İnsanları değil sistemi konuşalım!
Bu yazımda Milli Takımımız üzerinden “yönetim” konusu ile ilgili birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum. Yönetim meselesi, kolay gibi gözüken ancak üzerinde çok düşünülmesi ve konuşulması gereken bir mesele. Daha önce pek çok yazımda yönetimin önemine ve sürdürülebilir büyüme ve kârlılık ile ilişkisine değinmiştim.
Bir işi kurmak ve hızlı büyütmek için girişimcilik, liderlik ve heyecan gerekiyor. Ancak o işi sürdürülebilir kılmak için yönetime ihtiyaç var. Ülkemizde bu konu sıkıntılı. Girişimcilik veya liderlik sorunumuz yok ancak startuplardan büyük ölçekli şirketlere kadar her ölçekte iyi yönetim sorunu yaşıyoruz.
Yönetimin iki boyutu
Bana göre iyi yönetimin iki boyutu var. Biri insan, diğeri sistem. Bakın teknoloji veya sermaye demedim. Bunlar destek unsurlar.
Kısa vadede insan, orta vadede sistem de tek başına sizi taşıyor ama uzun vadede başarı için ikisi bir arada olmalı. İnsan derken içinde bulunulan döneme ait gereken yetkinliklere sahip, istekli, motive ve üretken çalışanlarımızı ve onların oluşturduğu kurum kültürünü ifade ediyorum. Sistem ise, kurum içinde düzenli, disiplinli ve sistematik çalışma adına oluşturduğumuz her tür organizasyon, süreç, yönetim ile kontrol/denetim yapıları olarak tanımlanabilir. İnsan ve sistem, birbirleri ile uyumlu olursa başarı geliyor. Bir taraf diğerine ağır basarsa, uzun vadede başarı gelmiyor.
Milli Takım’ın başarısı
Milli Takım üzerinden konuyu yorumlarsak, yetkililer lütfen alınmasın ancak bence Milli Takım’da uzun senelerdir istikrarlı başarı getiren bir sistemimiz yok. Tamamen insana dayalı bir yönetim ve operasyon yaklaşımı var. Yetenekli bir jenerasyon, biraz motivatör bir hocanın elinde, epey çaba ve biraz da şansın yardımı ile başarılı oluyorlar. Sonra senelerce aynı başarıya yaklaşamıyoruz. İstikrar olmuyor. İnsana dayalı şirketlerde olduğu gibi, başarı konjonktürel oluyor.
Oysa Almanya veya İspanya gibi ülkeler, insan faktörünü, sistem faktörü ile destekledikleri için sürekli başarı potası içinde kalabiliyorlar. Her iki ülkenin de 2010’dan itibaren yaptıkları reformlar, onları istikrarlı kılıyor. Buna İtalya, Belçika, Hollanda gibi sistem ülkelerini de ekleyebiliriz.
Artık kişilere değil sisteme odaklanmalıyız
Çeyrek final başarısını elbette tebrik ediyorum ama işin insan boyutundan kafamızı kaldırarak sistem boyutuna da odaklanmamız kaçınılmaz gözüküyor. Yeni oluşturulacak olan TFF Yönetiminin ortaya futbolda stratejik bir niyet koyması, bu niyet çerçevesinde sistem ve süreçleri yapılandırması gerekiyor. TFF’den başlayan bu süreç, her kademede Milli Takımlara ve onların futbol felsefesi ve sistemine kadar sürdürülmeli. Bugün mevcut yapı sürdürülecek ise kimin Başkan olacağı veya teknik direktörün kim olacağı inanın hiç önemli değil!
Türkiye’nin hem futbolda hem de iş dünyasında yönetimin sistem boyutunda bir şeyler yapması gerek. Nasıl bir sisteme ihtiyacımız var? Öncelikle başlangıcımız stratejik düşünme ve yönetim olmalı. Stratejiler üzerine düşünmüyor ya da az vakit ayırıyoruz. Bence en çok vakti burada harcamalıyız. İkinci olarak, iş modelimizi yani iş tasarımımızı yapmalıyız. Tüm organizasyon, süreçler, görevler ve kaynaklar bu stratejik önceliklere göre yapılandırılmalı. Üçüncüsü bu stratejileri, bu iş modeli ile başarıyla “execute” yani icra etmeliyiz. Burada da bize, performans yönetimi, süreç yönetimi, iç kontrol, risk yönetimi gibi sistemler lazım. Bu işleri birbirlerine bağlamalı, sonuçlarını da iş zekası ile takip eder hale gelmeliyiz.
İster futbol olsun, ister iş dünyası, artık daha fazla “iyi yönetime” ihtiyacımız var. Federasyon Başkanı veya teknik direktör kim olsun konusunu değil, sistemi tartışmaya başlamalıyız.