İş yaşamında duygusal zekânın önemi
Yücel Uygun
Yapılan araştırmalar mesleki ünün, bireyin okul başarısı ile bir ilgisinin olmadığını gösteriyor. IQ seviyesi yüksek birçok çalışan iş yaşamında başarısız olurken, ortalama zekâya sahip çalışanlar yıldız koltuğuna oturabiliyor. Şimdiye kadar farklı firmalardan binlerce kişiye eğitim/seminer sundum. Yıldız çalışanlarla ve yöneticilerle sohbet etme fırsatım oldu. Kendi işimi kurmadan önce, özel sektördeki uzun yıllar boyunca edindiğim yöneticilik tecrübelerimi de ortaya koyduğumda, başarı tahtına oturmuş kişileri, diğer insanlardan ayıran bir özellik vardı, duygusal zekâ. Bu konudaki gözlemlerim, Amerika’da uzun yıllar dünyadan farklı firmalar ve çalışanlar üzerinde araştırmalar yapan Daniel Goleman’ın ortaya koyduğu verilerle koşut düzeydeydi. Daniel Goleman, duygusal zekâ kavramını geliştiren, tüm dünyaya yayan ve bu konuda farkındalığın oluşmasını sağlayan kişidir.
Duygusal zekâ kavramını kısaca hatırlayacak olursak, önemli yapı taşları; kendini tanımak, duygularının/dürtülerinin farkında olmak/yönetmek ve empati sanatından oluşmaktadır. İş yaşamında, zekâ seviyesi yüksek birçok çalışanın ise başarısız olma nedeninin temelinde, dürtülerini kontrol edememe alışkanlığı bulunmaktadır. (Öfke/dürtü kontrolsüzlüğü, doyumu erteleyememe vb.) Peki neden bilişsel olarak zeki olan bir birey, iş yaşamında başarısız olabiliyor?
IQ testleri veya okul yaşamında girdiğimiz sınavlardaki başarıyı kendi başımıza çalışarak kazanıyoruz, fakat iş yaşamında devreye diğer insan davranışları giriyor, dolayısıyla işler zorlaşıyor, karmaşık hale geliyor. Dünyadaki başarılı insanlar üzerinde yapılmış birçok araştırma mevcut, ortak noktalardan en önemlisi ise, kusursuz denecek kadar iyi bir iletişime sahip olmalarıdır. Hatta iyi bir iletişime sahip olmamızın, başarının yanında daha uzun yaşamamıza etki edecek özelliği dahi mevcuttur. Birkaç sene önce Robert Waldinger (Uzun yıllar mutluluk üzerine araştırma yapan kurumun yöneticisi, Psikiyatr.) yetmiş beş yıl süren uzun bir araştırmanın sonucunu açıkladı; iyi bir iletişim bizi başarılı yaptığı, gibi daha kaliteli ve uzun yaşamamıza da büyük katkı sağlıyor.
İyi bir iletişim ve öfke/dürtü kontrolü konusunda temel olarak neler yapabiliriz?
İletişimin üç önemli unsuru; kendini değerli hissetmek, (statüden bağımsız, insan olduğum için değerliyim anlayışı), karşıdaki kişiye öncelikle birey olduğu için değer vermek ve hayatı olduğu gibi kabul etmektir. Bu özelliklerden herhangi birinde veya hepsinde eksikleri olan bireyin iletişim kalitesinin azalması muhtemeldir.
Dürtü kontrolü ile ilgili de bireyin öncelikle kendini tanıması, duygularının farkında olması, karşıdaki kişinin duygularını sezebilmesi ve kendisine şefkat beslemesi gerekir. Özellikle iletişimde olduğumuz kişilere karşı empati kurmak, sert çıkışlardan veya ani kararlardan önce bir anlık durup, sonucun nereye doğru gideceğini düşünmek bize fayda sağlayacaktır. (dürtüleri bastırmak değil-yönetmek) Bir de huzurlu bir yaşamı tercih etmişsek eğer, bizi zorlayacak bir durumda zihnimizde, ‘’tepkili bir davranış yerine, mutlaka daha iyi bir plan oluşturabilirim’’ düşüncesini açığa çıkaracaktır. Psikologlar, öfkeyi olgunlaşamamanın bir belirtisi ve güven eksikliği olarak nitelendiriyor. Sadi Şirazi’nin de öfke konusunda çok güzel bir sözü var, ‘’Öfke ateşi önce sahibini yakar ondan sonra alevi düşmana ya erişir ya erişmez.’’
Yıldız yöneticilerin, başarılı çalışanların/özellikle satış temsilcilerinin çoğu duygusal zekâsı yüksek kişilerden oluşuyor. Özellikle yöneticilik kademelerinde, yetki/unvan yükseldikçe, bunlar teknik konular dahi olsa, başarı için, duygusal zekâ gerekiyor. Bu konudaki iyi haber, duygusal zekâmızı geliştirebiliyoruz. IQ gibi sabit bir zekâ türü değil.