İnşaat yatırımları ile makine-teçhizat yatırımlarında farklı gelişmeler
Geçen hafta açıklanan büyüme verisinde gözden kaçan bir nokta oldu. Oysa oldukça önemli. Özel yatırım harcamaları 2012’nin ilk çeyreğinden 2013’ün üçüncü çeyreğine kadar bir önceki yıla kıyasla hep düşmüştü. Bu sevimsiz durum 2010’nun ikinci yarısında değişmiş ve özel yatırım harcamalarında artış gözlenmişti. Ancak olumlu gelişme fazla sürmedi; yatırım harcamaları bu yılın her iki çeyreğinde de azaldı.
Hak ettiği önem verilmeyen gelişme, özel yatırım harcamalarının kendisindeki değil bileşimindeki gelişme. İki bileşeni var yatırım harcamalarının: İnşaat harcamaları ile makine ve teçhizat yatırımları.
İnşaat harcamaları bu yılın ilk yarısında geçen yıla göre azalmadı; aksine belirgin bir artış gösterdi. Dolayısıyla, özel yatırım harcamalarındaki düşüş tümüyle makine ve teçhizat yatırımlarındaki düşüşten kaynaklanıyor. Farklı bir ifadeyle, makine ve teçhizat yatırımları bu yılın ilk yarısında keskin biçimde düştü. Orta-uzun vade penceresinden bakıldığında oldukça olumsuz bir gelişme bu. Sonuçta konut ya da AVM yatırımı yaparak üretken kapasitenizi artıramıyorsunuz.
İhracat kapasitenizi de yükseltemiyorsunuz. Elbette altyapı inşaatlarını kastetmiyorum. Bu gelişmenin ekonomi politikası tasarımına yansımaları olabilir ileride. ‘Ekonomi politikasına’ değil de ‘ekonomi politikası tasarımına’. Açayım.
Bir süredir ekonomide inşaat sektörünün ağırlığının sanayinin ağırlığı aleyhine artmasından şikâyet eden ve bu gelişmeye karşı politika önlemleri düşünmek gerektiğini belirten sağduyulu görüşler dile getiriliyor. Bu görüşleri güçlendirecek bir gelişme yukarıda değindiğim gelişme. Bu anlamda ‘ekonomi politikası tasarımına’ yansımaları olması beklenir. Peki, tasarlanan önlemler hayata geçirilebilir mi? Yani, sözünü ettiğim gelişmenin ekonomi politikasına yansıması olabilir mi? Bu soruya olumlu bir yanıt vermek ‘yüksek faiz’ vurgusu çerçevesinde bakıldığında pek de mümkün görünmüyor. Öyle ya, düşük yatırımların nedeni yüksek faizse neden o zaman inşaat yatırımları almış başını gidiyor? Neden sanayi ve inşaat yatırımlarının kârlılıkları bu kadar farklı? Bu soruları herkesin kendisine sormasında yarar var. Özellikle de her olumsuz gelişmenin arkasında faizin yüksekliğini arayanların.
Orta-uzun vade penceresini kapatıp kısa vade penceresini açınca karşımıza başka bir sorun çıkıyor. Genel seçimlere giderken özel tüketim harcamalarının yerinde sayıyor olması açık ki siyaseten istenilir bir gelişme değil. Sorun şu: Özel tüketimi artırmak için gözler Merkez Bankası’na çevrildiği kadar BDDK’ya da çevrilebilir mi? Özel tüketim harcamalarını canlandırmanın ana yolu tüketim kredilerinin artmasını sağlamaktan geçiyor. Elbette kredi faizi de önemli. Ama zaten bir süredir kredi faizleri düşüyor. Kaldı ki Merkez Bankası üzerindeki ‘faiz indir’ baskısı da sürdürülüyor.
Peki, BDDK? BDDK bu açıdan önemli çünkü bu yılın başında yürürlüğe giren kararları, Merkez Bankası’nın faiz artırması ile birleşince, tüketici kredilerinin artış oranı önemli ölçüde düştü. Merkez Bankası, artırdığı faizi bir süredir düşürüyor. BDDK’nın kararları ise hala yürürlükte. Bir süre sonra, tüketici kredilerinin artırılması amacıyla, bu kararların kısmen de olsa geri alınması olasılığı var. Şüphesiz böyle bir gelişme, önemli ölçüde düşmüş olsa da hala oldukça yüksek bir düzeyde olan cari açık açısından olumsuz olur. Ancak, ekonomi geçici bir süreliğine de olsa canlandırılmak isteniyorsa, böyle bir yola başvurulması olasılığı az değil.