İş yaşamında kendin olarak kalabilmek...

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Yücel UYGUN - DBA Consulting Eğitim ve Danışmanlık 

“Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!”

Yukarıdaki söz, Amerikalı şair, ressam ve yazar olan e.e. cummings’e ait. (ünlü yazarın birçok eserinde ismini küçük harflerle yazdığı bilinmektedir) Yıllardır her doğum günümde ve yılbaşlarında, “Yücel, bu sene ne kadar değiştin veya kendin olarak kalabildin mi?” vb. soruları soruyorum. Ve dürüst bir şekilde sorularıma yanıtlar bulmaya çalışıyorum. Evet yaşamımızda karşılaştığımız bazı insanlar bazen sınırlarımızı zorlayabiliyor. Son zamanlardaki seminerlerimde ve danışman olarak katıldığım bazı iş görüşmelerinde katılımcılardan sıklıkla duyduğum bazı sözler aşağıdaki gibi:

- “Çalışma arkadaşımın enerjisi çok düşük, mutsuz veya diğerlerine kaba/öfkeli davranışlar sergiliyor.”

- “Yöneticim gülümsemiyor, takdir etmiyor, kibirli davranıyor vb.”

- “Sürekli ben empati yapıyorum, bu beni yıpratıyor.”

Birçok çalışanın iş yaşamında, yukarıdakilere benzer yaklaşımlar bulmak mümkün olabiliyor. Çalışanlar çalışma arkadaşlarını veya yöneticilerini çoğu zaman seçemiyor. Bu durum iyi yönetilmediği sürece de çalışanlar mevcut işinden soğuyabiliyor. Çünkü kötü bir iletişime maruz kalmak, adeta salgın hastalıklar gibi kişiden kişiye bulaşarak bizim ruhsal durumumuzu da olumsuz yönde etkileyebiliyor. (Çevremizdeki negatif duygularla beslenen kişilerle olan yakınlığımız/uzaklığımız bizim elimizdeyse ve düzelecek gibi değilse, yavaşça/sessizce bu kişilerle aramıza mesafe koyabiliriz.)

Günümüzde benzer tarzda davranışlara sosyal yaşamda da rastlamak mümkün olabiliyor. Agresif komşu/esnaf, somurtkan satış temsilcisi veya müşteri hizmetleri personeli vb. Psikologlar bu tarz davranışları olgunlaşamamanın belirtisi olarak bulguluyorlar. Evet birey, hayatıyla ilgili yaşadığı bir problemi başkasına yansıtıyorsa bu durum kişinin yeterince duygularını yönetemediğini ve olumsuz dürtülerini kontrol edemediğini gösteriyor. Harvard’lı Psikolog Daniel Goleman, “Duygusal Zekâ neden IQ’dan Daha Önemlidir?” isimli kitabında IQ seviyesi yüksek birçok çalışanın olumsuz dürtülerini kontrol edemediğinden dolayı iş dünyasında başarısız olduğundan bahsediyor.

Yıllardır bu tarz davranışlar karşısında benim doğru bulduğum, çoğu zaman uygulamaya çalıştığım bazı yaklaşımlar söz konusu. Eğitimlerimde ve seminerlerimde de sıklıkla bahsettiğim, bu durumlar karşısında sergilenmesi gereken bazı davranış/düşünce modellerini paylaşmak istedim:

- Karşı tarafın bize olan tavrı (kibir, üst perdeden konuşma, sürekli somurtgan bir tavır vb.), kendi karakterinin bir yansımasıdır

Biz izin vermediğimiz sürece kimse bize kendimizi değersiz hissettiremez. Kendisinden sürekli esinlendiğim Romalı düşünür Seneca, “Kötü bir davranıştan rahatsız olan kişi, sağduyudan ve özgüvenden yoksun olduğunu göstermiş olur.” diyor. Katılmamak mümkün mü? Kötü darvanışlar karşısında benzer düşünce modellerini üretmek, duygularımızı yönetmek demektir. (Bu davranışları zihnimizde büyütmek yerine yaptığımız işe yeterince odaklanmak da önemli çözüm yollarından biridir.)

- Giderilmemiş ihtiyaçlar

Öfke dolu kişilerin, giderilmemiş ihtiyaçları olduğunu unutmamamız gerekir. Bunu düşünerek karşı tarafla ‘empati’ yapmış oluruz. Örnek vermek gerekirse, çalışma arkadaşımız o gün için gereğinden fazla sinirli bir şekilde işe gelmişse, öfkeye öfkeyle karşılık vermek yerine, kendisinin dışarıda yaşamış olduğu muhtemel problemi düşünerek, kendisine şefkatle yaklaşmayı deneyebiliriz. Sadi Şirazi’nin çok sevdiğim ve sık kullandığım sözünü yinelemek isterim: “Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz.”

- Gerektiğinde incinebilir olmak

Şüphesiz ki özel veya sosyal yaşamda kurduğumuz iletişimin kalitesi de son derece önemli. Özel yaşamdan bir örnek vermek gerekirse; yoğun iş temposundan dolayı eve sürekli geç gelen bir eş düşünelim. Evde yalnız kalan eş kocasına, “Yeter artık geç gelmelerinden sıkıldım, işlerini bir düzene koy!” şeklinde serzenişte bulunmak yerine, “Sen eve geç geldiğinde kendimi çok yalnız/kimsesiz hissediyorum.” vb. hislerini açık bir şekilde ifade ettiğinde, bu davranışın daha çok işe yaraması muhtemeldir. Benzer yaklaşımları iş yerlerinde veya sosyal yaşamda da kullanmamız mümkündür.

Evet günümüzde maalesef tartışmaların büyük kısmı tarafların yaralanabilir/incinebilir olamamasından dolayı veya karşı tarafın giderilmemiş olan ihtiyacını fark edemediklerinden dolayı büyüyor.

Yukarıdaki yaklaşımların uygulanabilmesi için, bireyin kendini yeterince tanıması oldukça önemli bir kavramdır. Çünkü kendini yeterince tanımayan, duygusal olgunluğa erişmemiş bireylerin empati yapması zordur. (Empatinin de fazlası zararlıdır, başkalarının duygularının sorumluluğunu almamak gerekir.)

Her konuda olduğu gibi bu konuda da, yukarıdaki süreçlerin iyi işleyebilmesi için, liderlere büyük görevler düşüyor. Çalışanları bu konularla ilgili eğitmek, rol-model olmak önemli liderlik uygulamaları arasında yer alıyor. Bu konuda daha fazla kaynak araştırmak isteyen kişiler için, Marshall Rosenberg’in ‘Şiddetsiz İletişim’ kitabını tavsiye edebilirim. Son söz:
“Yaşamda, tüm zorlamalara rağmen kendimiz olarak kalabilmek; ne kadar sevgi dolu ve güçlü olduğumuzun bir göstergesidir.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar