İşi bırakmak isteyen patronlar
Son dönemlerde sohbet ettiğim pek çok şirket sahibi dostum sohbetler esnasında işlerden uzaklaşmak ve daha tatmin edici, daha huzurlu bir yaşam istediklerini söylüyorlar. Hepsi de büyük, iyi iş yapan şirketlerin sahipleri. Önemli başarılara imza atmış, atmaya devam eden iş insanları.
Pek çoğu Ege’de bir sahil kasabasında yaşama hayali ile yanıp tutuşuyor. Bu dönemde çoğunun bunu istemesi tesadüf olamaz diye düşünüyorum. Bu değerli dostlarım “ne dersin Bertan Hocam, mümkün mü, yapabilir miyiz?” diye sorduklarında “hayalinizi baltalamak istemem, ancak şu an yapamazsınız” diye cevaplıyorum. Bunun sebebi, şirketlerin çoğunun kendi kendini yönetebilecek kurumsallık ve olgunlukta olmamaları.
Patronlar yoruldu
Öncelikle patronlar neden yorgun, bu konuda görüşlerimi paylaşayım. Bu iş ile alakalı bir yorgunluk değil. Hepsi de işleri söz konusu olunca günde 10-12 saat çalışan insanlar. Burada sorun yok.
Bu yorgunluk, ülkenin zorlayıcı koşulları, sürekli değişen ve adaptasyon gerektiren makro koşullar, yıkıcı teknolojilerin getirdiği yeni iş yapış biçimleri, değişen iletişim ve insan ilişkileri dinamikleri ile ilgili. Makro irrasyonalite ve değişim, iş insanını yordu.
Hele aile şirketleri ya da çok ortaklı şirketlerde, makro irrasyonaliteye, mikro irrasyonalite de eşlik ediyor. Burada ortaklar ve profesyoneller arasında denge sağlama zorlukları, adil yönetim gereksinimleri, olası dengesizlikleri kendi lehine kullanan profesyonellerin aleyhte faaliyetleri, aile içi çekişmelerin işe yansıması gibi faktörler de eklenince, liderlik etmek ve yönetmek zorlaştırıyor.
Buna bir de yönetimde sisteme değil insanlara bağımlı olmayı, yönetim sistemleri olmadan ve kurumsallaşmadan çalışmayı eklerseniz, sorun büyüyor.
Böyle yapıları yönetmek, para kazanmak zorlaşıyor. Bundan 10-15 sene evvel iş ortamında makro koşullar ve konjonktür bu denli zorlayıcı olmadığından, mikro irrasyonalite göze batmıyordu. Şimdi makro koşullar, yani konjonktür de bozulunca, işin tadı kaçtı. Patronlar yoruldu.
Son on senede ülkemizin başına gelmeyen kalmadı. Darbe teşebbüsleri, siyasi sistem değişimi, hatalı ekonomik politika tercihleri, gergin iç siyasi ortam, covid, enflasyon ve yüksek faiz ortamı ve şimdi de küresel siyasi ve ekonomik sistemin kökten değişmesi ve ortaya çıkan belirsizlikler iş liderlerini yordu.
Gerçekten bırakacaksanız ne yapmalısınız?
İki yolu var. Ya şirketinizi, ailenizi ve diğer ortaklarınızı da ikna ederek makul bir değerleme dahilinde satarsınız. Ya da kurumsallaştırıp, daha da büyütüp, öyle çekilirsiniz. Çekilmek derken “ben Bodrum’a, Çeşme’ye yerleşeyim orada yaşayayım” fikrine karşı değilim, ancak bunun yolu ve yordamı önemli.
İşten çekilmek demek, işi tamamen bırakmak değil, olmamalı! İşi kurumsallaştırıp, insana değil sisteme dayalı hale getirip, güçlü bir yönetim kurulu, sağlam iç denetim ve iç kontrol mekanizmalarını oluşturup, şirketi bir veri kokpiti üzerinden tüm kritik parametreler ile takip edebilir hale gelirseniz, işte o zaman olur. O zaman şirketi teknenizden de yönetirsiniz. Buna itiraz edenler olabilir ama dünya değişti. Patronlar işin içinde değil, üstünde kalmalı. Yukarıdaki koşullar sağlanırsa, bunu her yerden yapabilirsiniz. Bunun için çalışmak, sistem kurmak lazım.
Bugün patronlara günlük operasyonlarda ihtiyaç duymadan çalışabilen pek çok şirket tanıyorum. Bir kısmında bizzat yönetim kurulunda da yer alıyor, bu çalışmalarda yardım ediyorum. Görev rol ve sorumlulukları net, strateji ve hedeflerle yönetilen, insiyatif alınabilen, yönetim kurulu aktif çalışan, YK – icra ayrışması sağlanmış, veri üzerinden performansı izlenebilen, iç denetime sahip bir şirketiniz varsa, YK’ya çekilerek operasyonu bırakabilirsiniz.