İş dünyası şimdi ne yapacak?
Giderek yaygınlaşan ‘Tek Adam’ rejimleri dünyayı çok meşgul ediyor. ABD Başkanı Trump bu konuda başı çekiyor ve saldırı silahı olarak da Twitter’ı kullanıyor. Trump, Pazartesi günü gene bir tweet attı ve piyasaları allak bullak etti. Çin mallarına uygulanan gümrük vergilerini %10’dan %25’e yükselttiğini açıkladı. Ayrıntılarını Evrim Küçük’ün dün bu sayfada yer alan derlemesinde okumuşsunuzdur, Trump’ın bu tweeti son haftalarda piyasalarda gözlenen iyimserliğe gölge düşürdü ve borsaları sarstı. Borsalardaki günlük iniş çıkışları fazla önemsemenin doğru olmadığını düşünüyorum ama Trump’ın bu beklenmedik hamlesinin, dünya ekonomisi için büyük önem taşıyan ABD-Çin ticaret görüşmelerini nasıl etkileyeceği belli olmadığı için piyasaları sarstığı anlaşılıyor.
Trump çarpıcı bir örnek ama tek örnek değil. ‘Tek Adam’ konumundaki bütün liderler her konuda kendi iradelerinin belirleyici olmasını, ses getirmesini çok önemsiyor. Bu konumdaki bir liderin yaratmış olduğu güçlülük efsanesinin sürdürebilmesi için her hamlesinin başarılı olması, her konuda onun istediği sonucun gerçekleşmesi gerekiyor. Örneğin ekonomi çıkmaza girerse, dış dünyada umduklarını bulamazlarsa ya da önem verdiği bir seçimde istedikleri sonucu alamazlarsa bunun kendileri için sonun başlangıcı olabileceğini çok iyi biliyor bu liderler.
“Seçimden sonra ekonomi” ezberi
3 Nisan günü bu köşede yer alan yazımda belirttiğim gibi 31 Mart yerel seçimi öncesinde, iktidar çevrelerinin yanı sıra, iş dünyasında ve medyada da tekrarlanan standart ezber şuydu:
Önümüzdeki dört buçuk yılda başka seçim yok, iktidar bütün gücüyle ekonomiye odaklanarak yapısal reformları gerçekleştirecek. Sanayimiz yüksek katma değerli alanlara yönelecek, ihracatımız bilgi yoğun sektörlerde yoğunlaşacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim gecesi kullandığı ifadeyle “ekonomide daha dayanıklı bir mimari inşa edilecek.” Eğitim sistemimiz de buna göre yeniden yapılandırılacak. Bununla da kalınmayacak, küresel ligde küme düşen demokrasimiz ve hukuk düzenimiz, yapılacak reformlarla ileri ülkelerin standartlarına uyumlu hale getirilecek.
Bu kapsamlı reform programının yıllardır Ak Parti iktidarının gündeminde olduğunu fakat bir türlü gerçekleştirilemediğini de belirtmiştim o yazıda. Seçim sonuçlarının iktidarı bu kadar tedirgin edeceğini ve İstanbul’un kaybedilmesinin yeni bir seçimi gündeme getireceğini ise aklıma bile getirmemiştim doğrusu. Seçimden sonra, 24 Nisan tarihli yazımda ise şu değerlendirmeyi yapmıştım: “Ankara’dan sonra İstanbul’da da seçimi kaybetmenin iktidar cephesinde yarattığı panik ve muhalefet cephesinde estirdiği umut rüzgarı, yerel seçim sonuçlarının siyasette yeni bir dönemin işaret fişeği olabileceğini düşündürüyor.”
İş dünyası ne diyecek?
İş dünyası derken önce şöyle bir ayrım yapmak gerekiyor. Herkesin çok iyi bildiği gibi, son yıllarda Türkiye’de büyük işlere imza atan, büyük ihaleleri alan, medyayı ele geçiren ve ayrıcalıklı muamele gören bir kesim var iş dünyasında. Onların yanı sıra, Ak Parti döneminde işlerini büyüten ve iktidara vefa borcu olanların da şu anda Türkiye ekonomisinde yaşanmakta olan krizin yakında aşılacağı beklentisiyle seslerini çıkartmamaları anlaşılabilir.
Ancak öncelikle TÜSİAD çevresinde toplanan ve Ak Parti iktidarı öncesinde de Türkiye ekonomisinde büyük ağırlık taşıyan kesimin durumu farklı. Batı dünyasına açık olan bu kesimin, Türkiye ekonomisinin son yıllarda izlenen yanlış politikalar nedeniyle içine düşmüş bulunduğu çıkmazın, şu anda izlenmekte olan ekonomi politikaları ve demokrasi anlayışıyla aşılamayacağını çok net gördüğünü sanıyorum. İş dünyasının bu kesiminin, çıkış yolunun dış kaynak temininden geçtiğini ve uluslararası finans çevrelerinin Türkiye’ye hangi gözle baktığını çok iyi bildiğine de eminim.
Yerel seçimlerde Türkiye ekonomisinin yaklaşık %70’ini temsil eden illerde muhalefet adaylarının seçimi kazanması bir değişim özleminin yaygınlaştığını gösteriyor. İstanbul’da farklı bir yönetim anlayışını temsil eden Ekrem İmamoğlu’nun da demokrasinin geleceği için bir umut ışığı yakmış olduğu görülüyor. Parmağı taşın altında olan iş dünyasının bu gelişmelere kayıtsız kalması beklenemez.