İrlanda'da olan biten
Hep birlikte bir ara umutlanır gibi olduk; küresel krizin finansal kısmı hiç olmazsa geride kalıyor diye sevindik. Artık bundan sonra ekonomiler yavaş da olsa büyümeye başlarlar diye düşündük. Bu olumlu olası gidişatta bile Türkiye olarak bizi düşündüren nokta, ihracatımızın yarısını yaptığımız Avrupa Birliği'ndeki büyümenin diğer büyük ekonomilerdekine kıyasla çok daha yavaş olmasının beklenmesiydi.
Oysa küresel krizin finansal kısmı Avrupa Birliği'nde sürüyor. 2009'un sonundan bu yana Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda'da olan bitenle yatıp kalkıyoruz. Bu öyle bir noktaya geldi ki bir ara euronun geleceği de tartışmaya açıldı. Avrupa Birliği'nin bir türlü karar alamaması, Yunanistan için ne yapacağını somutlaştıramaması da karamsarlığı artırdı.
Neden sonra, mayıs ayında, Avrupa İstikrar Fonu kuruldu. Üye ülkelerin piyasalardan uygun miktarda ve maliyette borçlanamayacak duruma düşmeleri halinde, IMF'nin ve Avrupa Komisyonu'nun ortaklaşa uygun görecekleri bir ekonomik programı devreye sokmayı kabul etmeleri koşuluyla bu fondan yararlanmaları mümkün oluyor. Birlik üyesi ülkelerin fona toplam koydukları para 440 milyar euro.
Dolayısıyla, başları derde giren ülkelerin hem bu fondan uygun koşullarla kredi almaları mümkün oluyor, hem de IMF'den kredi almaları. Mayıs ayındaki bu önemli adımdan sonra piyasalar bir miktar yatıştı. Euronun dolar karşısındaki değer kaybı durdu ve euro tekrar değerlenmeye başladı.
Ama son haftalarda İrlanda'nın sorunları tekrar gündeme geldi. İrlanda'nın bankacılık sektörü iflasın eşiğinde. Bu nedenle bu bankalar yeni fonlar bulamıyorlar. Önemli miktarda mevduat çekilişi de sürüyor. Yılbaşından bu yana toplam mevduat 13 milyar euro azalmış. İrlanda'nın gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYH) 190 milyar euro kadar. 13 milyar dolar bu çerçevede önemli bir miktar.
İrlanda'nın bankalarını kurtarmak için yaptıkları, bütçesini sarstı. Bankaların özellikle ipotekli konut kredileri ile başları belada. 2009'un sonuna doğru İrlanda hükümeti bir varlık yönetimi şirketi kurdu. Bankaların bilançolarındaki bu sorunlu kredileri bu şirkete aktarmaya, karşılığında da bankalara devlet tahvili vermeye başladı.
30 Eylül 2010'da İrlanda Maliye Bakanı'nın yaptığı uzun bir açıklama var. İlgilenenler bakanlığın internet sayfasından bu açıklamaya ulaşabilirler. Açıklama İrlanda'nın durumunu gözler önüne seriyor. Açıklamayı, bu açıklamanın bir amacının da mali piyasalara durumu anlatıp, bu sorunlar karşısından alınan önlemlerin çare olabileceğini göstermek için yapıldığını dikkate alarak okumakta yarar var.
Ürpertici. Birkaç rakam vereyim: Bankaları ayağa kaldırmak için bütçeden sağlanan fonlarla yapılan sermaye desteği GSYH'nin yüzde 20'sine ulaşmış vaziyette. Bu nedenle 2010'da bütçenin GSYH'nin yüzde 32'si kadar açık vereceği tahmin ediliyor. Evet, yanlış okumadınız: Yüzde 32. Kamu borcunun ise kurtarma operasyonu sonucunda GSYH'nin yüzde 95'ine ulaşacağı belirtiliyor. Daha tarafsız yorumlarda bu son rakamın daha yüksek olduğuna (yüzde 105 gibi) dikkatinizi çekerim.
Ne var ki bu tablonun oluşmasına yol açan önlemler bankacılık sektöründeki kanamayı durduramadı: İrlanda'ya yönelik risk algılaması düşmedi. İrlanda tahvillerini satın almak için istenilen risk primi bayramdan önce oldukça yüksek düzeylere çıktı. Şu anda on yıl vadeli Almanya Hazine tahvilinin getirisi yüzde 2,6 düzeyindeyken, İrlanda'nın aynı vadedeki tahvilinin getirisi yüzde 8,3 kadar.
İşin ilginci şu: Bu tabloya karşın İrlanda uzun süre IMF'ye ve Avrupa Birliği'ne başvurmaktan kaçındı. Nihayet 21 Kasım'da Avrupa Birliği maliye bakanları toplantısında, İrlanda'nın bu inadından vazgeçtiği 'memnuniyetle' açıklandı. Avrupa Birliği, IMF ve İngiltere'nin açacakları toplam kredi miktarının 80-90 milyar avro dolaylarında olacağı belirtiliyor. Neredeyse İrlanda GSYH'sinin yarısı kadar!
Buna karşın, mali piyasalar bu satırların yazıldığı saatlerde hala rahatlamış değillerdi. Ortada önemli bir belirsizlik var. Portekiz ve İspanya'nın da tekrar birer sorun yumağı olarak gündeme gelmelerinden ciddi biçimde endişe ediliyor.
IMF'nin ve Avrupa Birliği'nin onaylayacağı bir ekonomik programa İrlanda'nın ayak diremesinin bir nedeni de, böyle bir programda düşük bir düzeyde olan kurumlar vergisini yükseltmek zorunda kalacağı gerçeğiydi. Pazarlıkların bir kısmı da anlaşılan bu vergi oranı üzerinde yapıldı. Bu düşük oran İrlanda'nın 1980'lerin ortalarından itibaren gerçekleştirdiği reformların bir halkasını oluşturuyordu.
O reformlar ki, İrlanda'nın kişi başına gelir düzeyini ikiye katladı. Şu anda ABD'nin kişi başına gelir düzeyi ile İrlanda'nınki arasında hemen hemen fark yok. Elbette İrlanda'nın içine düştüğü durum bu reformlardan ya da düşük vergi oranlarından kaynaklanmıyor. Baş suçlu finansal sistem ve sistemin o hale gelmesine bilerek ya da bilmeyerek göz yumulması. Vergi oranlarına odaklanılmasının temel nedeni, finansal sistemi kurtarma operasyonunun maliyetinin İrlanda bütçesini daha fazla bozmamasını sağlamak; kamu borcunun GSYH'ye oranını hiç olmazsa sabitlemek.