İş ve aş yüzyılın en önemli sorunu

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Tunus'tan başlayıp önce Mısır'a, oradan Libya ve Yemen'e doğru yayılan halk hareketleri ile uzun süreden beri sessiz sedasız artan gıda ve petrol fiyatları bir anda ekonomi ve siyasetin gündemine oturdu. Petrol ve tarım ürünleri fiyatlarındaki artış kalıcı bir enflasyona yol açar mı?

Son günlerde dünyanın yanıt bulmakta zorlandığı en önemli sorulardan biri bu. Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon, artan likidite ve emtia fiyatlarındaki artıştan dolayı giderek ivme kazanıyor. Enflasyon, Asya'nın yükselen iki dev ekonomisi Çin ve Hindistan'da Ocak ayında sırasıyla yüzde 4.9 ve 9.3 oranında gerçekleşti. Şimdiye kadar istikrarlı politika izleyen Çin Merkez Bankası aldığı son tedbirlerle, fiyatların artmasına izin vermeyeceği sinyalini vermiş bulunuyor.

Geçen yıldan beri sürekli artarak yüzde 19.5 oranına ulaşan mevduat munzam karşılıkları oranının, enflasyonun kontrolünde etkili olup olmayacağını zaman gösterecek. Son günlerde dile getirilen bir görüş enflasyonun, bu ülkenin çok şikayet edilen dış ticaret fazlasının azalmasına yol açacağı, yani küresel dengesizliği törpüleyeceği için yönetim tarafından olumlu karşılandığı yönünde. Bu tartışmaya açık bir konu. Zira enflasyonun kontrolden çıkması sadece ihracat sektörünü etkilemez, halkın alım gücünü de azaltarak ekonomik büyümede iç talebe daha fazla ağırlık vermek isteyen yönetimin bu yöndeki çabalarını da boşa çıkarır. İşin bir de sosyal boyutu var ki, geçen yaz bu ülkede yaşanan olaylardan sonra bunun, hiç de şakaya gelir tarafı olmadığı görüldü.

Geçen haftaki yazımızda petrol fiyatlarındaki artışın sürmesi halinde üretimin gerileyeceğini, enflasyon ve işsizliğin artacağını belirtmiştik. Ancak, para arzında bir genişleme olmadığı sürece enflasyon kalıcı olmaz. Kaldı ki, parasal genişlemenin enflasyona yol açması için konjonktürel işsizliğin tamamıyla ortadan kalkması gerekiyor. Geçen hafta Senato Bankacılık Komitesi'ne brifing veren Amerikan Merkez Bankası (FED) başkanı Bernanke, ekonomide büyüme devam etmekle birlikte enflasyon riskinin olmadığını, dolayısıyla faizlerde bir artış düşünmediklerini söyledi. Bernanke'nin ısrarla gevşek para politikasını sürdürmek istemesindeki en önemli etken, işsizlikle mücadele konusunda FED'e yasayla verilen yetkiyi sonuna kadar kullanmak. Amerikan Çalışma Dairesi'nin bu ayın başında yayınladığı istihdam raporuna göre işsizlik, son iki yıldan beri ilk defa yüzde 9'un altına düşmesine rağmen hala yüksek. Son zamanlarda Cumhuriyetçiler, FED'i yalnızca fiyat istikrarını hedefleyen bir yapıya dönüştürmek için yasada değişiklik yapacaklarını söylüyorlar. Her iki partinin Kongre'deki temsil edilme gücü dikkate alındığında bu şimdilik zor görünse de, ilerde ne olur bilinmez. Ancak, bunun dile getirilmesi bile istihdamın geleceği açısından endişe duymaya yetiyor.

AB'de de işlerin iyi gittiği söylenemez. Geçen yılın son çeyreğinde beklentilerin altında büyüyen Birliğin, sorunlu ülkelerinde ekonomik daralma devam ediyor. FED'in aksine Avrupa Merkez Bankası (ECB) enflasyonist eğilimleri kontrol altına almak için faizleri arttırabileceğini duyurdu.

Faizlerde yükselme geçen yıl yüzde 3.4 oranında büyüyen Almanya'nın işine gelse de, İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz'deki sorunları ağırlaştırır. ECB'nin faizlerle ilgili bu açıklamasına yol açan gelişme, Şubat ayında AB bölgesindeki enflasyonda görülen hareketlenme. Yıllık bazda yüzde 2.4 oranında gerçekleşen enflasyon, Bankanın yüzde 2'nin altı olarak belirlediği hedefin üzerinde. ECB'nin  nisan ayında yapacağı toplantıdan faizlerin arttırılması yönünde bir karar çıkarsa AB'nin sorunlu ülkelerindeki kriz derinleşir, birliğin ayakta kalması güçleşir.

Arap ülkelerinde meydana gelen ayaklanmaların nedeni gıda fiyatlarındaki artışın yanı sıra, genç nüfus arasında yaygın olan işsizlik. İşsizlik gelişmiş, gelişmekte olsun bütün ülkelerde son resesyonla birlikte öne çıkan en önemli sorun. Söylenenlere bakılırsa, gelişmiş ekonomiler petrol fiyatlarındaki artıştan gelişmekte olanlara göre daha az etkileniyorlar. Üretimde kullanılan girdiler içinde birim üretim miktarı başına petrolün payının gelişmiş ülkelerde gelişmekte olanlara göre daha düşük olmasının dışında, eskiye göre işgücü piyasalarının daha esnek yapıda oluşunun bunda payı var. Özellikle, AB ülkeleri işgücü piyasalarını ABD ve İngiltere'dekilere benzetmek için son yirmi yılda bayağı bir gayret sarf ettiler. Üretimde kullanılan girdiler arasında petrolün payının nispeten düşük olması, firmaların enerji maliyetlerinden tasarruf eden üretim tekniklerine yönelmelerinin bir sonucu. Buna denecek bir şey yok. Ama maliyetleri düşürmek, karları olabildiğince arttırmak pahasına sosyal hakların iyice tırpanladığı, çalışanların bir çırpıda kapının önüne konulmasına imkan veren, yaygın tabirle esnek işgücü piyasasını savunmak da pek mümkün olmasa gerek. Bu tür bir işgücü piyasasının işsizlik sorununa çözüm getirmesi olanaksız. 21 yüzyılda kapitalizmin çözmek zorunda olduğu temel sorun iş ve aş. Uzun vadede enflasyonun sorun olmaktan çıkması da buna bağlı. Gerisi laf-ü güzaf.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016