İran cazibesi

Şefik ERGÖNÜL
Şefik ERGÖNÜL İHRACAT SOHBETLERİ [email protected]

İhracatçı dostlarımızın çoğu, gözlerini İran’a dikmiş bulunuyor. Çok da haklılar, zira İran tüccarı ve sanayicisi de Türkiye’ye oldukça sıcak bakıyor. Coğrafi yakınlık, yapısal benzerlikler gibi iş yapabilmeyi kolaylaştıran unsurlar bu bakışları yönlendiriyor. Zaten ambargo süresince, Türk ve İran ticaretinin pek de yerinde saymadığını söylersek çok da haksız sayılmayız. Ambargonun sınırları çerçevesinde, ticaretimiz epeyce kısıtlanmış da olsa durmadı ve devam etti.

Doğal olarak İran’a bu sıcak bakışlar, başka yerlerden de geliyor. Ambargonun kalkması nedeniyle erişimi kolaylaşan İran pazarının, yıllar içerisinde eksikliğini hissettikleri, tüm dünyanın iştahını kabartıyor. Tüm dünyadan heyetler, İran siyaset, sanayi ve ticaret hayatının önde gelen kişi, kurum ve kuruluşları ile görüşüp, yarışa iyi bir kulvardan ve rakiplerinden daha avantajlı olarak başlayabilmek için nabız yoklaması yapıyorlar. Bizden de iş insanları heyetleri İran’a gidiyor, İranlı İş insanlarını davet ederek, Türkiye'de ağırlamak için organizasyonlar yapılıyor. Doğru olan da bu zaten. Hep söylediğim bir atasözünü burada yinelemek isterim “Gözden ırak olan, gönülden de ırak olurmuş.”

İran pazarının, yeniden tamamen erişilebilir hale gelmesinin yarattığı bir heyecan var. Bunun da ihracatçılarımızın beklentilerine getirdiği hareketlilik dikkat çekiyor. Heyecan duyulmadan yapılandan, fayda gelmeyeceğini düşünenlerdenim. Ancak heyecanımızın, her şeyin önüne geçerek, dikkatli olmamızın önünde bir engel olmaması gerekir. KOBİ sahibi ve yöneticisi dostlarımızın, ihracat pazarlarındaki kayıplarının büyük çoğunluğu, veriye dayalı bilgiden ziyade, kişisel algılamalara ve kulaktan dolma bilgilere bağlı olarak hareket etmekten kaynaklanıyor. Burada küçük bir ve farklı bir hikaye anlatmak istiyorum.

Kızımın bir İran kedisi var, adı Can. Sevimlilik sınırını çoktan aşmış lekesiz beyaz, mavi gözlü ve burnu basık olmayan Çinçilla cinsi bir kedi. Yapmak istediklerini mutlaka yanına aileden birisini alarak yapar. Yemek yemek veya su içmek için ayaklara sürünür, sizi yerinden kaldırıp musluğu açmanızı veya mama kabının yanında durmanızı bekler. Cazibesine ve sevimliliğine dayanamayıp her seferinde kalkıp gitmeniz kaçınılmazdır. Gel gelelim bu beyefendi, bizim katılımımızla suyunu içip, yemeğini yedi veya bize tüylerini tarattı diye, kucağımıza gelip kendini sevdirecek beklentisine kapılmıyoruz. Zira işi biter bitmez, arkasını dönüp kendi bildiğini okumaya devam etmesi kaçınılmaz bir davranış. Bu kedi hikayesi de nereden çıktı derseniz cazibe, yararlanma, karşılık alamama gibi bir dolu karışık kavramın, bir anda aklımdan merasimle geçmeleri neden olmuş olsa gerek. Bir de makinesini konsinye gönderdikten sonra, parasını alamadığı gibi, o makineyi satmak için alan kişinin, makine ile kendisine küçük bir işletme açtığına şahit olan sanayicimizin anlattıkları var.

Eski dostlardan birisi hep şöyle söyler “Ne kadar risk, o kadar para.” Karşı çıkmak ne mümkün. Amma buna karşı bir söylemimiz her zaman var “Yönetemeyeceğiniz riski almayın.” Kaybedebilecekleriniz sizi sarsmayacaksa ne ala, para sizin.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
96 yılda ihracat... 29 Ekim 2019
Tahterevalliye Dikkat 15 Ekim 2019
İhracat ve Facebook 17 Eylül 2019
Promosyon mu o da ne? 10 Eylül 2019
Müşteriye Doğru Erişim 27 Ağustos 2019