İş ve eğlence
Bir olay
Kurallara uyarım. Trafik kurallarına uymaya daha bir dikkat ederim. Çünkü trafik kurallarına uymak hayatınızı kurtarabilir. Örneğin, kemer taktığım için iki önemli kazada iki kez hayatım kurtuldu. Yine böyle kurallara uya uya gidiyordum. Kemerim bağlı idi ve hız limitinin 10 km altında seyahat ediyordum. Baktım, trafik denetleme. Gönlüm öylesine rahattı ki; biliyordum beni durdurmayacaklardı. Çünkü hızlı gitmemiştim, hatalı sollama yapmamıştım; benim ve eşimin kemerleri bağlı idi. O kadar eminim ki kendimden, bize geçin diyecekler ve ben de kornama hafifçe dokunarak onlara selam verecektim. Ama öyle olmadı. Genç bir trafik polisi arabayı sağa çekmem için işaret etti. Arabayı sağa çekerek durdum.
Arabanın yanına gelen genç polise, “Ne yaramazlık yapmışım ki, beni durdurdunuz memur bey” demek geçti içimden. Ama genç memurdaki yüzü görünce, onun yerine sadece gülerek “Günaydın” dedim. Genç memur, günaydınıma cevap vermedi. Yüzünde şöyle bir ifade algıladım: Sen biliyor musun günde kaç kişiyi durduracağım? Öyle herkese günaydın demekle başa çıkılır mı? Büyük bir ciddiyet içinde “Ehliyetiniz?” dedi. Suç üstü yakalanmış bir suçlu gibi hissettim kendimi. Acaba durumum bu kadar ciddi miydi? Bilmeden hangi kuralı çiğnemiştim? Merakla beklemeye başladık. Bu arada başka bir memurun da elinde bir bilgisayar tableti vardı; arabanın plakasına bakıyordu. Araba içinde tedirgin bekleyişimiz sürüyordu. Acaba ne olacaktı? Biraz sonra ehliyetimi almış polis memurunun arabaya doğru geldiğini gördük. Yüzünde yine o müthiş ciddi ifade vardı. Ben havayı yumuşatmak için “Temiz çıktım değil mi?” diye sordum. Sorumu dikkate almadı. Ehliyeti uzattı ve “Gidebilirsiniz” dedi. Teşekkür ettim, yolumuza devam ettik.
Bir yorum
Anadolu’da çok kullanılan bir deyim vardır: Ne yitirdin de, ne arıyorsun? Yukarıdakini okuyunca siz de şunu diyebilirsiniz: “Hocam, ne yitirdiniz de, ne arıyorsunuz? Ne bekliyorsunuz? Memur size hakaret etmemiş; sizi tartaklamamış, sizi dövmemiş; arabanızı alıkoymamış. Yani bir küçük bardakta fırtına koparıyorsunuz. Türkiye’de olduğunuzu unutuyor musunuz?”
Evet, bütün bu söylediklerinizde haklı olabilirsiniz. Ama artık 21. Yüzyılda yaşıyoruz. Devletin yüzü, yurttaşına daha sıcak olmalıdır. Yolunda giden birisini durduyorsunuz. O kişiyi yolundan, işinden alıkoyuyorsunuz. Onun yaşamından, dakikalarla sayılacak bir zaman da olsa, zaman alıyorsunuz. O kişiye verdiğiniz rahatsızlığı biraz olsun hafifletebilirsiniz. Size sarılıp özür dilemesini beklemiyorsunuz. Ama bir gülümseme, bir sıcak günaydın yardımcı olacaktır. Genç polis memuru “Ben sadece görevimi yapıyorum” da diyebilir. Ama görev onun görevi, benim görevim değil. Eğer görevini yaparken yurttaşa rahatsızlık veriyorsa, görevin bir parçası da yurttaşı rahatlatmaktır. Bu yüzyılda hizmet anlayışı bu olmalıdır.
O yaşamının baharındaki genç polis memuruna da bir şey hatırlatmak isterdim. Yaşam çok kısa. Böylesine ciddi, gerim gerim gerilerek görev yaparsa gün geçmek bilmez. Halbuki işine şöyle bakabilirdi: Ne zevkli bir işim var. Şimdi trafik kontrolü yapacağım. Ne kadar değişik insanlarla karşılaşacağım. Onlara güzel bir deneyim yaşatacağım ve ben de yaşayacağım. Tatil yerlerine ya da evlerine döndüklerinde bu kontrolü gülümseyerek anacaklar. Eğer olaya böyle bakarsa günü ve sonunda meslek yaşamı zevk içinde geçecektir.
Aslında genç polis memuru için söylediklerim, her meslek için geçerlidir. Eğer işinize eğlenceli bir oyun olarak bakarsanız, gününüz de eğlenceli geçer, güzel geçer.
Yeter ki, yaşamın ne kadar kısa olduğunun farkına varın. Yeter ki, yaşam denen büyük oyunu fark edin...