İnsanlığın büyük sınavı: Küresel iklim krizi
Sanayi devrimiyle başlayan küresel ısınma sonucu, 1850’lerden günümüze 1.2°C artış gerçekleşti. Tedbir alınmazsa bu yüzyılın sonuna kadar 3°C’yi bulacağı tahmin ediliyor. İklim değişiminden iklim krizine doğru evrildiğimiz bir dönemdeyiz. Krizin daha da derinleşeceğine yönelik araştırma ve yayınlar giderek artıyor.
İklim değişimi en fazla tarımsal üretimi ve sonuçta gıda güvencesini tehdit ediyor. Verimde azalmalar, üretim sezonunda kaymalar, kuraklık ve seller, bir yandan sulama ihtiyacı artarken diğer yandan su kaynaklarının azalması, hastalık ve zararlıların artması, toprak erozyonu gibi olumsuzluklar her geçen yıl artıyor. Bu bağlamda sadece karbon ayak izi değil aynı zamanda su ayak izi de dikkatle takip edilmeli.
Bugüne kadar neler yapıldı?
1988’de Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin kurulmasıyla başlayan, 1992’de Rio de Janeiro, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)’nin kabul edilmesiyle ilk somut adımların atıldığı zorlu bir süreç yaşanıyor.
Diğer önemli kilometre taşları ise 1997’de imzalanan Kyoto Protokolü, 2015’te COP21’de kabul edilen Paris Anlaşması’dır. Paris Anlaşması’nın en önemli özelliği, küresel sıcaklık artışını 2°C ile sınırlaması, mümkünse 1,5°C’nin altında tutmayı hedeflemesi, 2050’ye kadar ise sera gazı emisyonlarında net karbon sıfıra ulaşılması ve tüm ülkeleri yasal açıdan bağlaması.
Son olarak, “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” (UNFCCC) bağlamında Kasım 2023’te Dubai’de iklim değişikliği konferansı COP’un 28. Oturumu yapıldı. İki yüze yakın ülkeden devlet başkanları ve ilgili sektör temsilcilerinin katıldığı toplantı, başkanlığını, bir petrol şirketinin başkanı olan ve iklim değişiminin inkarına varan açıklamaları bulunan Sultan Ahmed Al Jaber’in yapması itibariyle çok tartışıldı.
Ülke olarak 2030’a kadar sera gazı emisyonumuzun yüzde 30 artmasını öngörüyoruz. 2053’te ise net sıfıra ulaşmayı hedefliyoruz. Yeni yasama yılında İklim Yasa Tasarısı’nın da TBMM gündemine gelmesi ve yasalaşması bekleniyor.
Net sıfır karbon hedefi tutar mı?
Sera gazı emisyonlarının azaltılması için fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması, diğer yandan ise ağaçlandırma vb. yöntemlerle karbon yutaklarının artırılması gerekiyor.
Bunların gerçekleştirilebilmesi için uluslararası iş birliği zorunlu. Yazımızın girişinde özetlediğimiz süreçlere rağmen maalesef çok yol alınabilmiş değil.
Ekonominin dışsallık meselesi zorlu bir engel. Fosil yakıtların kullanımıyla artan sera gazı emisyonu, negatif dışsallık olarak önümüze çıkıyor. Bu durum hem ülkelerin hem de bireylerin yeterli tedbirleri almamalarına neden oluyor. “Sadece benim dikkat etmemle ne değişir?” anlayışı en büyük tehdittir bu anlamda.
Ülkelerin birlikte hareket edememesi ve verdikleri sözde durmaması, siyasilerin hedeflerinin kısa vadeli ancak iklim sorununun uzun vadeli olması, finansman temini ve yeterli bilincin oluşamaması gibi daha birçok neden net sıfır karbon hedefine ulaşma ümidimizi azaltıyor. Aslında en büyük sorun, çözüm konusunda yeterince samimi olunmamasında. COP28 başkanı başta olmak üzere, konferansa katılanların arasında çok sayıda fosil yakıt sektörü lobicilerinin bulunması endişeleri artırıyor.
İklim değişimi konusundaki önlemlerin bunun sorumlusu olanlar tarafından konuluyor olması, kendi çıkarları yönünde bunu fırsata dönüştürebilecekleri kaygısı (karbon ticareti gibi), yapay et üretimi uğruna büyükbaş hayvanların hedefe konması ve GDO’lu gıdaların üretiminin yaygınlaştırılabileceği gibi daha birçok endişe, Batı’nın samimiyetine güvenilmemesinden kaynaklanıyor.
Ezcümle; tüketim çılgınlığı, modern insanın hırsları ve neticede kapitalist sistem aslında küresel ısınmanın nedeni… Daha fazla tüketim, daha fazla üretim; daha fazla üretim ise daha fazla kaynak kullanımı ve sonuçta daha çok karbon emisyonu demek...
Sizce de samimiler mi?