İşin şakası yok: Eğitim şart!
Cumhuriyetin 90'ıncı yaşına girdik, giriyoruz… 100'üncü yılı için her kesimde umutlu bekleyişler var… Hedefler farklı cümlelerle, farklı rakamlarla ifade edilse de, ana hedef 90 yıldır hiç değişmedi:
Muhasır medeniyetleri yakalamak…
Peki ama nasıl?
Güney Kore ile ilgili bu köşede çıkan iki yazı hayli ilgi çekti…
Öncelikle ilgi gösterenlere, mesaj atanlara, görüş paylaşanlara teşekkür ederim...
Tabii, daha söylenecek çok şey var...
Ben bir yandan gelen mesajların etkisiyle Güney Kore konusuna devam mı edeyim, yoksa gazetemizde başlattığımız değişimlerle ilgili bilgi mi vereyim derken, imdadıma cumartesi günü Kemal Derviş'in de katıldığı toplantı Hızır gibi yetişti...
Öyle ya...
Kemal Derviş artık bir DÜNYA yazarı...
Biz de 'yenilenme' hareketimize geçen hafta yeni yazarlarımızı ilan ederek start verdiğimize göre...
Yeni yazarımızın içinde yer aldığı bu önemli konferanstan izlenimlerimizi sizinle paylaşmam hiç de aykırı düşmez...
Üstelik, bizimki dahil gazetelere Derviş'in neredeyse sadece liranın değeri ile ilgili sözleri yansımışken...
Dünyada Güney Kore'den Türkiye'ye büyümeye ilişkin altını çizdiği birçok önemli konu es geçilmişken...
Kemal Derviş geçen cumartesi günü Kadir Has Üniversitesi'ndeydi...
Cibali Kampusü'nde...
Garanti Bankası'nın sponsorluğunda TÜSİAD tarafından düzenlenen 'CEO Forum' toplantısına katıldı...
Ancak izninizle Derviş'in söylediklerine geçmeden önce forumun ana konuşmacısı Profesör Robert Gordon'un söylediklerine de kısaca değinmek istiyorum...
Böylece, Derviş'in Gordon'un konuşmasının ardından yaptığı değerlendirmeleri anlamlandırmamız daha kolay olacak...
Öncelikle belirteyim:
Robert Gordon Northwestern Üniversitesi öğretim üyesi...
Büyüme konusunda çalışmalarıyla dünya çapında tanınan bir ekonomist...
Profesör Gordon sunumunda iki soruya yanıt aradı:
Bir; "Dünyada ekonomik büyüme sona erdi mi?"
İki; "Mevcut inovasyon trendi büyüme için yeterli mi?"
Çok özetle, Prof. Gordon'un ilk soruya yanıtı 'evet' ikinci soruya yanıtı ise 'hayır'...
Ana sonuçta her iki yanıt da kendi sözleriyle aynı kapıya çıkıyor:
"Dünyada büyüme konusunda ters rüzgarlar esiyor!"
Gordon'un 'ters rüzgar'dan kastettiği şey şu:
Dünyanın teknolojik ve ekonomik lideri halen ABD. Ancak bu ülkede büyümenin ana dayanakları güç kaybediyor.
Nedir o dayanaklar derseniz, birincisi, Prof. Gordon'a göre, ABD'nin liderliğini yaptığı gelişmiş kapitalist dünyanın inovasyon üretme hızında ciddi bir düşme var.
Siz de benim gibi son dönemdeki yeniliklerin belki de tüm zamanlarda yapılanların üstünde olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz..
Prof. Gordon, inovasyonun en hızlı döneminin 1770-1850 arası olduğunu vurguluyor...
Buharlı makineden mutfağın evrimi diye özetlediği suyun eve gelmesine, buzdolaplarına kadar...
Hayatı şekillendiren pek çok yenilik 'dün' gerçekleşti...
Gordon'a göre, bugün ekonomik gelişmeyi dünkü kadar hızlandıracak hemen hiçbir inovasyon olmuyor...
Bu ancak insanın yeteneklerini yepyeni biçimde geliştirmesi ile mümkün...
Bunun için ise çok farklı modeller gerekiyor...
"Beşeri kaynaklar çok önemli hale geldi" diyor Gordon, "ve işin başı eğitim. Dün olduğu gibi yarını da eğitimdeki düzey belirleyecek...
Gordon'a göre, Uzakdoğu'da öne çıkan ülkeler atılımını eğitime borçlu... Örneğin Japonya... Ya da son büyük atılımı gerçekleştiren Güney Kore... Bu ülke, 1940'larda yüzde 38 olan liseleşme oranını 1975'te yüzde 84'e çıkararak başarılı oldular..
Öte yandan, Amerika'daki lise eğitiminin kötüleşmesi, neredeyse okuma yazma bile bilmeyenleri mezun eden kalitesiz liseler ve de üniversiteler, bugün ülkedeki üretimi ve verimliliği tersine etkiliyor...
Bugün eğitimli insanın üretim süreci içindeki payının hem karar verici hem de üretici olarak arttığına dikkat çekiyor Profesör Gordon...
