İş tanımlamak
Geçen hafta bir Afrika ülkesinden verdiğim örneği kullanarak iş tanımı konusuna girmiştim. Küçük, büyük bir şirketin başarılı olabilmesi için yapılacak en birinci ve en önemli iş o şirketin işini iyi tanımlamaktır. Bu konuya giriş olarak geçen yazımda bir şirket anlatmış ve bu şirketin patronuna ne tavsiyelerde bulunacağınızı düşünmenizi önermiştim.
Anlattığım şirketin sorunları ve bu sorunların çözümleri açıkça ortada gibi gözüküyordu. Eğer siz de bu açıkça belli sorunlara odaklanıp da anlattığım iş adamına beyaz eşya işinden çıkmasını (hatırlayacaksınız para kazanmıyordu), işlenmemiş cashew satacağına, bunun üç katından fazla fiyat getiren işlenmiş cashew satmasını (bir ton işlenmemiş cashew'den yaklaşık 200 kilo işlenmiş mal alınır. İşlenmemiş mal tonu 300 dolara satılır işlenirse bu fiyat 1200 dolara kadar çıkar) ve bankerlik işine yoğunlaşmasını önerdiyseniz adamı batırdınız. Bir sohbetimizde şirket patronu bana kendisine Hollanda'dan bir danışman gurubunun geldiğini söyleyince "Siz söylemeyin ben tahmin edeyim. Beyaz eşya işini bırak, cashew'leri işleyip sat, bankerliğe devam et dediler değil mi?" dedim. O da gülerek "Nereden bildiniz?" diye sormuştu. Bir şirketin işini doğru tanımlamadan veya daha doğrusu iyi anlamadan tavsiyelerde bulunmanın acemi danışmanlara has bir hata olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Ben kendisine "Bu tavsiyeleri dinlemediğinizi biliyorum. Dinleseydiniz batardınız" deyince de "Siz ne önerirdiniz?" diye sormuş ben de kendisine "Kısa dönem için hiç bir tavsiyem yok. Uzun dönem için planlama yapmanızı öneririm" diye cevap vermiştim. Birleşmiş Milletler için çalıştığımdan özel danışmanlık hizmeti verme teklifini de kabul etmemiştim. Umarım bu yukarıdaki konuşmanın ne anlama geldiği konusunda meraklanmışsınızdır. Meraklandıy-sanız iyi, meraklananların merakını arttırmaya, henüz meraklanmayanları da meraklanmaya teşvik için bir iki vakaya daha bakalım.
Devlet inşaat ihaleleri ile uğraşan bir holdingin patronu, zamana uyarak kendi deyimiyle 'işini modernize etmeye' çalışıyordu. Holding büyük çaplı konut işi yapıyor ve müteahitlerin 'istihkak' dedikleri hakediş raporlarıyla iş ilerledikçe devletten parasını taksit taksit alıyordu. Hakedişler enflasyona göre ayarlanıyor, yüksek enflasyon nedeniyle de birim fiyatlar arttığı için çekilen para her defasında artıyordu. Bu artan paralar kısmen Holdingin hemen hepsi inşaat gurubuna ait şirketlerinin, kısmen de yeni yatırımların finasmanında kullanılıyordu. Patronun işe aldığı genç endüstri mühendisi gecesini gündüzüne katarak inşaatın zamanında ve süratli bitirilmesine olanak verecek bilgisayar programları hazırlıyor, grafikler çıkarıyor ve her yönetim kurulu toplantısında sunumlar yaparak alkış topluyordu. Topluyordu ama aylardır üzerinde uğraştığı bu yöntemlerin hiç biri uygulanmıyor genç mühendis de bu işe kızıp şaşırıyordu. Bir gün bana "Hocam bu ne iştir?" diye sual ettiğinde kendisine "Bana bu şirketin işini bir anlatsana" demiştim. O da bana "Konut inşaatı" diye cevap vermişti. Evet görünürde şirketi konut inşaatı yapıyordu ama işi o değildi. Genç mühendis şirketin işini anlamamıştı. Hâlâ bu iş tanımı konusunda meraklanmadıysanız bir örneğe daha bakalım.
Benim gençlik yıllarımda ABD'nin üniversite kafeteryalarında bir bardak kahve 10 sente satılırdı. Bir gün gelip de bir bardak kahveye 3-4 dolar vereceğimizi biri söylese kargalar bile gülerdi. Ama oldu. Hem öyle bir oldu ki bir bardak kahveyi bu fiyatlara satan Starbucks gibi firmalar uluslararası başarılara imza attılar, dünya çapında şirketler oldular. Starbucks firmasının işini hiç düşündünüz mü? Eğer kahveci diyorsanız on kuruşluk kahveyi nasıl oluyor da dört liraya satıyorlar onu da düşünün.
Bu iş tanımı konusu, gerek uygulamada gerekse literatürde en fazla savsaklanan konuların başında gelir. Büyük şirketlerde çoğu kez vizyon, mizyon gibi süslü ve iddialı laflar bakır, bronz levhalara kazılır şirketin yıllık raporlarında ve bina girişlerinde sergilenir. Küçük şirketler "bu tür şeylerle uğraşacak vaktim yok" tavrındadırlar. Halbuki bir patronun bazen kazayla, bazen bilerek yaptığı iş tanımı şirketinin stratejisinden başlayarak her şeyini yönlendirir. Bu bakımdan yapılabilecek en önemli işletmecilik uygulamalarının başında gelir. Şimdi ben sizlere yukarıda anlattığım üç şirketin iş tanımlarını vereyim ve sohbetimize devam edelim.
Afrika'daki şirketin üç işi değil tek bir işi vardı: Bankerlik. İnşaat işleriyle uğraşan şirketin işi holdingin diğer şirketlerini finanse etmekti. Kahvecinin işi de kendi deyimleriyle "Biz insanlara kahve satma işinde değil insan işindeyiz, kahve satıyoruz."
Şimdi Afrika'lı şirketin işini anlamaya çalışalım. En basit haliyle bankerlik işi çok para kazanıyor. Çünkü faizler yüksek hatta fahiş. Bundan yararlanmak için para lazım. Cashew ihracatı yeterli parayı döviz olarak getiriyor. Dövizi ithalatçıdan alıp ülkeye transfer etseler resmi kur-piyasa kuru farkından zarar edecekler. Onun yerine o parayla ülkeye beyaz eşya ithal edip dövizi yerel paraya çeviriyorlar. O paralar bankaya gidiyor ve devran böyle dönüyor. Neden "Uzun vade planları yapın" dedim? Çünkü bu devran resmi kur-piyasa kuru farkı devam ettiği sürece döner. Onun için de patron Hollanda'lı danışmanların "Beyaz eşya işinden çıkın" önerisini kulak arkası ediyor. Cashew işlemeye gelince. Evet işlenmiş cashew daha fazla para getirecek ama hem yatırım ister, hem de rakip çok. Halbuki Brezilya, Tanzanya, Kenya ve Mozambik dünya üretiminin % 95'ini veren sadece dört ülke ve anlattığım işletme de ülkesinde hemen hemen tek tabanca. Niye uğraşsın ki?
İş tanımlaması konusunu biraz kahveye biraz inşaat karıştırıp işlemeye devam edeceğiz.
Sağlıcakla kalın