İran'a ambargonun bize olası yansımaları

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

2012 yılına ilişkin özellikle büyüme tahminleri yapıldığında hep temkinli olmak gerektiğini dile getirdik ve "Daha yılın hemen hemen hiçbir verisi belli değil, yalnızca 2011'in yaratacağı baz etkisinin bir sonucu olarak daha az büyüyeceğimiz söylenebilir, hele biraz bekleyip yıl içinde ne olacağını görelim" şeklinde özetlenebilecek görüşümüzü aktardık.

Öyle ya; üretimin, özellikle de sanayi üretiminin nasıl seyredeceğin kestirme şansımız yok henüz. Sanayiye ilişkin olarak yalnızca ilk ayın kapasite kullanım oranına sahibiz. Ekonomik büyümenin bu yıl belirgin biçimde yavaşlayacağı öngörüsüne göre kapasite kullanım oranı hiç de fena gelmedi.

Başka ne var elimizde; her ne kadar Merkez Bankası bu yıl TL'nin doları yeneceği konusunda iddialıysa da bunun maddi temellerini pek göremiyoruz. TL'nin son günlerde biraz değerlenmesi uzun soluklu olabilecek mi, bilinmez.

Kurların düzeyine bağlı olarak dış ticaretin nasıl gerçekleşeceği tahmininde de zorlanıyoruz. Avrupa'daki sorunlar daha da derinleşecek mi, yoksa çözüm yoluna girecek mi, bilme şansımız yok…

Bunlar, bilinmezlerin ekonomik boyutlu olanlarıydı. Siyasette ortaya çıkacak olumsuzluklar, ekonomik boyutlu olanlara tuz biber ekmeye adaydı kuşkusuz. Ve sonunda Fransa, tahmin edilen adımı attı. Doğrudur, yanlıştır; insan haklarına ayrıdır, değildir; Fransız Anayasası bile ihlal edilmiştir, edilmemiştir… Bunlar farklı boyut; şu an önemli olan bu kararın alınmış olmasıdır. Avrupa'da canımızı çok sıkacak bir çıbanbaşı işte!

Devamı geliyor, hem de çok daha önemli bir boyutta. AB'nin İran petrolüne 1 Temmuz'dan itibaren ambargo uygulama kararı alması, bu karar yüzünden İran'ın Hürmüz Boğazı'na dönük tehdidi, ABD'nin olaya anında müdahil olması ve sonuçta bir sıcak çatışma olasılığı, ekonomide petrol fiyatlarından kaynaklanabilecek bir yangın…

Tüm dengelerimiz sarsılabilir!

Türkiye geçen yıl yaklaşık 30 milyar dolarlık ham petrol ve petrol ürünü ithal etti. Petrol ambargosunun yaratacağı gerginliği henüz hissetmiyoruz. Temmuza yaklaştıkça gerilecek ortam petrol fiyatlarını yukarı çekecek, bu kaçınılmaz. Ancak, Hürmüz'deki sorun gerginlik ve bilek güreşi boyutunda mı kalacak, yoksa bir sıcak çatışmaya mı dönüşecek, bilebilmek mümkün değil. Gerginlik bile fiyatları bir miktar yukarı itecektir. Sıcak çatışmayı ise kimse düşünmek bile istemiyor kuşkusuz.

"Petrol fiyatları yüzde 50 artsa, 2012'ye 15 milyar dolarlık bir yük gelir, kaldı ki o zaman ithalat, dolayısıyla ek yük azalır. Hem Türkiye motorin ithal ediyor, ama benzinde ihracatçı, dolayısıyla net etkilenme daha az olur" denilebilir. Doğru, net etki 15 milyarı bulmaz, ama fatura örneğin 10 milyar olsa, bu önemsiz mi?

Bu büyüklükteki bir faturanın Türkiye ekonomisi için tek başına bir yıkım etkisi yaratması söz konusu değil. Petrol fiyatları kaynaklı genel enflasyonu da bir kenara bırakalım; hem zaten bu yılki enflasyonun öngörülen yüzde 5'te kalacağına kim inanıyor ki, böylece enflasyonda hedefi aşmaya bir gerekçe de kazanmış oluruz.

Ama asıl yıkım sanayide yaşanır. Şu durumda bile sanayici, özellikle de ihracatçı öyle bir açmaza girdi ki…

Bir yanda, en azından 2011 sonundaki düzeye göre değerli seyredeceği dile getirilen, böyle oluşması için çaba gösterilen ve değerli seyretmekte olan bir TL var. Yani ihracatta zaten yeniden sıkıntılı bir süreç başlayacakmış gibi görünüyor. Gerginlik sıcak çatışmaya dönüşürse, tüm ihraç pazarlarımız biraz daha büzülecek ve bu sıkıntı iyice belirginleşecek. Olumsuz koşulların boyutuna bağlı olarak, artış hızında zaten yavaşlama beklenen sanayi üretimi belki yerinde sayacak, hatta gerileme olursa bu da sürpriz sayılmayacak. Kapasite kullanımı açısından ocaktaki tablo iyiyse de, sanayideki bu olumsuz gidiş işsizliği körükleyebilecek, 2011'de son yılların en olumlu performansının yakalandığı işsizlik oranı yönünü yeniden yukarı çevirebilecek.

Öte yanda, görece değerli seyredecek TL yüzünden ithalatın yeniden artışa geçme olasılığı gündeme gelecek. Genel ithalat artışına bir de petrol faturasındaki büyüme eklendiğinde makro dengeler tekrar bozulma eğilimi içine girecek.

Bütün bunlar kötü senaryonun detayları tabii ki. İlla bunlar yaşanacak, diye bir şey yok; belki sorun kısa vadede çözülür. Ama şu da çok önemli değil mi; yanı başımızda kıyamet senaryoları gündemdeyken, bizim bir B planımız var mı, yok mu? 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar