İşletme rekabetinden siyasi partiler rekabetine (1)
Günümüzde ekonomi alanında serbest piyasa ekonomisi ve politika alanında demokrasi çağımızın geçerli ekonomik ve politik düzenleri olarak kabul ediliyor. Her ikisi de, gerek serbest piyasa ekonomisi ve gerekse demokrasi, evrensel nitelikli çağımız paradigmaları olarak kabul görmektedir.
Sonuç olarak hem ekonomik ve hem de politik alanlarda özgürlükler ön plana çıkmaktadır. Her iki alanda da sistemin oyuncuları olan işletmelerin, siyasi partilerin, tüketicilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve diğerlerinin özgürlük alanlarının genişletilmesi bu paradigmaların bir gereği olarak kabul edilmektedir.
Diğer yandan, bu konuda elde edilen tecrübeler, sistemin oyuncularına sağlanacak serbestlik derecelerinin sınırlandırılmasının, özgürlüklerinin hukuka bağlanmasının yine çağımızın bir paradigması durumuna geldiğini görüyoruz.
Nitekim serbest piyasa ekonomisinin serbestliğinin bir sınırı olması, dolayısıyla sistemin hukuka bağlanması gereği, yaşanan onca tecrübeden sonra sistemin başarısının olmazsa olmaz bir şartı olarak kabul edilmiştir. Bunu sağlayacak yasal düzenlemeler ülkelerin büyük çoğunluğunda uygulamaya konmuştur.
Sistemin geçerli olduğu toplumsal çerçeve ulusal ve bölgesel ekonomilerden global ekonomiye doğru genişledikçe, bu gerçeğin geçerliliği daha büyük bir önem kazanmaktadır. Dolayısıyla global ekonominin başarısının başta gelen şartlarından biri de sistemin yine global düzeyde bir hukuk çerçevesine oturtulmasından geçmektedir.
Bu zorunluluk, serbest piyasa ekonomisini uygulayan ülkelerde geçerli hukuk düzenlemelerinin geliştirilmesini beraberinde getirmiştir. Sistemin dinamiğini oluşturan işletmeler arasında etkin bir rekabetin sağlanmasına ilişkin iki hukuk düzenlemesi günümüzde hemen hemen tüm ülkelerde uygulanmaktadır. Bunlardan biri haksız rekabet, diğeri de rekabetin korunmasına ilişkin yasal düzenlemelerdir.
Gerek haksız rekabet ve gerekse rekabetin korunması kavramında asli unsur ticari rekabettir. Serbest rekabet düzeninin korunması açısından haksız rekabet hükümleri ve rekabeti engelleyen veya kısıtlayan işlemleri yasaklayan rekabet hukuku mevzuatı birbirlerini tamamlayan düzenlemeler olarak değerlendirilebilir. Zira her iki kavram da ticari sahada var olan rekabetin bozulmaması gerektiği düşüncesinden hareket edilerek tanımlanmaktadır. Bununla birlikte her iki kanun hükümlerinin farklı kanunlarda düzenlendiğini ve uygulama alanlarının da tamamen farklı olduğunu belirtmek gerekir. Rekabetin korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (RKHK) ile düzenlenirken, haksız rekabet konusuna ilişkin yasal düzenlemeler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 54 ila 63’üncü maddelerinde ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 57’nci maddesinde yer almaktadır.
Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya dürüstlük kurallarına aykırı diğer şekillerde ekonomik rekabetin kötüye kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, rakipler veya tedarikçilerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı ve dürüstlük kuralına aykırı davranışları ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. Bu kapsama giren her türlü fiil haksız rekabet oluşturacaktır.
Buna göre başka bir işletmeye ait ürünlerin taklit edilmesi, kendi ürünlerinin kalitesine yönelik olarak aldatıcı reklamlar yapılması, ürünlerde ve / veya işletmede mevcut olmayan niteliklerin varmış gibi gösterilerek aldatıcı ad ve işaretler kullanılması haksız rekabet teşkil eden haller olarak kabul edilmektedir.
