İnşaat sektörü 2025’e umutla başlıyor

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI oner.guncavdi@dunya.com

TÜSİAD’ın ülkedeki ekono­mi ve hukuk konusunda ge­lişmeler karşı geçtiğimiz hafta yapmış olduğu açıklamalar TÜ­SİAD ve iktidar arasında sıkın­tı yaratmış durumda. Bu sıkın­tıların benzerleri geçmişte de yaşandı ve bitti. Şimdi bu krizi aklıselim ile çözüme kavuştur­ması tüm kamuoyunun beklen­tisi.

Öte yandan iş dünyasının bir başka bölümü, neredeyse TÜSİ­AD’ın ekonomideki gelişmeler konusundaki eleştirileri hak­lı çıkarırcasına yaşanan ekono­mik gelişmelerden memnun. Geleceğe umutla bakıyor.

Ülkemizde yaşananlara yö­nelik bu değerlendirmelerdeki farklılık, bir bakıma ekonomide son yirmi yıldır yaşanan yapı­sal dönüşümün ve ekonominin giderek daha fazla inşat-tica­ret-ve-hizmet gibi iktisadi faali­yetlere bağımlı hale gelmesinin sonucudur.

Sanayi ve tarımın ikinci plana itiliyor

Sanayinin ve tarımın giderek ikinci plana itilmesinin netice­sinde sanayinin ve tarım sektö­rünün sesinin giderek daha az duyulmasının sonucudur.

Doğal olarak hukuk ve ekono­mik alanlarında yaşananlar do­ğal tabiatları gereği bu iki sektör üzerinde farklı etkilere neden olmaktadır.

Bir yandan küreselleşmiş ve uluslararası değerle­ri sahiplenmiş sana­yi gibi sektörler, diğer yanda ise ulusalcı ve iç pazar gelişmelerine daha duyarlı hizmet-ti­caret-ve-inşaat gibi sektörler…

Kanaatimce bu ser­maye içinde yaşanılan temel kırılmanın kay­nağını oluşturmakta­dır.

Uygulanan ekonomi politika­larının ekonomide yarattığı et­kilerin sonuçlarını da buna göre değerlendirmek gerekiyor.

Örneğin değer kazanmış bir TL, küresel sistemin aktörü ol­muş sanayiyi tarafından daha olumsuz bir şekilde değerlendi­rilirken, daha çok iç pazara da­yalı olan, bu yüzden de “yerellik” özelliği baskın olan hizmet-tica­ret-ve-inşaat faaliyetlerinde iş yapanlar tarafından olumlu ola­rak değerlendirilebilir.

Elbette ekonomik gelişmeler­den birbirinin tersi şeklinde et­kilenen iki grup içindeki iktisa­di aktörlerin ekonomik algıları da ister istemez farklılaşmak­tadır. Bu yüzden sanayicilerin 2025 yılına yönelik karamsar beklentilere sahip olduğu yer­de, özellikle inşaat sektörü ol­mak üzere hizmet-ve-ticaret gi­bi sektörlerdeki beklentilerin daha olumlu olmasında garipse­necek bir durum yok.

Bunların içinde inşaat sektö­ründe son zamanlarda yaşanan gelişmeler ise dikkate değer.

Sektör 2025’den şimdilik umutlu. Dört gözle faiz indiri­minin devamını bekliyor ve ipo­tekli satışlarda ciddi bir artış bekliyor. Bu beklentinin ışığın­da ciddi riskler alarak, önemli miktarda mali kaynak kullanıl­maya başlanmış durumda.

Bu arada ekonomi yönetimi­nin sektörün umutlanmasına katkı yapacak, toplu konut üre­timinin önceliklendirileceği yö­nünde yaptığı açıklalar sektör­deki beklentileri daha da arttır­maktadır.

Ülkenin enflasyonist orta­mında, TL cinsinden maliyet unsurlarındaki artışa oranla da­ha yavaş artan ithal girdi mali­yetleri de konut üretimini cazip kılan bir diğer nedendir.

