İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı üzerine değerlendirme (1)
Celal ÖZCAN / PwC Türkiye İş ve Sosyal Güvenlik Hizmetleri Kıdemli Danışmanı
İnsan beden ve ruh sağlığı üzerinde yarattığı olumsuz etkiler, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ortaya çıkan giderlerin telafisine yönelik yapılan harcamaların büyüklüğü ve yaşanan iş gücü kaybı dikkate alındığında, iş kazası ve meslek hastalığı olaylarının bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de çalışma hayatının en önemli sorun alanlarından biri olduğunu söyleyebiliriz.
Kayıtdışı istihdam oranının yüksekliği ve iş kazalarının tümünün Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirilmediği dikkate alındığında, iş kazaları konusundaki istatistiklerin gerçek durumu yansıtmamasına karşın, resmi istatistiklerdeki yetersiz sayıların bile sorunun endişe verici boyutlara ulaştığını gözler önüne sermektedir.
SGK'nın istatistik bilgilerine göre; 2009 yılında toplam 9.030.202 sigortalıdan 64.316'sı iş kazasına uğramış ve bunlardan 1.171'i yaşamını yitirmiş, 1.668'i de sürekli iş göremez (daimi sakatlık) duruma düşmüştür.
Yukarıdaki resmi rakamlar bize ülkemizde her gün ortalama 180 kişinin iş kazasına uğradığını ve bunlardan 4'ünün de iş kazası sonucunda hayatının kaybettiğini göstermektedir.
Bu bağlamda, gerek iş kazası ve meslek hastalığı olaylarındaki tablonun ağırlığı, gerek bu konudaki düzenlemelerin müstakil bir yasada toplanması, gerekse AB müktesebatı ve ILO normlarına uyum sağlama gerekçesiyle hazırlanan "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı'nın" yasalaşma süreci başlatılmıştır.
Yazımızda "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı"nın hangi yenilikleri ve çelişkileri içerdiği, işverenlere hangi yükümlülükleri getirmekte olduğu ana başlıklar altında irdelenecektir.
Kanun faaliyet konusuna bakılmaksızın hem özel hem de kamu sektörü işyerlerine uygulanacaktır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı yürürlüğe girmesi durumunda özel sektörün yanı sıra kamu sektörüne ait bütün işlere ve işyerlerine uygulanacaktır.
Hal böyle olmakla birlikte, memurların kendi mevzuatlarından ve statülerinden kaynaklanan farklılıklar ile tarım sektörünün kendine özgü koşullarının dikkate alınmamış olması kanunun uygulanabilirliği konusunda güçlükler doğuracaktır.
Ev hizmetlerinde çalışanlar ve işçi istihdam etmeyen Bağ-Kur'lular kapsam dışında tutulmuştur.
Halen yürürlükte olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre ev hizmetlerinde sürekli çalışanlar ile yanında işçi çalıştırmayan Bağ-Kur'lular hakkında da iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası kollları uygulandığı halde, yeni tasarıda bunlar kapsam dışında tutulmuşlardır. Bu durum, 5510 sayılı Kanun'a tabi olan sürekli ev hizmeti çalışanları ile Bağ-Kur'lular hakkında iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası kolunun uygulanıp uygulanmayacağı, sağlanan haklar ve işveren sorumluluğunun tespiti bakımından sorunlara yol açacaktır.
İş kazası ve meslek hastalığı sayılan haller sınırlandırılmaktadır.
5510 sayılı Kanun'da, sigortalının görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaylar da iş kazası sayıldığı halde, tasarıda iş kazası tanımı daraltılarak işyerinde veya işin yürütümü ile sınırlandırılmış, ayrıca sadece ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan olaylar iş kazası sayılmış, ruhen özürlülük durumu iş kazası tanımı dışına çıkartılmıştır.
Örneğin, bu düzenlemeye göre işyerinde meydana gelen patlamada ölüm veya yaralanma gibi bir sonuçla karşılaşmamasına rağmen akıl sağlığını kaybeden bir kişinin durumu iş kazası sayılmayacaktır.
