İşin çaresi daha fazla faiz artırmak değil!
Mayıs ayı enflasyon verileri beklentilerin üzerinde gelince piyasanın faiz artışı beklentileri gene alevlenmişe benziyor. İyi de mayıs enflasyon tahmini yüzde 1.50 ile gerçekleşmenin sadece yüzde 0.12 altındaydı. Hal böyle iken, yatırımcıların “bu enflasyon çok yüksek, bu faiz bizi kesmez, daha çok isteriz” demesinin somut bir dayanağı yok doğrusu. Denilebilir ki, son rakamlarla sadece Mayıs değil, ileriye dönük enflasyonda da yükseliş eğilimi işaretleri artmış durumda. Evet, özellikle Yurtiçi ÜFE’nin yüzde 20’lere ulaşmış olması, önümüzdeki dönemde TÜFE’nin de yeni rekorlara kucak açacağını müjdelemekte. Ancak her ne kadar çok uzun süredir iddia ettiğim gibi, bugünkü kur geçişkenliği varsayılan yüzde 15’in üzerinde olsa bile TÜFE’nin gelecek aylarda yüzde 14.50’nin üzerine çıkma ihtimali çok düşük. (Öte yandan Sn. Şimşek’in iddia ettiği gibi TÜFE’nin yılın 2. yarısında düşmeye başlaması da söz konusu değil. Sadece baz etkisine bakarak bile 12 aylık enflasyonda düşüşün ancak yılın son 2 ayında gerçekleşebileceği görülüyor.)
Esasen Merkez Bankası’nın 23 Mayıs’taki faiz artırımı (özellikle para politikası kararlarında daha fazla önem arz eden 12 ve 24 aylık enflasyon beklentileri ışığında) gayet yeterliydi. Bu faiz artırımının (zaten son 1 senedir ittire kaktıra canlı tutulmaya çalışılan) ekonomiyi iyice soğutacağı ve böylece kaçıp giden (run-away) bir enflasyon olasılığını da sıfırladığı ortada. Buna rağmen bazı piyasa oyuncularının daha yüksek faiz istemesi ilginç doğrusu. Bugün geldiğimiz noktada MB’nin politika faizini daha da artırması, artık (son PMİ verilerinin de teyit ettiği gibi) 2. yarıda gerçekleşmesi kesinleşen “durgunluğun” resesyona dönüşmesine sebebiyet verebilir.
Anladığım kadarıyla piyasalar şu konularda endişeli: a) Yetkililerin durumun vehametini hâlâ idrak etmemiş olma ihtimali, b) Seçimlerin sonucunda bir erken seçim daha olma ihtimalinin belirmiş olması, c) Seçim sonrası ile ilgili ekonomi kadrosu, yönetimi ve politikaları ile ilgili belirsizlikler, d) Maliye politikasında kalıcı bir gevşeme olma durumu. Özellikle bu son nokta (Mart 2019’da belediye seçimlerinin olacağı da dikkate alındığında) oldukça önemli. Ancak, maalesef hükümet bu konuda çok da ikna edici bir eylem içerisinde değil. Ek bayram ikramiyelerinin üzerine bir de maaşlarda enflasyon düzeltmesi yapılması, akaryakıt zamlarını önlemek için bir kısım ÖTV’den feragat edilmesi ve bütçenin yılın 2. yarısında beklenen durgunluk ile hedeflenen gelir düzeyini yakalamama olasılığının artmış olması maliye politikası ile ilgili endişeleri artırıyor.
Normal şartlarda tutarlı ve güven arz eden bir ekonomi yönetimi karşısında yatırımcıların yukarıdaki noktalara hiç takılmaması gerekir(di). Ancak, belli ki durum pek öyle değil!