İnşaat işinden unicorn çıkmaz demeyin, bakın WeWork var
Yeni teknolojik devrim deyince, benim aklıma hemen yok olacak meslekler geliyordu eskiden. Halbuki ne yaptığımız kadar, nasıl yaptığımız da değişiyor. Ofis kavramının dönüşmeye başladığı yeni bir dönemdeyiz. Ne kadar çok şey değişiyor? Starbucks, nasıl yalnızca kahve satmıyor ve aynı anda müşterilerine içinde yaşayıp çalışabilecekleri ferah mekân sağlıyorsa; 2010 yılında kurulan WeWork (@WeWork) de ofis kavramını benzer bir biçimde dönüştürüyor. WeWork, 2017 yılında, 8 milyar dolar daha ek yatırım aldı ve değeri 20 milyar doları aştı. Gayrimenkul sektöründen de bir unicorn (tek boynuz) çıktı. “Olmaz, inşaat sektöründen tek boynuz çıkmaz!” demeyin diye size bir anlatayım istedim. Gidişata bakınca, öyle ya da böyle, yakında Türkiye’de inşaat sektörünün hem iş yapma biçimini, hem de imajını gözden geçirmek gerekecek gibi geliyor bana. Tam zamanında yani.
Mesleklerin yüzde 30’u, 10 yılda hallaçlara karışacak
Eskiden her bahar mahalleden mutlaka bir hallaç geçerdi. Bizim Bursa Pınarbaşı’ndaki Hamam Sokak’ı ben hala hatırlıyorum. O zamanın yatak teknolojisi şimdiki gibi değildi. Döşeğin içine pamuk ya da yün doldurulurdu. Bir yıl kullanılınca pamuk ya da yünün her teli birbirine iyice yapışır, yılın başında yumuşacık olan yatak sonunda yamyassı olur ve sertleşirdi. Bahar temizliğinde döşeğin kılıfı çıkartılır, pamuk ya da yün önce yıkanır, sonra iyice bir atılır, tel tel birbirinden ayrılırdı. Yatak yeniden dikilir ve yumuşacık olurdu. Hallaç işte bu pamuğu ve yünü atıp, yatağımızı her bahar ilk günkü gibi yumuşacık yapan kişiydi. Hallaç, son derece faydalı bir iş yapardı doğrusu. Kokan yatak kokmaz, sert sert sırtınıza batmaz, yumuşacık olurdu.
Ama gelin görün ki, sonradan hallaç ihtiyacı kalmadı. Yatak teknolojisi değişti, hallaçlara iş kalmadı. Artık yatakları içine pamuk ya da yün doldurarak yapmamaya başladık. Hallaçlık bitti. O son derece faydalı meslek yok oldu. 2030 yılı geldiğinde, meseleyi bilenler mevcut mesleklerin yüzde 30’unun hallaçlara karışacağını söylüyor. Nedir? Bugün etrafta gördüğünüz, severek ya da sevmeyerek, beceriyle ya da beceriksizce yaptığınız işlerin üçte biri, yaklaşık 10 yıl içinde ortadan kalkacak. Neden? Yeni teknolojik devrimden elbette.
“Oğlum, artık kendine bir yazıhane al”
Babam uzun bir süredir bana hep aynı şeyi söylüyor: “Oğlum”, diyor, “Bak artık vakti geliyor, kendine bir yazıhane al.”. Doğrusu ya, ben ne kadar “İşler artık değişti.” desem de o bir yolunu buluyor ve lafı döndürüp dolaştırıp hep aynı noktaya getiriveriyor: “Oğlum, artık kendine bir yazıhane al.” diyor. Yeni teknolojik devrimle birlikte ne yaptığımız kadar, işleri nasıl yaptığımızın da değişmekte olduğunu anlatamadım bir türlü. Halbuki bundan böyle ofisler de öyle babanızın bildiği ofislere benzemiyor. 21. yüzyılda işler, 20. yüzyıldaki gibi olmayacak. Gidişat ortada. Daha bu yüzyılın başında yapmaya başladığım işleri, bu gidişatı daha önceden görebilseydim böyle yapmazdım doğrusu Hep 20. yüzyıldan kalma olmakla alakalı sanırım hatalarımız.