Tasarıda meslek hastalığı; "mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık" şeklinde tanımlanmış olmasına rağmen, hangi risklerin "mesleki risk" olarak kabul edileceğinin tanımlanmamış olması uygulamada tereddütlere yol açacaktır.
Aynı şekilde, kamu çalışanları için vazife malullüğü sayılan durumlar dikkate alınmaksızın kanun hükümlerinin bunlar için de uygulanacağının ön görülmesi çelişkili durumlar ortaya çıkaracaktır.
Alt işverenlerin (taşeronların) iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yükümlülükleri düzenlenmemiştir.
Bilindiği gibi, işletmelerde iş bölümü ve uzmanlaşmanın gerekliliği alt işverenlik uygulamalarını da beraberinde getirmiştir.
Gerek 4857 sayılı İş Kanunu'nda, gerekse 5510 sayılı Kanun'da yükümlülükler yönünden asıl işveren ve alt işverenin birlikte sorumluluğu söz konusu iken, tasarıda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yükümlülüklerin sadece işveren yönünden düzenlenmesi, ayrıca kamunun ve işçi sendikalarının bu konulardaki sorumluluklarına yer verilmemesi büyük bir eksikliktir.
İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi yetkilendirme ve belgelendirilmesinde bakanlık tek yetkili merci olarak belirlenmiştir.
Tasarıya göre, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapacak olan iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimlerinin yetkilendirme ve belgelendirme işlemlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın tek yetkili merci olduğu yönünde düzenleme yapılmıştır.
Endüstriyel ilişkilerin temel aktörlerinden bir olan işveren sendikalarına, bunların kurucusu olduğu vakıflara, Türk Tabipler Birliği'ne ve diğer sivil toplum kuruluşlarına bu konuda hiç inisiyatif tanınmamış, bunların birikimlerinden yararlanacak mekanizmaların öngörülmemiş olması tasarının önemli eksikliklerinden birisidir.
İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri konusunda 50 işçi sınırı kaldırılmaktadır.
Mevcutta iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunumunda 50 işçi sınırı bulunmakta iken, tasarı ile bu sınır kaldırılmaktadır.
Tasarının yasalaşması halinde, çalıştırdığı işçi sayısına bakılmaksızın tüm işyerlerine bu kanun uygulanacaktır.
İşyerleri; çok tehlikeli, tehlikeli, az tehlikeli olarak 3 gruba ayrılmaktadır.
İşyerinin tehlike sınıfının belirlenmesinde Sosyal Güvenlik Kurumu'nca 5510 sayılı Kanun'a göre hazırlanmış olan Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim tarifesindeki sınıflandırma esas alınacaktır.
Buna göre;
- Çok tehlikeli işyerlerinde, A sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı,
- Tehlikeli iş yerlerinde, B sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı
- Az Tehlikeli işyerlerinde, C sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı
çalıştırma zorunluluğu ve tüm tehlike sınıflarında yer alan işyerlerinde işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli çalıştırma yükümlülüğü söz konusu olacaktır
Ancak, bünyesinde bu vasıflara sahip personel bulunmayan işyerleri, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet satın alarak yerine getirebilecektir.
50 işçi sınırına göre 2200 civarında (A) sınıfı, 1900 civarında (B) sınıfı, 200 civarında (C) sınıfı uzmana, 3500 civarında da işyeri hekimine ihtiyaç olduğu dikkate alındığında, tasarının yasalaşmasıyla birlikte bu alandaki ihtiyaç had safhaya çıkacak olmasına rağmen, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı açığının kapatılmasına yönelik çözümlerin tasarıda ön görülmemiş olmasının yanı sıra, iş güvenliği uzmanlığının sadece mühendis, mimar ve teknik elemanlarca yapılabileceğine yönelik sınırlayıcı düzenleme ILO sözleşmelerine ve uluslararası uygulamalara ters düşecektir.