İş ve yetkinlik uyuşmazlığı
Bir olay
Adamı, camlı genel müdür odasında görüyordum. Ayakta duruyordu. Genel müdür oturduğu yerden konuşuyordu. Konuştuklarını duyamıyordum. Ama Genel Müdür’ün yüz ifadesinden ve el-kol hareketlerinden anlıyordum ki, adama iltifat etmiyordu. Sonra adam süklüm püklüm ofisi terk ediyordu. Bu olaya son kez tanık olunca sordum: “Kim bu adam?”. “Depomuzun sorumlusu” dediler. Projeye yeni başlamıştım, daha depoya gidememiştim. Bu nedenle adamı tanımamıştım.
“Neden adam her hafta fırça yiyor?” diye sordum. “Yine yanlışlık yapmıştır. Mesela, Mersin’e gidecek malı Trabzon’a veya Erzurum’un malını İzmir’e yollamıştır. Bu nedenle patron yine fırça atmıştır. Alıştık artık.” dediler. Ben yine sordum: “Peki neden böyle yanlışlıklar yapıyor?”. Soruna teşhis konmuştu: “Çünkü kapasitesi bu kadar” dediler. Bunun üzerine “Madem adam bu iş için yetersiz, genel müdür onu neden değiştirmiyor?” dedim. Güldüler ve şöyle dediler: “Adam, genel müdürün akrabası. ”
İlk fırsatta depoya gittim. Depocu ile bir mülâkat yaptım. Evet, adam yetersizdi. Dönüşte genel müdüre gittim. “Bugün deponuzu ziyaret ettim. Depo sorumlusu ile tanıştım. O da bu odanın sürekli ziyaretçilerinden, değil mi?” diye konuya gülerek girdim. Genel müdür “Evet Hocam. Demek sık sık gelmesi sizin de dikkatinizi çekti. Çok güvenilir birisi. Ama çok hata yapıyor. Ben de her hata yaptığında çağırıp dikkatini çekiyorum” deyip acı acı güldü. Ben de “Ama bu haksızlık. Edindiğim izlenime göre, adamcağızın kapasitesi bu. İşi ile yetkinliği arasında uyumsuzluk var. Bu, şöyle bir şey: Siz, köy düğününden aldığınız kemancıya Paganini çaldırmaya çalışıyorsunuz. Adam çalamayınca da ona kızıyorsunuz.” Daha sonra depocu değişti. Adam da kurtuldu, şirket de.
Bir yorum
Buna benzer olaylara çok rastlarız. Bu, iş ile o işi yapan kişinin yetkinliği arasındaki uyumsuzluk meselesidir. Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki, herkes her işi yapamaz. Bir işi hakkıyla yapmak için, belli bir minimum yetkinlik gerekir. Yetkinlik dediğimiz şey bilgi, beceri, davranış ve tutumdan oluşan bir demettir. Eğer bunlardan birisi eksikse, o zaman iş aksar ve yukardaki depo olayına benzer yanlışlıklar ortaya çıkar.
Peki, bu uyumsuzluk neden olur? Bazen aranan yetkinlikteki bir nitelik, diğer nitelikleri gölgeler; atamayı yapanlar sadece bu niteliğe takılırlar. Sadece bu nitelik üstünden kişi değerlendirilir. Literatürde buna “Hale etkisi” denir. Yukarıdaki olayda Genel Müdür “güvenilir” niteliğine takılmıştı. Akrabası depocuyu “Güvenilir” olduğu için orada tutuyordu. Evet, adam namuslu biri idi, çalmayacaktı; çalmadı da. Aslında bu nitelik, istisnasız, herkeste olması gereken bir nitelikti. Ama olması gereken diğer nitelikler depocuda olmadığı için işler aksıyordu. Uyumsuzlukların bir diğer nedeni, “işe göre kişi” değil de, “kişiye iş” aramaktan kaynaklanır. İşin hakkıyla yapılması, atamayı yapanın umurunda değildir. Önemli olan, kişinin bir yere kapılanması, oradan nemalanmasıdır. “Ama nasıl olur?” diye itiraz edenleriniz olabilir. Bal gibi olur, kamu kuruluşlarında çok olur, istisnasız her dönemde olur. Çünkü atamayı yapan kişi, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” mezhebine mensuptur. Bir pozisyona, olması gerekenden daha az nitelikli bir kişi atamanın bir başka nedeni, güdülme kolaylığıdır. Pozisyonun layıkıyla dolmayacağını atayan da bilir, atanan da. Ama bu durumda atanan kolay güdülür. Atanan kişi, atayanın ağzının içine bakar. Atayan kişinin her dediğini yapar. Yetkinlikteki eksikliğinin diyetini bu şekilde öder. Sözünü ettiğimiz uyuşmazlığın bir diğer nedeni ise, nitelikli eleman kıtlığıdır. “Vardı da, biz mi atamadık” sözüyle özetlenebilir. Eğitim sistemimizin düştüğü seviye nedeniyle, bu, önümüzdeki yıllarda kaderimiz olacak bir durumdur.
Sonuç
Nedeni ne olursa olsun, bir işe, niteliği eksik bir kişinin atanması yanlıştır. Bunun bedelini şirket, kamuda da millet öder.