İnsanlar 'azınlık' oldukları dünyayı yok ediyor
Dünyanın önde gelen üniversitelerindeki biyologlara ve ekolojistlere iki soru sorulmuş. Hacim olarak bakıldığında, dünya genelindeki canlıların en büyük bölümünü hayvanlar mı, bitkiler mi yoksa bakteriler mi oluşturuyor? Biyokütlenin büyük bölümü karada mı yoksa okyanuslarda mı yaşıyor? Bu soruların her ikisini de verilen cevapların çoğunluğu yanlış olmuş. Bilgiye ulaşımın benzersiz boyutlara ulaştığı bir çağda yaşıyor olmamıza rağmen, yanlış bilgi ya da bilgisizlik düzeyi bir o kadar büyük. Wiezmann Bilim Ensititüsü Profesörü Ron Milo, hem kendi kurumundaki hem de California Teknoloji Enstitüsü’nden profesörlerle bir araya gelip bu iki sorunun doğru cevabını araştırmış. Yıllarca süren araştırmanın sonuçları da American National Academy of Science dergisinde yayınlanmış. Araştırmanın sonuçları oldukça ilgi çekici: Dünya genelindeki biyokütlenin yüzde 80-90’ını bitkiler oluşturuyor. Ama insanlar ne yazık ki bunun farkında değiller. Biyologların bir çoğu, biyokütlenin büyük bir bölümünü bakterilerin oluşturduğunu düşünüyor. Böcekler, mantarlar, balıklar ve hayvanlar ise dünyanın biyokütlesinin yüzde 5'ini oluşturuyor. Öte yandan, karadaki canlı yaşam, tüm okyanuslardaki canlı yaşamdan 80 kat daha fazla. Okyanustaki hayat, gezegendeki biyokütlenin yüzde 1'ini temsil ediyor. İnsanlara gelince…Dünya genelindeki 7.6 milyar insan, yeryüzünde yaşayan tüm canlıların sadece yüzde 0,01'ini oluşturuyor. Bu oran, virüsler, yumuşakçalar ve solucanlardan daha az. Fakat buna rağmen insanlık ortaya çıktığı ilk günden bu yana gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83'ünün, bitkilerin ise yarısının yok olmasına neden olmuş durumda. Bu rakamlar aslında, insanlığın küresel anlamda sahip olduğu ekolojik rol hakkında çok önemli bir tablo koyuyor ortaya. O da şu: Kütle açısından baktığımızda, insanlık dünya üzerinde son derece küçük bir azınlığı temsil ediyor. Fakat bu azınlığın yarattığı etki hiç de küçük değil… İnsan, diğer canlıları ya yok ediyor ya da hayat şartlarını değiştiriyor İnsan nüfusunun artması ile birlikte, dünyadaki diğer canlıların sayısı hızla düşüyor. Bunun başlıca nedeni de, tarım ve hayvancılık yüzünden ormanların yok olması. Araştırma, sadece insanların diğer canlıları nasıl yok ettiğini ortaya koymuyor, aynı zamanda onların yaşam şartlarını nasıl değiştirdiğini de anlatıyor. Son birkaç yüzyıl içinde, vahşi memelilerin sayısı ciddi oranda azalmış. Bugün, evcilleştirilmiş memelilerin sayısı vahşi memelilerden 20 kat daha fazla. Araştırma, kümes hayvanlarının yeryüzündeki tüm kuşların yüzde 70'ini oluşturduğunu gösteriyor. Bu da kuşların sadece yüzde 30'unun vahşi olduğunu ortaya koyuyor. Memelilerde ise durum daha fena. Memelilerin yüzde 60’ını, büyükbaş hayvan ve domuz olmak üzere çiftlik hayvanları oluşturuyor. Vahşi memelilerin oranı ise sadece yüzde 4. Ron Milo, memeli hayvan oranlarının bölgeden bölgeye farklılık gösterdiklerini söylüyor. Örneğin, güneydoğu Asya’da daha fazla domuza rastlanırken, Güney Amerika’da daha fazla inek görülüyor. Fakat Antarktika dışında, dünya geneline baktığımızda her kıtada vahşi memeli hayvanların evcilleştirilmiş memelilerden daha az olduğunu görüyoruz. Yarım milyon filin yaşadığı Afrika’da bile!
Beslenme ve üretim alışkanlıkları değişmek zorunda
Bu değişim sürdürülebilir mi? Çocuklarımıza sağlıklı ve doğal kaynaklar açısından zengin bir dünya bırakabilmek için besin kaynaklarımızı ve bunları üretme yöntemlerimizi değiştirmemiz şart. Bugün uygulanan tarım yöntemleri hem ciddi bir ormansızlaşmaya yol açıyor hem de hayvan nüfusunun hızla azalmasına neden oluyor. İnsanlığın doğru bir yolda ilerleyebilmesi için, kendi dışındaki diğer canlıların hayatlarına da saygı göstermesi gerekiyor. Aksi taktirde onların hayatı ile birlikte kendi hayatını da yok edecek.
İnsan çağı
Yaşanan bu değişimlerin bir sonucu olarak, içinde bulunduğumuz çağa, insan çağı, yani “antroposen” adı veriliyor. Antroposen, insanoğlunun dünyaya olan etkisinin en üst düzeye çıktığı Sanayi Devrimi'nden bugüne olan süreç ve devam edecek bu duruma verilen isim. Bu konu aslında uzun yıllardır jeologlar ve çevreciler arasında tartışılıyor ve şu soru gündeme geliyor: “İnsanlar gezegeni kalıcı olarak değiştirdi mi?” İnsanın dünya üzerindeki etkilerinin hızla artması, diğer türlerde izlenen toplu yok oluşlar, küresel ısınma gibi çok sayıda değişim, İnsan Çağı’nın geri dönülmez biçimde başlamış olduğu fikrini güçlendiriyor.