İş yaşamında başarının anahtarı "varsayımların uyumudur"
Yönetişim, entelektüel yaratıcılık ile sistem kurma kapasitesini, fiziki kaynakları, insan gücünü ve teknolojiyi üretim sürecinde etkin kullanarak zenginlik üretme aracı haline getirebilme becerisidir.
Kaynakları etkin ve verimli kullanabilmek için "gerek şartlardan" biri etkin iş süreçlerine sahip olmadır. İkincisi, işgücü profillerinin iş süreçlerindeki değişmelere uyumunu sağlayacak eğitimden geçmiş olması. Gerek şartlar iş yapabilmenin olmazsa olmazıdır ama, tek başına da iş insanlarını başarıya ulaştırmaz. Gerek şartları "yeter şartlarla" bütünleyerek, iş yapabilmenin tüm gerekleri yerine getirilmeli.
"İş kuramının" etkili bir yönetim aracı olduğu olgusundan yola çıkarak, bir iş kuramının bileşenleri açıklamaya çalıştık. İş çevresinin talep koşullarında, faktör koşullarında, karşılıklı-bağımlılık ilişkilerinde yaşanan değişmelere değindik. İş örgütlerinin birincil ve ikincil çekirdek yetkinliklerinin neler olduğunu, bilim ve teknolojideki gelişmelerin yarattığı eğilimlerden nasıl etkilendiklerini aktardık. İş örgütlerinde yönetim attığı her adımı meşrulaştırmanın temeli olan "örgütün özgül misyonunun" ne anlama geldiği açıklanmaya çalıştık.
Etkili bir iş kuramının bileşenlerinden biri de " İşin çevresi, özgül misyonlar ve çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımların birbirine uyumlu olmasıdır". Birikim yeteneğinin korunması ve uzun dönemli geleceğin güven altına alınmasında "uyum" belirleyici özelliklerin ilk sıralarında yer alır.
Varsayımların birbirine uyumlu olması, hayatın öz gerçeğine yakın olmalarıyla ilgilidir. Varsayımların hayatın gerçeğine uyumlu olup olmadıklarını gözleyebilmemiz için;
- Nelerin "değişmediğini" kavrayabilmemiz,
- Nelerin "değiştiğini" anlayabilmemiz,
- Değişmez olanla değişen arasındaki makasın açılışının "hızını ve yönünü" kestirebilmemiz,
- Bütün bu gelişmelerin bize "nasıl geri dönebileceğini" öngörebilmemiz,
- Gelişmeler karşısında en düşük maliyeti ödeyerek, en yüksek yararı sağlayacak bir "yol ve yöntem" geliştirebilmemiz,
- Fiziki kaynakları, insan gücünü ve teknolojiyi etkin değerlendirmenin aracı haline gelen "iş kuramımızın temelini oluşturan varsayımları" sürekli "sorgulayabilmemiz" gereklidir.
Kültürümüzde, " Ağacı görürken, ormanı gözden ırak tutma" diye bir özdeyiş var.Bu söz, ayrıntıya önem verirken bütünü gözden kaçırma, bütünü abartırken ayrıntı dinamiklerini ihmal etmemiz gerektiğini anlatıyor.İş kuramı geliştirme odağından bakıldığında, iş yaşamının günlük sorunlarına abanmanın, süreçleri arka plana iterken sonuçları aşırı önemsemenin varsayımlarımızı hayatın öz gerçeğinden uzaklaştırdığı saptanıyor. Bu eğilim, çevre, özgül misyon ve çekirdek yetkinliklerle ilgili varsayımları kavrama ve anlama konusunda yeterince emek ve zaman ayrılmamasını engelliyor. Gerekli emek ve zamanı ayıramadığımızda; eksik gözlem, yetersiz veri, tutarsız enformasyon, kirli bilgi ve net olmayan anlama olgusunu ortaya çıkarıyor… Hayatın öz gerçeğinden uzaklaşan varsayımlar arasında uyumsuzluk artıyor; kaynak kullanımında etkinlik ve verimlilik azalıyor.
Varsayım sapmalarının nedenleri
Çevre, özgül misyon ve çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımları hayatın özgerçeğinden uzaklaştıran tutum ve davranışları beş alt-başlıkta toplayabiliriz:
- Yöneticilerin ve örgüt mensuplarının "iş kuramını küçümsemesi".
