İnsan önemli değil, çok önemlidir
İnsan kaynakları yönetimi konusunda bir eğitim veriyordum. Sıra, insan kaynakları yönetiminde olmazsa olmaz ilkelere, insan kaynağı yönetiminin “10 emri”ne gelmişti. Her ilkeyi açıkladım. Bir katılımcı “Bir şey soracağım Hocam” dedi. “Bu ilkeler Türkiye’de geçerli mi?” Ben de cevap verdim: “Kendimi benzer bir soruya muhatap olan bir hukuk profesörü kadar kötü hissetmeyeceğim,” dedim. “Evet bu ilkelerin tümüyle uygulandığı kurumlar da var, bir kısmının uygulandığı kurumlar da.”
Neydi bu ilkeler?
Bu yazımda, başarılı bir insan kaynağı için önemli olan 10 ilkenin en önemlisine değineceğim. Bu ilke “İnsan önemli değil, çok önemlidir” ilkesidir. Her şey bu ilkeye imanla başlar. Eğer bir organizasyonun başındaki kişi buna inanmıyorsa, o organizasyonda insan kaynağı yönetiminden söz etmek mümkün değildir. Eğer bir organizasyondaki başarının veya başarısızlığın insana bağlı olduğu, diğer bütün girdilerin ancak yetkin bir insan kaynağı ile anlam bulacağı gerçeği görülmüyorsa, başarılı insan kaynağı yönetimi bir hayaldir.
Ülkemizdeki manzara-i umumiye nedir?
Bu ilkeye iman konusunda maalesef ülkemizde büyük zafiyet vardır. İnsanın önemli olduğu gerçeğini gerek özel, gerek resmi kurumlardaki yöneticiler henüz tam kavramış durumda değildir. Örneğin, eğitim kurumlarına bakınız. Yeni bir eğitim kurumunun açılış törenini göz önüne getiriniz. Bu kurumların açılışında televizyonlarda ne gösterilir? Her birinin elinde tuhafiyeci gibi birer makas, kurdele kesen, sıra sıra bir grup ensesi kalın insan. Sonra okulun tanıtımı için dershaneler, spor tesisleri gösterilir. Ve ne kadar çağdaş bir okul olduğunu göstermek için de laboratuvarlar. Siz bir okulun, eğitim kadrosu öğretmenleri ile, yani insan kaynağı ile övündüğünü gördünüz mü? Çünkü okul sistemindeki en önemli girdinin insan olduğunun farkında değildir yönetim.
Eğitimin temel taşı, öğretmene önem vermeyiz pek. Örneğin, atanma için genç öğretmenleri siyasilerin himmetine teslim ederiz. Kişiye verilen ücret, ona verilen değeri gösterir. Giyimi ve kuşamı ile de öğrencisine örnek olması gereken öğretmene, insan gibi yaşayacak maaş vermeyiz. Halbuki bir zamanlar sormuşlar Mustafa Kemal’e “Paşam, vekil maaşlarını düzenleyeceğiz. Ne kadar verelim?” Paşa cevap vermiş “Öğretmen maaşlarını geçmesin.” Ülke, nereden nereye gelmiştir...
Bunun sonucu nedir? Eğitimimiz, spor salonlarına, dershanelerine, laboratuvarlarına rağmen dünya liginde en altlarda yer alır. Örneğin, OECD’nin son P.I.S.A araştırmasında, 15 yaşındaki çocuklara uyguladığı okuma, fen ve matematik sınavlarında Türkiye 42, 43 ve 44. sıradadır.
Diğer sektörler
Eğitim sektörünü bir örnek olarak verdim. Peki diğer sektörlerde durum nedir? Örneğin devlet, eğitim sektörü dışında da sınıfta kalmıştır. Eğer insanın önemine inanılsa, insanlar yetkinliklerine göre değil de, siyasal görüşüne göre değerlendirilir miydi? Müzisyen bile seçilirken yetenek değil de, torpil çalışır mıydı? Kadın bu kadar dışlanır mıydı?
Hangi kurumlar insana önem veriyor diye merak ederseniz, kurumun başarısına bakınız. Bütün başarılı şirketlerde yetkin bir insan kaynağı vardır. Yetkin bir insan kaynağı olan kurumlarda da başarılı bir insan kaynağı yönetimi bulunur. Başarılı insan kaynağı yönetimi olan şirketler de, başta insanın önemine inanmış şirketlerdir.
Sonuç
İnsanın önemini keşfetmiş kuruluşlar başarılı olacaktır. Buna önem vermeyenler, rekabetin bu denli şiddetli olduğu bir ortamda, yok oluncaya kadar, “vasatistan”ın tozlu topraklarında boşuna debeleneceklerdir.