Bu çerçevede toplumdaki eğitim düzeyinin üretimi, doğrudan bir unsur gibi çok belirleyici bir hale geldiğini ifade ediyor...
Gordon'un sunumunu değerlendiren Kemal Derviş'in de sözü getirdiği yer de eğitim oldu...
Eğitim ve yatırımlar...
16'ıncı ve 17'inci yüzyıllarda eğitimin hızla geliştiği Batı'dan verdiği örnek çarpıcıydı:
1820'de dünyanın en zengin bölgeleri ile en yoksul bölgeleri arasındaki gelir farkının 3 kat...
Batı ile dünyanın geri kalanı arasındaki farkın çok açılmasına neden olan sanayi devriminden 1950'lere gelindiğinde ise, dünyanın en zengin ülkeleri ile en yoksulları arasındaki fark neredeyse 50 kat...
Eğitim bugün yine kritik...
Derviş'in "tavanı yakalama" olarak adlandırdığı, gelişmekte olan ülkelerin gelişmişleri yakalama süreci bu ülkelerin bir kısmı açısından başarıyla tamamlanacaksa, bu yine eğitimle olacak...
Çünkü eğitim demek teknoloji demek, üretim becerilerinin gelişmesi demek...
"Yakalama eğitim ve yatırımlara çok bağlı" dedi Derviş, "Doğu Asya bu konuda oldukça iyi bir performans sergiliyor. Ve Güney Kore çok önemli bir örnek..."
Ve ardından bir hikayeyi paylaştı:
1950'de Dünya Bankası heyeti Güney Kore'ye gider.
Gezer, dolaşır, temaslarda bulunur ve sonunda raporunu yazar...
Dünya Bankası heyetine göre, Güney Kore tam bir "ümitsiz vaka"dır. Tarıma dayalı ekonomisini dönüştürmesi mümkün görünmemektedir. Gelişme potansiyeli çok zayıftır...
"Ancak o heyetin gözden kaçırdığı bir konu vardı" dedi Derviş, "O tarihte Güney Kore'de herkes okuma yazmayı öğrenmişti..."
Ve arkasından ekledi:
"Cumhuriyet döneminde çok önemli atılımlar yaptık ama...
Türkiye olarak eğitim düzeyimizi yükseltmede hala zayıfız..."
Kalkınmada eğitimin rolünü bilmiyoruz desek, o değil...
Bilmesine biliyoruz da...
Galiba gerektiği kadar ciddiye almıyoruz..
"Eğitim şart" sözü artık bizi düşündürmekten çok gülümseten bir cümle gibi...
Oysa işin hiç öyle şakaya gelir tarafı yok...
Durum olsa olsa trajikomik...
Merak ettim, verilere ben de baktım...
Gerçekten de Güney Kore ile Türkiye'nin eğitim performansları hayli farklı...
Örneğin Profesör Gordon'un liseleşme oranı için örnek verdiği yıl olan 1975'te Güney Kore'nin okuryazarlık oranı yüzde 93...
Bizde ise aynı yıl yüzde 60...
Okuryazarlığı, liseleşme oranını bir kenara bırakıp üniversitelere bak derseniz, durum daha vahim..
Evet, özellikle son 30 yılda Türkiye'deki üniversite sayısı 150'yi buldu...
Ama yüksek öğretim çağında olup öğrenim görenlerin oranı yüzde 38 civarında...
Güney Kore'de bu oran kaç biliyor musunuz?
Yüzde 98...
Eğitimdeki atılım, Güney Kore'nin bize göre teknolojik üstünlüğünün de itici gücü...
Asya'nın Pasifik Denizi'ne kavuştuğu sınırda yer alan bu ülkeden bize göre 50 kat daha fazla patent başvurusu yapılıyor...
Nereden bakarsanız bakın...
İster CIA verilerine...
İsterseniz Dünya Bankası'nın Dünya Kalkınma Raporları'na...
Eğitim karnesi ortada:
Güney Kore'nin yıldızlı pekiyi..
Türkiye 4 buçuktan beş...
Güney Kore, ödülünü eğitimdeki pekiyi notu ile hızlı kalkınma ile teknolojik atılım ile almış...
Eğitimli insan gücüyle gelişmiş zengin ülkelere hızla yaklaşmaya devam ediyor...
TÜSİAD'ın toplantısında Profesör Gordon, 10 yıl önce gittiği Güney Kore'nin, o dönemde ABD'deki kişi başına milli gelirin yüzde 50'sini yakalamışken, bugün yüzde 75'e ulaştığını özellikle vurguladı...
Biz henüz yüzde 25'i yakalayabilmiş değiliz...
Şimdi bütün bunlardan kalkarak, "Türkiye'nin eğitim performansı vasat olduğu için, kalkınma konusunda da vasat bir sonuca ulaşabildik" dersek...
Yanlış bir şey söylemiş mi oluruz?
Ve eğer yukarıdaki çıkarsamamız doğru ise...
Önümüze koymamız gereken ödev ne olur?