- Aşırı pragmatizim: "Sonuç-odaklı düşünme alışkanlığı."
- "Eğilimle-yönetme kültürünün yetersizliği."
- "Kitle iletişiminin sığlık" eğilimi ve "sığ kültür piyasası."
- "Akademik çevrelerin örgütsüzlüğü ev etkin olamaması".
Kuramın küçümsenmesi
Bizim kültürümüz, kırsal üretimden kentsel uygarlığa geçiş sürecini yaşıyor. Kırsal kültür "somuta" yöneliktir. Kırsal kültürde insanlar işlerine yarayabilen her ağaca bir "ad" vermiştir: Turunç, yabanı zeytin, defne, koca yemiş, kara yemiş vb… Meyvesi olmayan ağaçlara ise topluca "çalılık" demekle yetinmiştir…Binlerce yıldır kıl keçisi yetiştirdiği halde, kendi iyi keçisi ile başka bir ırkı birleştirerek daha üst düzey verime ulaşan ıslah çalışması yapma aklına gelmemiştir. Ekoloji ile evrim arasındaki ilişkiyi soyutlayanlar, değişik tür ve çeşitler üretebilmiş ve yüksek verimlere ulaşmıştır.
İş kültürümüzde, özellikle "kifayetsiz muhteris yöneticiler", soyutlayabilen ve kuramsal çerçeveyi oluşturacak yeni kavramlarla düşüncesini anlatmak isteyenlere "…onlar teorik şeyler. Gel işin başında yap ta görelim" gibi caydırıcı baskı yapmıştır. Bu çok tipik bir azgelişmiş zihin yaklaşımıdır.
İş yerlerimizin güncel ve ivedi sorunu " kuram etkili araçtır" algısını içselleştirme, yaşam biçimi haline getirme, işyerlerinde kuramın tartışılabildiği iklim ve ortamı yaratmadır. Böyle bir içselleştirme ve bilinç düzeyi yaratılırsa; çevre, özgül misyonlar ve çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımların belirlenmesi, ayıklanması, zihni model oluşturmada kullanılması, sorgulanması ve yenilenmesi süreci hızlanır.
Aşırı pragmatizm: Sonuç-odaklılık
Sonuç-odaklı düşünme çekirdek yetkinliklerden biridir. Bizim burada tartıştığımız ise, sonuç-odaklı olmaya aşırı değer yüklemedir. Bir iş örgütünün yöneticileri, "…avucumun içine ne koyuyorsun, sadece ona bakarım" diyorlarsa, örgütlerini çok değerli varlıklarını, entelektüel yaratıcılığı baskı aklına almış olurlar ve onu öldürürler.
Ülkemizde yaygın olan bir başka tutumdan söz edebiliriz: Yıl sonu sonuçlar açıklan, sanki iş yaşamı "tornistanı olmayan bir gemiymiş" gibi, üretim, satış, kâr, kişi başına ciro, kişi başına kâr, ödenen vergiler, sosyal harcamalarda rakamlar ve grafiklerin hep bir yıl öncesine göre daha yukarı gitmesi gerekliymiş gibi baskın bir algılama vardır. Bu istek, baz yıllarını değiştirerek, hesaplama yöntemleri ile oynayarak belgelere yansıtılır. Ayrıntı bilmeyenler de o sonuçları medyaya taşır. Analiz yapamayan insanlar da aktarılan yanlışa inanır. Böylece çoğunluğumuz " … körler, sağırlar birbirini ağırlar" durumuna düşer. Açıklamalarda çok az firma yetkilisi, yıl başında bütçe ve iş programları yaparken öngördükleri hedef ile yaratılan sonucu karşılaştırarak, ilerleme kadar gerilemeleri de göstererek "gerekçelerini" açıklar.