Babam aslında haksız değil elbette. Eskiden, 20. yüzyılda, iş kurmaya başlayan biri önce o işi yapacağı yeri bularak başlardı. Önce kendinize, babamın deyişiyle, bir “yazıhane” ya da ofis alanı bularak başlardınız. İşin sağlamı neydi? Önce “yazıhanenizi satın alırdınız” ve sonra işe başlardınız. Ama artık öyle değil, WeWork ofis kavramını yeniden biçimlendiriyor.
Ne yapıyor bu WeWork?
WeWork, içinde ofislerin olduğu büyük binaları önce kiralıyor, sonra burayı ortak kullanıma uygun, ferah mekânlar şeklinde yeniden düzenleyerek üyelerine çalışma alanı sağlıyor. Toplantı salonuna ihtiyacınız varsa, toplantı salonu. Sürekli ofis istiyorsanız, kapısını kilitleyebileceğiniz bir “yazıhane”. Olmadı açık alanda bir masayı kullanma hakkı. Beğenmediniz, büyükçe bir masada bir sandalye. Üyelikler çeşit çeşit. İmkanlar dolu. İsterseniz meyva suyu ya da kahve. Etrafta bir nevi Starbucks havası. Evden esnek çalışmanın yaygınlaştığı bir ortamda, esnek bir ofis düzenlemesi bir nevi. Müşterilerle Starbucks’ta buluşacağına gel WeWork’te buluş gibi.
WeWork, teknoloji şirketlerinin çalışanlarına sağladığı ferah çalışma ortamını, üye olan herkese sağlıyor. Ofis kavramı değişiyor, dediğim bu işte. 22 ülke, 69 şehir ve yaklaşık 750 binada bu hizmeti veriyor. Ben yalnızca resimlerine baktım ve pek sevdim doğrusu. Nedir işin esası? İşin esası, ofis kavramının tanımının değişmeye başlamasıdır. Bugün, HSBC bankası, General Motors, Microsoft gibi Fortune 500 şirketler, kendi ofislerini kuracakları yerde, WeWork’e üye olmaya başlıyorlarsa, ortada değişeni kabul etmek gerekir. WeWork’e göre üyelerinin yüzde 22’si Fortune 500’den.
Peki, WeWork neden küreselleşiyor?
Doğrusu ya, ben WeWork’ten geçen gün İngiliz Financial Times gazetesindeki haberle haberdar oldum. Buna göre, WeWork artık Güney Doğu Asya’ya doğru açılıyordu. Endonezya, Tayland, Çin için planları vardı. Bu amaçla, ilk kez tahvil ihraç etmeye karar vermişti. Eğer konu, Güney Doğu Asya olmasaydı, haberi ilk anda görmezdim bile doğrusu. Bugünlerde Türkiye’nin vaziyetini, 1997 öncesi Güney Doğu Asya ülkelerine pek benzettiğim için dikkatimi çekti haber.
Neyse? Neden WeWork küreselleşiyor? Müşterileri öyle olduğu için herhalde. Şimdi şöyle düşünün. Seyahat edip bir kaç ülkede iş yapıyorsanız, doğrusu ya, bir kaç şehirdeki WeWork hizmetlerinden de yararlanabilirsiniz. Şirketinizin web sitesine Vaşington, Cakarta, Beijing ve hatta burada olsa Ankara ofislerimiz diye de yazabilirsiniz. Üstelik bunları öyle kocaman “yazıhane” yatırımı yapmadan becerip, doğrudan işinize odaklanabilirsiniz. Dün bakınca, WeWork’e benzeyen, