Insur Tech: Sigortacılıkta taşlar yerinden oynayabilir mi?
MAHİR ÇİPİL - Ray Sigorta Paz. Direk. / Bilgi Üni. Öğretim Görevlisi
Sadece Türkiye’de değil gelişmiş ekonomilerde de sigortacılık dinamikleri on yıllardır neredeyse hiç değişmedi. Satış, pazarlama, operasyon yönetimi modelleri, ürün kurguları ve hatta poliçe metinleri bile uzun yıllardır ufak tefek değişiklikler dışında aynen devam ediyor. Öyle ki, PwC’nin Mart 2016 tarihli bir raporunda sigortacılık sektörü “yüz yıldan fazla süredir aynı kaldı” şeklinde tanımlanıyor.
Ancak teknoloji ve buna bağlı olarak tüketici beklentileri o kadar hızlı ve güçlü bir şekilde değişiyor ki, sigortacılık gibi fazlaca geleneksel ve değişimden bugüne dek uzak kalabilmiş bir sektör için bile köklü değişim zamanı gelip çattı.
Paylaşım ekonomisi, otonom araçlar, büyük veri, nesnelerin interneti, yapay zekâ, robotik, blockchain, arttırılmış ve sanal gerçeklik gibi yeni teknolojilerdeki hızlı ve radikal ilerlemeler sigorta ekosistemini de değişime itecek.
Nitekim teknoloji, müşteri ve inovasyon odaklı sigorta çözümleri sunan girişimler olarak adlandırılabilecek ve kısaca InsurTech denen yatırımlar son yıllarda belirgin şekilde artıyor. 2015 yılında InsurTech firmaları dünya genelinde 2,6 milyar dolarlık yatırım aldı. Bu rakam, önceki beş yılın toplamından daha büyük yatırım anlamına geliyor. Esasında, bir kaç yıl öncesine kadar Insur Tech yatırımları nitelik ve nicelik olarak o denli cılızdı ki ayrı bir kategori olarak değerlendirilmeyip FinTech (finansal teknoloji) altında anılıyordu. Ancak bu alanda giderek artan hacim, sigorta teknoloji girişimlerinin özgün kategorisinin oluşmasını sağladı: InsurTech.
Bu girişimleri iki temel alana ayırabiliriz. İlk alandaki InsurTech girişimleri, klasik sigorta ürünlerine ve dağıtım kanallarına alternatif çözümler sunanlar. Örneğin, Metromile Amerika’da kilometre kullanımına göre değişen araç sigortası satıyor. Alman Simplesurance ise internet üzerinde faaliyet gösteren aracılarla sigorta ürünleri sunuyor. İngiltere’de Insure the Box, araç bilgileri ile risk kabul (underwriting) verisi toplayan telamatik sistemi ile araç sigortası yapıyor. Almanya’daki Friendsurance ise sigortalıların kendi aralarında risk havuzları kurmasına imkân tanıyor. Her ne kadar 2016’da New York’ta kurulan Lemonade bu modelin ilk uygulayıcısıymış gibi çok başarılı bir iletişim yaptıysa da Friendsurance’un kuruluşu 2010 yılına kadar uzanıyor. Friendsurance, 2011 yılında tek sigorta ürünüyle başladığı bu yöntemi bugün 4 sigorta branşı için sunuyor.
Bu alandaki sigortacılık girişimlerinin pek çoğu aslında geleneksel anlamda sigorta şirketi olmayıp, sigorta şirketlerinden sağladıkları kapasitelere dayanarak dijital kanallardan kullanıcı dostu bir şekilde nihai tüketiciye ulaşan sigorta aracıları olarak hizmet veriyorlar. Aslında bu girişimciler, müşterisinden uzak kalmış sigorta sektörü için aradaki boşluğu dolduruyor. Zira geleneksel sigortacılar alışageldikleri ürün ve dağıtım kanalı kalıplarının dışına çıkmak konusunda ne istekli ne de başarılı değiller. İkinci alandaki girişimler ise geleneksel sigorta şirketlerinin arka ofis (back-office) etkinliklerini ve verimliliklerini artıracak hizmetler sunanlar. Örneğin, İngiltere’de kurulan InsurTech girişimi CoVi Analytics İngiliz sigorta şirketlerinin uyum maliyetlerini düşürmeyi hedefliyor. FitSense ise uygulama ve cihaz verilerini sigorta ürünleri yaratmak için işliyor.
InsurTech girişimleri, sundukları yenilikçi yaklaşımlar ve ürünlerle sektörü değiştirmeye çalışırken; sigortacılık sektörünün mevcut oyuncuları bu yeni oyun sahasına inmek konusunda yeterince hevesli görünmüyor. Nitekim PwC’nin 2016 Küresel FinTech Anketi sonuçlarına göre sigorta şirketlerinin sadece yüzde 14’den azı Insur- Tech girişimlerine veya kuluçka programlarına aktif olarak katılım sağlıyor. Bu şirketler InsurTech yatırımları için iki farklı yol deniyor. İlk yol, büyük sigorta oyuncularının kendi bünyelerinde sigorta teknoloji girişimlerini destekleyen yatırım fonları oluşturmasına dayanıyor. Ergo Digital Ventures, Allianz X, IAG Digital Labs, Axa Lab, ManuLife Loft bu tür fonlara örnek teşkil ediyor. İkincisinde ise, bazı klasik sigorta oyuncuları InsurTech girişimi olarak alt şirketler ve markalar oluşturuyorlar. Böylece geleneksel yapılarının dışına çıkarak, daha teknoloji ve müşteri odaklı yeni nesil sigortacılığı yakalamaya çalışıyorlar. Örneğin, Amerika’da Massachusetts Mutual Life’ın kurduğu internet üzerinden pratik şekilde hayat sigortası satan Haven Life veya Aegon’un Hollanda’da kurduğu Facebook-tabanlı işleyen, maliyetlerin ve suiistimalin azaltılmasının hedefl endiği yenilikçi sigorta şirketi Kroodle.
Airbnb ve Uber gibi klasik iş modellerini temelinden sarsan InsurTech örnekleri açıkçası henüz yok. Ancak InsurTech alanında giderek artan yatırımlar, çok da uzak olmayan bir gelecekte, sigorta şirketlerinin kendi yapıları da dâhil olmak üzere tüm sigortacılık ekosistemindeki taşları yerinden oynatabilir. Sigortacılık, risk kabul süreçlerinden hasar yönetimine kadar hâlâ son derece emek-yoğun bir sektör. InsurTech girişimleri hem bu anlamda etkinlik ve verimlilik sağlayabilir; hem de ürün ve hizmet kurgusu ile dağıtım kanalları modelleri anlamında büyük dönüşüm fırsatları sunabilir.