ışgücümüzün niteliği emek yoğun üretimi zorunlu kılıyor

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

OLAYLARIN İÇİNDEN / Tevfik Güngör [email protected] Hepimizin gönlünde Türkiye'nin emek yoğun üretimden teknolojiye dayalı üretime geçmesi var. Sanayici Umut Oran ise bunun şimdilik mümkün olamayacağını, işgücümüzün niteliğinin emek yoğum üretimi zorunlu kıldığını söylüyor. Umut Oran'a göre bu yanlış bekleyiş Türkiye'de Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde istihdamın önünü açacak yaklaşımları önlemektedir. Bölgeye iyilik getirecek girişimler bazı kesimlerce 'Anadolu'yu uzun emek kaynağı olarak görmek yanlıştır..." gibi ifadelerle engellenmektedir." Umut Oran diyor ki, "Türkiye'nin ülke olarak topyekün emek yoğun sektörlerden çıkması yönündeki mantık dışı söylemler, bazı siyasiler tarafından örtülü bir şekilde ifade edilmektedir. Bu yaklaşımda oklar, öncelikle tekstil ve hazır giyim sektörüne yönelmektedir. Bu yanlış yaklaşım en iyi ihtimalle; Türkiye'nin işgücü yapısını veya tekstil ve hazır giyim sektörünün niteliğini bilmemekten kaynaklanmaktadır. Öncelikle, Türkiye'de tekstil ve hazır giyim sanayi geçmiş yıllarda yapılan yoğun teknoloji yatırımları sayesinde önemi bir teknoloji altyapısına sahiptir. Yine, Türkiye'de de hızla gelişmekte olan teknik tekstil ve organik tekstil gibi kategorilerde sektör, çok yoğun düzeyde know-how ve entelektüel sermaye girdisi kullanmaktadır. Örneğin, Almanya, ABD, Fransa, İngiltere ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler, teknik tekstil üretiminde lider konumundadırlar. İlgili ülkeler, bu alandaki güçlerini artırmak için de iddialı çalışmalar gerçekleştirmektedirler. Örneğin, İngiltere'de Manchester ve Liverpool gibi şehirleri de kapsayan 'Kuzeybatı Bölgesel Kalkınma Ajansı'nın stratejik hedefi, bölgeyi teknik tekstilde dünya lideri yapmak ve bu doğrultuda dünyanın dört bir yanındaki şirketlerin bölgeye yatırımlarını teşvik etmektir. Diğer taraftan, Türkiye'nin işgücü stokunun niteliği değerlendirildiğinde ülkemizin belirli bölgelerinde en azından bir süre daha emek yoğun sektörlerde üretim yapmaya mecbur olduğumuz görülmektedir. Örneğin, ILO ve OECD gibi uluslararası kuruluşların verilerine göre; işgücü maliyeti anlamında Türkiye'nin dörtte biri düzeyinde yer alan Çin'de 25 yaşın üzerindeki nüfusun aldığı eğitim 5.74 yıl iken, Türkiye'de bu rakam 4.8 yıl düzeyindedir. Yine, istihdam maliyetleri Türkiye'nin yedide biri olan Hindistan'daki ortalama eğitim süresi Türkiye'ye yakın düzeydedir. TÜSİAD, Türkiye'de ortalama eğitim süresinin 5.3 yıla yükseldiğini açıklasa da hala ortalama eğitim düzeyimiz 1.3 milyar nüfuslu Çin'i yakalayamamaktadır. Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki ortalama eğitim düzeyi ise daha da olumsuzdur. Bu rakamlar, 70 milyonluk büyük bir nüfusa sahip olan Türkiye'de, nüfusun belirli bir bölümünün emek yoğun sektörlerde istihdam edilmek zorunda olduğunu işaret etmektedir. Özellikle önümüzdeki yıllarda, tarımdaki çözülmenin devam edeceği düşünüldüğünde emek yoğun sektörlerin istihdama katkısı büyük önem taşımaktadır. Türkiye, sadece yüksek teknoloji altyapısı gerektiren sektörlere yatırım yapsın diyenler, Türkiye'nin binlerce niteliksiz işgücünü nerede istihdam edeceğini açıklamak durumundadır. Diğer taraftan, son 2 yılda ülkemize rekor düzeyde yabancı sermaye girmesine rağmen, bu sermayenin niteliği incelendiğinde ileri teknoloji sektörlerinden greenfield (sıfırdan yatırım) olarak gelen sermayenin ihmal edilecek boyutlarda olduğu görülmektedir. Bunlar arasında, siyasilerin de birçok kez yüksek katma değerli olarak işaret ettikleri sektörlere ait sıfırdan yatırımın ise neredeyse bulunmadığı görülmektedir. Bu da, Türkiye'nin sadece ileri teknoloji sektörlerine odaklı bir büyüme stratejisi izlemesinin maalesef bir popülizm olduğunu işaret etmektedir. Örneğin, bizimle aynı ortalama eğitim düzeyine sahip Hindistan'da, bir taraftan ICT (enformasyon ve komünikasyon teknolojileri) ve ilaç gibi sektörlerde gelişmeler yaşanmakta diğer taraftan da, tekstil ve hazır giyimde dünyanın önemli üreticisi konumunda yer almaktadır. Bu bağlamda Türkiye, hem emek yoğun sektörlerin hem de teknoloji yoğun sektörlerin bir arada gelişmesini dikkate alan iki hatlı bir kalkınma stratejisini gündeme almalıdır." Umut Oran'ın parmağı taşın altında bir sanayici olarak bu açıklamaları ilgi çekicidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018