İş güvencesi ve kötü niyet tazminatında vergilendirme
İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek iş akdinin feshinin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye ödenen en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında işe başlatmama tazminatı ödemek zorunda kalmaktadır.
5904 sayılı Kanun'un 1'inci maddesi ile, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 25'inci maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan, "Ölüm, sakatlık, hastalık ve işsizlik sebepleriyle verilen tazminat ve yapılan yardımlar"ın gelir vergisinden müstesna olduğuna ilişkin hüküm,; "Ölüm, sakatlık, hastalık ve işsizlik sebepleriyle (işe başlatmama tazminatı dahil) verilen tazminat ve yapılan yardımlar" şeklinde değiştirilerek, "işe başlatmama tazminatları da istisna kapsamına alınmıştır.
Söz konusu değişikliğe paralel olarak, 5904 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanunu'na eklenen Geçici 77'inci maddede; "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlerle ilgili olarak 22 / 5 / 2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 21'inci maddesi uyarınca işverenlerce işçiye ödenen işe başlatmama tazminatları, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz. Anılan dönemlere ilişkin işe başlatmama tazminatı gelir vergisi tevkifatına tabi tutulan mükelleflerin; tarha yetkili vergi dairelerine başvurmaları ve dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun düzeltmeye ilişkin hükümleri uyarınca tahsil edilen gelir vergisinin red ve iade işlemleri yapılır.
5904 sayılı Kanun ile GVK'na eklenen geçici 77'nci madde uyarınca da bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlerle ilgili olarak, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 21'inci maddesi uyarınca işverenlerce işçiye ödenen işe başlatmama tazminatları damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmayacaktır.
Kötü niyet tazminatında vergilendirme
İş güvencesi hükümlerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödeneceği, fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca tazminat ödenmesini gerektireceği hükme bağlanmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu'na göre hem ihbar tazminatının, hem de kötü niyet tazminatının ödenmesi kabul edilmiştir.
Uygulamada bu tazminat, "kötü niyet tazminatı" olarak adlandırılmaktadır. Yargıtay'a göre, kötü niyetli feshin kabulü için işçinin şikayet yoluna başvurusunun haklı veya haksız olmasının, kural olarak bir etkisi yoktur. Kötü niyet tazminatı ödenen hallerde işveren, 4857 sayılı Kanun'un 18, 19, 20 ve 21'inci maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesini fesih bildirimi yoluyla kanunda gösterilen usul ve sürelere uygun olarak sona erdirmekle birlikte fesih hakkını kötüye kullanmaktadır. Dolayısıyla, ortada ihbar tazminatı ödenmesini gerektiren bir durum olmamakla birlikte, kötü niyet tazminatı ödenmesini gerektiren bir durum bulunabilir. İşveren, hem bildirim sürelerine uymamış hem de akdi kötü niyetli olarak feshetmişse ihbar ve kötü niyet tazminatlarının ayrı ayrı hesaplanıp ödenmesi gerekir.
Ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin hesabında 32'nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.
GVK'nın 61'inci maddesinde ücretin tanımı yapılırken, elde edilen gelirin "hizmet karşılığı" olması gerektiği açıkça ortaya konulmuştur. Kötü niyet tazminatında ise elde edilen gelirin (tazminatın) hizmet karşılığı olmadığı, işverence fesih hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda ödendiği açıktır.
Bu nedenle, işçiye "kötü niyet tazminatı" olarak yapılacak ödemelerin gelir vergisi kapsamında değerlendirilmesi ve stopaja tabi tutulması söz konusu değildir.