İş dünyası seçim sonrası beklentileri
14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleriyle, 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı 2. Tur seçimlerini geride bırakmış durumdayız. Ülke gündemini uzun süredir meşgul etmesi nedeniyle bir an önce seçimlerin gündemden çıkması, yeni kabinenin ve ekonomi yönetiminin açıklanarak sorunlara ve beklentilere odaklanması hemen hemen herkesin beklentisi haline gelmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda iş dünyasında da çeşitli platformlarda bu yönde görüşler dile getirilmeye devam etmektedir. Biz de seçim sonrasında iş dünyasının beklentilerinden bir kısmını dile getirmeye çalışacağız.
Ekonomide yapısal reformlar yapılmalıdır
Ekonomi yönetimi tarafından sürdürülebilir büyüme, üretim ve refah artışıyla birlikte ülke ekonomisini güçlendirecek yapısal reformlar uygulamaya konulmalıdır. Kırılgan bir ekonomide ekonominin düzelmesi için geçici önlemler yerine kalıcı önlemlerin alınması yatırımcılara ve iş dünyasına güven verecektir. Yapısal reformların uygulanmasıyla birlikte refahın artması, fiyatların istikrarlı hale gelmesi ve ekonominin güçlenmesi gibi olumlu etkiler görülecektir.
İhracatçılar desteklenmelidir
Döviz kurlarının aşırı bir şekilde baskılanması neticesinde rekabet gücü azalmakta ve firmalar ihracattan zarar etmekte, bu firmalar aynı zamanda ithalatçı iseler zararlar katlanarak artmaktadır. Bunun yanında ihracat bedellerinin 180 gün içinde yurda getirilmesi ve yüzde 40 ının TCMB ye satılması zorunluluğu da ihracatçıları zorlamaktadır. Mevcut durumda firmalar yurda getirdikleri ihraç kaynaklı dövizlerinin en az yüzde 40'ını TCMB'ye sattıktan sonra kalan kısmını kur korumalı dönüşüm hesabında değerlendirmeleri halinde Türk Lirasına çevrilen tutarın yüzde 2'si kadar döviz dönüşüm desteği alabilmektedirler. İhracat bedelinin yüzde 40 ının TCMB’ye satılması uygulaması döviz alış satışı arasındaki makas nedeniyle şirketlerin rekabetçiliğine zarar vermekte olup, yüzde 40 lık oran düşürülmeli, yüzde 2 lik kur desteği oranı artırılmalıdır.
Enerji ve kredi maliyetleri düşürülmelidir
Ekonomik büyüme ve toplumsal refahın artırılması üretimin artırılmasıyla mümkün olabilmektedir. Üretimin önündeki önemli engellerden birisi enerji maliyetlerinin yüksekliği, diğeri ise şirketlerin krediye ulaşmakta zorlanmaları ve ulaşabilenler açısından ise kredi maliyetlerinin yüksekliğidir. Üretimin artırılması ve şirketlerin uluslararası arenada rekabet edebilmeleri için enerji ve kredi maliyetleri düşürülmelidir.
Vergilemede öngörülebilirlik ilkesine uygun davranılmalıdır
Mükellefler açısından, vergisel yükümlülüklerin belirli ve öngörülebilir olması hukuk güvenliği için çok önemlidir. Bu durum aynı zamanda Devlete olan güvenin sağlanmasında da önemli bir unsurdur. Bu ilke kanunların geriye yürümezliği ilkesiyle de iç içe geçmiş durumdadır. Öngörülebilirlik ilkesi, mükelleflerin yapmış oldukları iş ve işlemlerle ilgili olarak ne gibi yükümlülükleri olduğunu mevzuattaki düzenlemelerden anlayabilmelidirler. Vergileme dönemi kapandıktan sonra geriye dönük olarak vergileme yapılması ise kanunların geriye yürümezliği ilkesinin ihlali olup, mükellefleri ekonomik olarak zora sokmakla birlikte kamuya duyulan güveni de zedelemektedir. “Değerli konut vergisi” ya da yapılandırma kanunu kapsamında uygulamaya konulan “Ek Vergi” uygulaması ile bu ilkenin zedelendiği düşünülmektedir. Seçim sonrası yeni dönemle birlikte bu tür vergisel uygulamalara yer verilmemesi iş dünyasında kamuya olan güveni artıracaktır.