İşinize gereken değeri veriyor musunuz?

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Geçen hafta “Çalışanlarınıza gereken değeri veriyor musunuz?” diye sormuştum; konuya işverenler açısından bakmıştım. Bu kez de projektörü çalışana tutacağım. Acaba çalışanlar işlerine gereken değeri veriyor mu?

Bir olay

Girdiğim market, bir zincirin küçük halkalarından birisi idi. İçerde iki çalışan vardı; biri kasa civarında bir şeyler yapıyordu. Diğer çalışan delikanlı ise bir açık koliden makarna paketlerini hem sayıyor, hem de etiketliyordu. Bir yandan da bir müşteri ile konuşuyordu. Ona dert yanıyor, işinden şikayet ediyordu.  “Adam almıyorlar, her  işi biz yapıyoruz. Parası, para değil. Ben tek başıma sıcak satışa çıksam bir günde şu kadar satış yaparım” diyordu. Şikayeti dinleyen adam, belli ki sıkılmıştı. Benim içeri girmemi bahane ederek “Bak yeni müşteri de geldi, ben gideyim” der gibi delikanlıdan ayrılıp elindeki paketle kasaya yöneldi. Market çalışanı delikanlı bana şöyle bir baktı. Benim acelem olduğunu sezdi sanırım; şikayet kutusunu bana açamadı. Makarna sayımına ve etiketlemesine gönülsüzce devam etti.

Görünen o ki, delikanlı, işine pek değer vermiyordu.

Çalışan işine değer vermeli mi?

Bu dünyada kimse kimseye karşılıksız bir şey vermez. Her şey bir alışveriştir. Bir şey verir, bir şey alırsınız. Ekonomi bunun üstüne kurulur. Müşterinin bir ihtiyacı vardır. Bir şirket çıkar, bu ürünü ya da hizmeti üretir. Bunu alan müşteri, karşılığını öder. İki taraf  mutlu olduğu sürece bu alışveriş böylece sürer. Şirketin bu alışverişi devam ettirebilmesi için müşterisini mutlu etmesi gerekmektedir. Bu denklemi çözen eski esnafımızın bu nedenle, “Müşteri velinimetimizdir” sözünü düstur edindiğini söylemiştik.

Çalışanın, çalıştığı şirketle olan ilişkisini de bu modelle tanımlamak mümkündür. Çalışanla, işveren arasında da bir alışveriş vardır. Çalışan, emeğini işverene sunar; iş üretir. İşveren de bunun karşılığını ücret olarak öder. Bir anlamda işveren, çalışanın müşterisidir. Eğer olaya bu gözle bakarsak, çalışan işine değer vermek zorundadır. İş, çalışanın ekmek teknesidir.

Yapılan iş, çıkarılan ürün, verilen hizmet, şirketin markasından önce kişinin markasını taşır. Kişi, kendisine saygı duyuyorsa, kendi markasına saygı duyar. Kişi, kendisine değer veriyorsa, ürettiği markasına da değer verir. 

Markaya zarar vermek

Yukarıdaki market olayındaki gibi, bazen çalışan işine değer vermez. Her fırsatta şikayet eder, sokranarak iş yapar. Patronundan şikayet eder, iş  koşullarından şikayet eder, ücretinden şikayet eder, eder de eder. Bunu şirketin müşterisi önünde yaparsa yalnız kendi markasına değil, çalıştığı şirketin markasına da zarar verir. 

Peki, çalışan da insan değil midir? Şikayet etme hakkı yok mudur? Tabii ki vardır. Ama bu şikayetini bir yayın biçiminde değil de, doğrudan muhatabı olduğu, işi aldığı patronuna yapmalıdır. “Şikayet ediyorum, ama patron dinlemiyor. Şikayet edersem patron beni işten atar” diyenler olabilir. O zaman yapılacak en doğru hareket, o iş yerinden ayrılmaktır. Ne demişler: “Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin.”

“İşsizliğin bu kadar yaygın olduğu bir ortamda işten ayrılmak o kadar kolay mı?” diyenler de olabilir. O zaman da yapılacak en doğru hareket, sesi kısıp çalışmaktır. Kişisel imaja, şirket imajına zarar vermemek gerekir. Deveyi gütme kararı alınmışsa, deve de doğru güdülmelidir; sokranarak değil .

Sonuç

Bir profesyonelin birinci sorumluluğu, kendisine karşıdır. Profesyonel kişi önce kendisine çalışır, sonra işe, şirkete. Yaptığı işi doğru yapmalıdır. Yaptığı işle gurur duymalıdır. Yaptığı işe, ekmek teknesine  saygı göstermelidir . İşine değer vermelidir. “Papaza kızıp, oruç bozmamalıdır”; patrona kızıp, yöneticiye kızıp, müşteriye kızıp kendi markasına zarar vermemelidir. 

Tam bir profesyonel olduğunuzu düşünüyor musunuz? İşinize gereken değeri veriyor musunuz?
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019