Aşırı pragmatik anlayıştan beslenen sonuç-odaklı algı süreçleri ihmal ettiği için ciddi fiziki sermaye, insan kaynağı ve teknoloji israfına yol açar… İşyeri 100 kâr edeceği yerde 20 kâr etmişse "pozitif sonuç" tek başına yeterliymiş gibi bir yanılsama yaratılır… Özetle, aşırı pragmatizmden beslenen, süreçlerin analizini gölgeleyen tutum, varsayımları da gölgeler ve eksikli zihni modellerle iş yapma sonucu yaratır. Bu eğilim ülkemizde çok güçlüdür; hızla aşılması gereken algılardan biridir.
Eğilimle yönetme kültürü
Hayatın öz gerçeğinden uzaklaştıran varsayım üretmenin temelinde yatan bir başka etkin, "eğilimle yönetme geleneğinin" yerleşmenmiş olması. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin yarattığı karşılıklı bağlar, bağlantılar ve bağımlılıklar kendine özgü kurumlar yaratır ve kararlar oluşturur.Bu kararlar hepimizin dışında oluşur; bir eğilim halini alırlar.O zaman o eğilimlerin yönünü ve hızını değiştiremez, etkilerinden da kaçınamayız. Eğilimleri erken öngörme, yarattığı fırsatları değerlendirme ve tehlikeleri de en az maliyetle savuşturma "iş örgütlerinin" temel görevidir.
İş örgütlerinin başarılı olabilmeleri için "eğilimle yönetme kültürü" yaratmaları gerekir. Kısa,orta ve uzun dönemde, eğilimler, değerlerimizi, irademizi, yararlarımızı, projelerimizi ve kurumlarımızı etkiler.
Kitle iletişiminde sığlık tuzağı
Dünya genelindeki eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri öngörme bilincinin yaratılması, geliştirilmesi ve derinleştirmesinde kitle iletişim araçlarının tutumu hayati önemdedir. Bu yazının sonuç bölümünde değineceğimiz akademik çevrelerin çabası, tartışmaları tetikleme ve maya tutmasına yardımcı olmaları da önemlidir ama, kitle iletişim araçlarında "varsayımlar ve zihni modeller" gerektiği gibi ele alınmazsa, bütün iş örgütlerine ulaşabilme ve erişebilmemiz zorlaştığı gibi, kamuoyu yaratılması da aksar.
Bir toplumun kitle ulaşım araçları, eğitim, altyapı, çevre ve finans gibi kamu üretimleri kadar; siyasi piyasalarının işleyişi de önemlidir. Kentleşme sürecinin hızlanması, insanların belli alanlarda toplanması, yeni işlerle birlikte mesleki katmanlaşmanın artması, uzmanlıkların derinleşmesi, iş ve ticaret ağlarının karmaşıklaşması, etkin iletişim ihtiyacını artırıyor. Yeni yapı, işlev ve kültür yeni eğitim içeriği gerektiriyor. İşletmelerin iç örgütlenmesindeki değişme işgücü profillerini köklü biçimde dönüştürüyor. Sürekli eğitim, gelişme ve uyum gerekiyor. Bütün bu alanlarda kitle iletişimin sığlığı en önemli tuzaklardan birini oluşturuyor.
Akademik tartışma eksikliği
İş örgütlerinin yönetimi sadece CEO'lara, CFO'lara, mühendislere ve başka mesleklerden birine bırakılmayacak kadar iç içe geçiyor ve karmaşıklaşıyor. Yine de bütün gelişmeleri yaratmada akademisyenlerin rolü unutulmamalı. Akademisyenler, oluşumları "erken uyarı" mantığı ile yakalayan, karşılaştırmalar yaparak netleştiren insanlardır… Akademisyenlerin tartışmaların odağında yer almaları, gri bilgileri netleştirmeleri, varsayım üretiminde netlik yaratmaları önemini koruyor. Ülkemizde, akademisyenlerin yeterince yoğun tartışmaların içinde olmamaları ciddi bir eksikliktir…
Sonuç olarak iş örgütlerinin çevre, özgül misyon ve çekirdek yetkinliklerine ilişkin varsayımlarının gerçeğe yakınlığı, zihni modellerin tutarlılığı, kararların sağlığı, kurumların işlerliğinin özü de "iş kuramına" dayanıyor…
Bütünsel bir iş kuramının başarısının temel güçlerinden biri olan, " Örgütte herkesin örgütle ilgili bilgisi net olmalı" ilkesini bir sonraki yazıda tartışalım.