Bu şekilde inşaat sektörü 2024’deki kayıplarını bu yıl te­lafi edebileceğine inanıyor.

Kısas dönemde böyle bir bek­lentiye evet demek mümkün. Ama bugün yaşadığımız ekono­mik gelişmelerin orta ve uzun dönemde ekonomiyi nasıl bir yapıya dönüştüreceğini bilmek biraz zor.

Yatırımcılar konuta yöneliyor

Ayrıca geçtiğimiz yılın son çey­reğinden itibaren yatırımcıla­rın konuta yöneldiği görülüyor. TL’nin değer kazanması ve istik­rarlı seyri, faizlerin düşüş eğili­mine girmesiyle konut yatırım­cılar için ciddi bir yatırım opsi­yonu oldu. Bu arada KKM’den kopan gerçek kişilerin paraları­nın bir bölümünün de konut ta­lebine gittiği düşünülüyor. Özel­likle Anadolu’da dini ve ahlaki sebeplerle faiz geliri sağlayan fi­nansal araçları talep etmeyen ya­tırımcılarında tekrar konut yatı­rımına yöneldiği tahmin ediliyor.

Şekil 1’deki TCMB verileri de bu yönde gelişmelere işaret ediyor. İnşaat sektöründeki üreticile­rin TCMB’nin faiz indiriminin devam edeceği yönündeki bek­lentileri hâlihazırda satın almış, üretim planlarını da bu beklenti ile uyumlu hale getirilmeye baş­lanmıştır. Geçmişte olduğu gibi konuta yönelik oluşacak ani bir talep patlamasının fiyatları yu­karı çekmesinin önüne geçebil­mek için, sektör şimdiden üretim planlarını yapmış durumda. Üre­timine şimdiden başlanan konut­ların sonbahar aylarında pazara sürülmesi bekleniyor.

Bu yüzden sektördeki birçok üreticinin şim­diden ara mal stokları yapmaya başladığı dikkatlerden kaçmıyor. Malum enflasyonun varlığı üre­ticiyi şimdiden stok yapıp, ciddi mali riskleri yüklenmeye itiyor. Bu nedenle ekonomik büyüme hedefinden vazgeçmeyen bir ik­tidar açısından, tüm eleştirilere rağmen uygulanmaya devam edi­len bu politikaların başarıya ula­şabilmesi için, bu sektörlerdeki girişimcilerin risk algılarını yö­netebilmek önemli.Şu anda sa­nayinin yapı sektörü ayağında bu durum önemli bir canlılık sağlı­yor.

En azından baskılanmış kur­lar sebebiyle ihracatta zorlanan yapı sektörünün bu şekilde nefes almasına olanak sağlanmış du­rumda. Ancak tüm bu iyimserli­ğin sanayinin gerçek sorunlarına çözüm olmasını beklemek doğru olmaz. Sadece sektörün alt bölü­müne aşırı borçlanmadan kaça­bilecekleri sınırlı miktarda bir nakit akımı sağlayacaktır. Türki­ye ekonomisindeki çözüm bekle­yen temel sorun, sanayinin çağın koşullarına uygun yapısal dönü­şümünü sağlayacak yatırımları yapabilecek mali, hukuki ve si­yasi koşulların ülkede olmaması­dır. Bu koşulların mali ayağında oluşan kısıtları ortadan kaldıra­bilmek için düşük faizli birtakım kaynakların TCMB bünyesinde oluşturulduğu biliniyor.

Ancak bu kaynakların gerçekten arzula­nan dönüşümü yapacak şirketle­re mi kullandırıldığı, yoksa siya­si yakınlıklara göre mi verildiği konusunda iş dünyasında şüphe­ler bulunmaktadır. Bu yönde iz­lenecek bir şeffaf bir iletişimin biryandan arzulanan dönüşü­mü gerçekleştirmeyi kolaylaştı­racak, diğer yandan da ekonomi yönetiminin orta ve uzun dönem hedefleri konusunda kamuoyun­da oluşan endişeleri gidermeye katkı yapacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Fahiş fiyat 09 Ocak 2025