“İnsanın aklı karışıyor, haklısınız..”
Sağda solda sürekli "çok fenayız, çok kötüyüz" diyenler ile "yok yahu abartmayın" diyenlerin arasında kalınca, etrafa daha dikkatli bakma ihtiyacı duyuyor insan. Gerçekten tam olarak ne durumda olduğumuzu anlamak için ayağıma bir fırsat geldi. Anlatayım:
Hafta sonu uzun bir aradan sonra İstanbul'da kalmayı başarabildim. Herhangi bir konferans ya da toplantı yoktu şans eseri. Önce cuma akşamı yurtdışından gelen misafirler için, şehrin merkezinde bulunan beş yıldızlı bir otelin restoranında yemek davetine katıldım. İntibam şu: Daha önce hınca hınç dolu olan restoran, cuma akşamı yeteri kadar doluydu diyebilirim. Yemekler eskisi gibi değildi, hatta bir özensizlik vardı. Aklımda bir ışık yandı ama, etmem için bir 24 saat geçmesi gerekiyordu.
Cumartesi öğlen yeni çıkan kitabımın AVM'lerde bulunup bulunmadığını keşfe çıktığımda, buralardaki lokantalarda çalışanlara "işler nasıl" diye sorduğumda, "eh işte" cevabı aldım. Fiyatlar yükselince müşterilerin adam başına ödediği miktarla, müşteri sayısı beraberce azalmış.
Akşam, arkadaşlarımıza söz verdiğimiz için bu sefer de Karaköy'deki mütevazı bir lokantada büyük bir grupla yemek yedik. Tabii ki mesele Türkiye ekonomisine geldi. Konuşurken, mekanın doluluğu ve etraftaki diğer restoranların da "iğne atsan yere düşmez" hali dikkatimi çekti. Kuru fasulyeciden kahveciye kadar her mekan doluydu ve dışarı taşmıştı. Ben de arkadaşlarıma dönüp "maden ekonominin ne durumda olduğunu görmek istiyorsunuz, o zaman beni takip edin" dedim.
Önce Tünel'den tarihi metroya binip yukarı çıktık. Adımımızı dışarı atar atmaz çok ciddi bir kalabalıkla karşılaştık. Şöyle diyeyim, Yüksek Kaldırım'dan Sıraselvilere'e, oradan da Cihangir'e kadar yürüdük. Abartmadan söyleyeceğim, yeme-içme mekanlarının tamamı dolmuş ve taşmıştı. Taksim'deki "Islak Hamburgercilerden" ara sokaklardaki kafelere kadar dışarıda sıra olmuş insanlar vardı. Yaş ortalaması ise 18-40 arası diyebilirim.
Keşif harekatı bununla sınırlı kalmadı. Sıraselviler'den taksilere doluştuk ve oradan Nişantaşı'na geldik. Maçka Küçükçiftlik Parkındaki "gençlik konseri" sebebiyle trafik felç olmuştu. Şehrin her yerinden otobüsler gelmiş ve yollara pak etmişti. Gençlere sorduk nerelerden geldiklerini. Beylikdüzü, Fatih, Esenler, Gaziosmanpaşa, Sultanbeyli, Sarıyer, Ataşehir cevaplarını aldık. Bu arada Kocaeli, Sakarya, Edirne vs gibi yakın illerden gelenler de vardı.
“Bazı mekanlara kriz hiç uğramıyor....”
Nişantaşı ise "kriz vs" gibi kelimeleri haksız çıkartırcasına kalabalıktı. "İğne atsan yere düşmez" deyimi sanıyorum en uygun betimleme olur. Her yerde yaş ortalaması yukarıda belirttiğim gibi 18-40 arası. En çok ses gelen Atiye Sokakta ayak üstü bir garsonla sohbet ettim. Öğrendiğime göre 50-150 TL arası değişen kişi başında hesaplar ödeniyormuş. "Kredi kartı da oluyor, nakit de" diye ayrıca açıklama yaptı.
Benimle beraber bu maceraya çıkmış olanların arasında turizmciler de vardı. Yurtdışı tur düzenleyen arkadaşlarıma sorduğumda, "kayak tatilleri geçen yıllardaki gibi rağbet görüyor, daha şimdiden yurtdışındaki rezervasyon haklarımızı doldurduk" dediler. Bana her zaman doğruyu konuştuklarını bildiğim için bir önceki akşam aklıma gelenler iyice pekişti. Bir yandan mekanlardan gelen gürültü, bir yanda trafiğin gürültüsü yürümeye devam ettik.
Küçük ve Orta Ölçekli AVM'lerden içeri girdik. Dükkanlar kapanmamıştı. Ayakkabı-Çanta kategorisindeki mağazalara girip soru sorduk, fiyatları inceledik. Çalışanlar cirolar gerilemese bile adet bazında düşüş olduğunu söylediler. "Kasada % 10 indirim" kampanyasına destek veren çok. Hatta bazı restoranlar da buna katılmış gözüküyor. Ancak herkes maliyetlerden şikayet ediyor. Canlılığın devam etmesi sadece nihai fiyatların düşmesiyle sağlanamayacak gibi. Maliyet tarafında mutlaka bazı düzenlemeler gerekiyor.
Sonunda herkes evlere dağıldı. Bana sordukları sorunun cevabını bulmuş oldular.
Analizimi paylaşayım: Bir darboğaz esnasında önce gelir seviyesinde en üstte olanlar ile en altta olanlar harcamalarını kısıyor. Orta gelir seviyesinde ise fren yapma refleksi oldukça geç geliyor. Anladığım şu ki, ortada bir darboğaz varsa bile henüz harcama potansiyeli yüksek olan 18-40 yaş arası orta gelirli kesime henüz uğramamış. Demek ki, yerel seçimlere kadar reel sektördeki sorunlardan kaynaklanacak bir "ani soğuma" yaşamama ihtimali düşük. Yeme-içme sektörü ve ayakkabı-çanta segmenti bunun için oldukça ciddi bir göstergedir.
Bu canlılıktan istifade ederek beyaz eşyada yeni bir ÖTV veya KDV düzenlemesi yapmak ya da gümrük vergilerini yükseltmek gibi bir hazırlığın olduğunu duyuyorum. Açıkçası bu çok iyi bir fikir değil. "Madem piyasa canlı, o zaman vergi kayıplarını telafi edelim" deniyorsa büyük hata olur. Benden söylemesi.