Irving Fisher
Murat BERK / Yapı Kredi Yatırım
Irving Fisher, "The Debt-Deflation Theory of Great Depressions" isimli makalesini, 1933 yılında Büyük Buhran'dan esinlenerek yazdı. Son derece önemli olan bu makalede, bazı şartlar altında aşırı borçlanmanın nasıl ekonomik bunalım ve deflasyona yol açabileceği anlatılıyor. Fisher'e göre bir ekonomiyi çöküşe sürükleyebilecek birçok unsur bulunuyor. Bu makalede bazı unsurların, etkileşime girerek, denge sağlamak yerine, birbirlerinin etkilerini arttırmaları durumunda yaşanabilecekleri de konu ediliyor. Yatırımlar ve tasarruflar arasındaki dengesizliklerden de bahseden Fisher, bir ekonomide görülebilecek olan aşırı daralmalarda, esas unsurun aşırı borçlanma olduğunu düşünüyor. Fisher, diğer unsurların ise aşırı borçlanma ile etkileşime girerek daralma sorununun çok daha büyümesine neden olabileceğini de ekliyor.
Fisher, aşırı borçlanma olgusunu tasvir ederken, ekonomide borçların ödenmesiyle eski mali duruma geri dönme çabalarının görüldüğünü söylüyor. Buna bağlı olarak birçok borçlunun aynı anda borçlarını azaltma çabaları nedeniyle, paranın dolaşım ve hızının azalmasının söz konusu olacağını da ekliyor. Dolaşımdaki paranın azalması ve paranın dolaşım hızının düşmesi, fiyatlar genel düzeyinde de bir düşme yani deflasyon yaratıyor. Bu esnada aşırı borçlanma, deflasyon olgusuyla birleşip, ticaret hacminde ve istihdamda düşüşlere neden oluyor. Böylece ekonomide daralma yaşanıyor.
1930'lu yılların entellektüel koşulları dikkate alındığında, makalenin son derece önemli ve ufuk açıcı olduğunu söyleyebiliriz. Fisher'in buna benzer çalışmaları Keynes ve Minsky gibi iktisatçıların da düşüncelerini etkiledi.
Bugün ise yukarıda bahsedilen olgular kadar borcun kullanım alanları da önem kazandı. En basit haliyle üretken ve verimli borçlanma ile üretken ve verimli olmayan borçlanma ayrımlarının da, kredi bazlı makro analitik çerçeveye dahil edilmesi gerekiyor. Bu ayrımların makro analiz açısından biraz daha zor bir alan oluşturmasının yanında kredi bazlı analizlerin son derece önemli olduğunu belirtmeliyiz. İçinde bulunduğumuz çağda, küresel finansal sistemin ağırlığının artması ile birlikte, üretken ve verimli olmayan borçlanmanın birikmesi. ileride büyük sorunlar yaratabilir.
Her şeyden önce, makro düzeyde aşırı borçlanmanın kırılgan bir yapı oluşturması mümkün... Mikro düzeyde bakıldığında ise, borçlanmanın ekonominin genelinde çeşitli sektörleri ve bu sektörlerin yatırım, talep ve fiyat seviyelerini dengesiz şekilde etkileyebileceğini söyleyebiliriz.
Benzer dinamiklerin, yaklaşık bir sene öncesine kadar neredeyse "örnek alınacak model" lşeklinde görülen, "Kelt Kaplanı" olarak anılan İrlanda gibi ülkelerin içine girdiği durumda son derece etkili olduğunu düşünüyoruz. Yunanistan gibi ülkelerin de bu dinamiklerin yarattığı çeşitli sonuçlarla karşı karşıya kaldığını düşünüyoruz.
Bu bağlamda önceki yıllarda edinilen deneyimler, sorunların, tahminlerden farklı olarak, ülkeler ve piyasalar arasında yayılabileceğini gösteriyor.
Dolayısıyla borç yükü yüksek olan, üretken ve verimli olmayan borçlanma yapmış ekonomilerin de, sermaye hareketlerinden etkilenme ihtimalini de göz önünde bulundurmalıyız.
Özellikle gelişmiş ülkelerde daha belirginleşen büyüme momentumunda hız kaybının bir durgunluğa kadar uzanıp uzanmayacağı sorusunun son derece önemli olduğunu söyleyebiliriz Zira para ve maliye politikalarının 2008-2010 dönemindeki kadar destek olabilmesi son derece zor görünüyor. Bu olası tedbirlerin tekrar gündeme gelmesi için ekonomik görüntünün ciddi anlamda bozulması gerekebilir.
Ayrıca geçen sefer büyüme üzerinde olumlu katkısı olan emtialardan arz tarafı nedeniyle aynı desteğin gelmesi daha zor görünüyor. , Örneğin bazı haberlere göre Endonezya ve Malezya gibi şu an dünyanın ikinci ve üçüncü en büyük LNG (liquid natural gas) ihracatçısı ülkelerin önümüzdeki senelerde ithalatçı konumuna geçeceklerini düşünüyoruz..