İşe akıl katma
Bizim çocukluk günlerimiz, ülkemizin siyasi kırılmalar yaşadığı bir döneme denk düşer.
Tek parti döneminden, çok partili yaşama geçişi ve askerlerin yönetime el koymalarının canlı tanıklarıyız.
Demokrat Parti'nin iktidara geldiği yıl 7 yaşında idim. Bizim köyde Nazara'nın harmanındaki siyaset tartışmalarını bugünkü gibi anımsıyorum.
Bizim köyün insanlarının siyasi açılımının özünde "inanç sistemi" vardı. Demokrat Parti'nin ekonomik açılımlarının tartışıldığını hiç anımsamıyorum da, tek parti yönetiminde buğdayların toplanıp camilerde saklanmasının nedenlerini hiç irdelemeden, dine karşı bir şeymiş gibi anlatıldığını gün gibi anımsıyorum.
Köyümüzde Ali Çavuş CHP'nin son dönemlere kadar temsilcisi oldu.
Bütün ailemizin erkekleri DP'yi desteklerken, babamın CHP'den yana tavrı açıktı.
Çok partili yaşama geçişten bu yana, bizim köyde gelenekçi partiler halkın çoğunluğunun oyunu almaktadır; bu tercihin altında yatan da günlük yaşamın iyileşmesinden çok, inançlarla ilgili yargılar vardır.
Yayla dönüşü bahçeler bozulurdu
Siyasette inanç sistemleri ile tercihlerde kararlılık, bir başka konuda daha kendini gösterir. Köyün iş üretme, zenginlik katma ve yaşamı kolaylaştırma konusunda hiç anlayamadığım önyargıları ve ezberleri beni çocukluk günlerimden beri şaşırtır.
Köyümüzün eteklerinde çok güzel meyve ve sebze bahçeleri, karşılarda ise yörenin narinciye üzümünü yetiştirmeye uygun bağ yerleri olduğu halde, özellikle sebzelerin daha güz gelmeden yok olmasını kavrayabilmiş değilim.
Ekinler biçilir biçilmez yayladan dönüş yapılır. Bütün sebze bahçeleri de sökülüp atılır.
Bahçelerin etrafını çevirerek, en azından Kasım ayının ortalarına kadar vadilerde neden sebze yetiştirilmediği kocaman bir soru olarak zihnimde her kalmıştır… Hâlâ bugün, basit bir naylon örtü ile sebzelerin yıl sonuna kadar üretilip beslenmede kullanılmamasının altında yatan etkenin ne olduğunu çözebilmiş değilim.
Köyle insanların bir de "harmanda sap dövme" konusuna akıl erdiremedim.
Ortaokul yılarında Samsun'a giderken Taşova'da bir traktörün kasnağına bağlanmış patoz görmüştüm. Dönüşte, evin büyüklerine, "…bizim harmanı bir günde döven bir makine gördüm. Traktörün kasnağına bağlanmış. Bizim su motorunun kasnağı da çevirebilir" diye anlattığımda babamın amcasından gelen tepkiyi hiç unutmam: "…ula biz seni okumaya gönderdik ki akıllı olasın diye… Bizim harmanı bir günde döven makine varmış… Öyle şey olur mu?" diye kesip atmıştı, her şeyi bilen adam tavrıyla.
Patoz 20 yıl gecikti
Köye ilk kez patoz gelip de insanların ve hayvanların o "harman çilesinden" kurtuluşunu gördükten sonra, insanların geri dönüp kendilerini yargılayıp yargılamadıklarına tanıklık edemedim. Gözler önündeki bir gelişmenin en az 20 yıl sonra köye girişini nasıl değerlendirmek gerekir bilemiyorum.
Köyde gördüğüm bir dizi işe neden akıl katılamadığını hiç kavrayabilmiş değilim.
Tütün kurutma aranlarına bir düzen getiren olmamıştı…
Köyün su ihtiyacı olduğu halde Uluhan Deresi'nin ağzını derince yarıp, aşağılara sızan suyu kazanmayı akıl eden çıkmamıştı.
Su motorları olduğu halde, yer altı suyunu çıkarıp işini kolaylaştırma yoluna giden yoktu.
İşimize akıl katarak zenginlik artırma ve yaşamı kolaylaştırma konusunda bir eksikliğimiz olduğunu düşünürüm. Ne dersiniz, bu eksiklik bugün bile tarımdan sanayiye, sanayiden siyasete, siyasetten ticarete yansıyor mu?