güçlenmeleri hem ekonomik ve hem de politik arenalarda olumsuz gelişmelere yol açma tehlikesi taşımaktadır. Dolayısıyla Kanun'un 6. maddesini oluşturan Hakim Durumun Kötüye Kullanılması siyasi partiler arasındaki rekabetin düzenlenmesi açısından da emsal teşkil edecektir.
“Güç zehirlenmesi”, sadece ekonomide değil yaşamın tüm alanlarında çağımızın en tehlikeli olgusu olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla politik alanda da bu tehlikeyi önleyici önlemlerin alınması gerekiyor. Bunun yolu da özgürlüklerin toplumsal fayda amacıyla kısıtlanmasını gerekli kılıyor. Yeter ki özgürlükler mümkün olduğunca çok, kısıtlamalar sadece gerektiği kadar olsun.