Haksız rekabete ilişkin yasal düzenlemelerin amacı, piyasadaki tüm katılımcıların yararına yönelik olarak dürüst ve bozulmamış bir rekabet düzeninin sağlanması olarak belirtilmektedir.
Türk Ticaret Kanunu'ndaki yeni düzenlemelerle haksız rekabetin korunması bakımından uygulama alanı genişletilmiş ve Türkiye’deki düzenlemeler Avrupa Birliği düzenlemeleriyle uyumlaştırılmıştır. Yeni düzenlemede haksız rekabet halleri örnekseme yoluyla sayılarak örnek sayısı artırılmıştır. Özellikle tüketicilerin ve kamu menfaatlerinin korunması bakımından yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Haksız rekabet konusu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 57’nci maddesinde de ele alınmaktadır. Bu madde uyarınca, “gerçek olmayan haberlerin yayılması veya bu tür ilanların yapılması ya da dürüstlük kurallarına aykırı diğer davranışlarda bulunulması yüzünden müşterileri azalan veya onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu davranışlara son verilmesini ve kusurun varlığı halinde zararın giderilmesini isteyebilir.” Yine aynı kanuna göre, “ticari işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret Kanun'unun hükümleri saklıdır.”
Görüldüğü gibi haksız rekabet konusuna ilişkin düzenlemeler dürüstlük ile ilgili konuları kapsamaktadır. İşletmeler arasındaki rekabetin, ayrıca işletmeleri de kapsayan tedarikçiler ve müşteriler arasındaki ilişkilerin dürüstlük kuralları çerçevesinde yürütülmesini sağlamaya yönelik yasal düzenlemelerden oluşmaktadır.
Siyasi partiler arasındaki rekabetin de yine dürüstlük ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi muhakkak ki büyük önem taşımaktadır. Siyasi rekabette siyasi partilerin dürüstlük kurallarına aykırı olan aldatıcı davranışlarının engellenmesi demokrasinin kalitesini de olumlu yönde etkileyecektir. Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan vaatlerin verilmesi, sosyal açıdan gerekçelendirilemeyecek gelir dağılımlarının ve sadece siyasal amaçlı çeşitli sübvansiyonlar demokrasinin niteliğini olumsuz olarak etkileyecektir.
Buna karşılık siyasi partilerin programlarında birbirlerini taklit etmeleri, bir partinin bazı projelerinin diğer partilerce de benimsenip kendi programlarına dahil edilmesi demokrasi açısından olumlu sonuçlar doğurabilecektir. Yeter ki taklit edilen konular ekonomik, sosyal, kültürel ve politik açılardan olumlu nitelikli projelerden oluşsun. Genel olarak siyasi partilerin başarılı olmak için rakiplerinin olumlu projelerini taklit edecekleri varsayılırsa, ki genel olarak da böyle olması beklenir, işletmeler arasındaki rekabetin tersine, siyasal partiler arasındaki rekabette partilerin birbirlerini taklit etmeleri demokrasinin kalitesini olumlu yönde etkileyebilecektir. Hatta bu durum partilerin sürekli olarak yeni projeler üretmelerini, aynen inovasyon rekabetinde olduğu gibi, teşvik edecektir. Zira işletmelerin inovasyon rekabetinde, inovasyonu sürekli hale getiremeyen işletmeler bir süre sonra geri sıralarda yarışı sürdürmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu durumun süreklilik kazanması halinde bugünün başarılı işletmeleri yarınki piyasalarda koşunun tamamen dışında kalabilmektedir. Nitekim dünün bazı lider işletmeleri bugün artık yarış pistinin dışında kalmışlardır.
Aynı kader siyasi partilerin rekabet yarışında da geçerli olabilir. Nitekim ülkemizde de bunun örnekleri yaşanmıştır. Dünün iktidar partilerinin bazıları günümüzde siyasi yarışmanın tamamen dışında kalmışlardır.
Bugün ele aldığımız haksız rekabetten sonra, gelecek haftaki yazımızda konuyu, rekabeti engelleyen ve kısıtlayan işlemleri yasaklayan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde de ele alacağız.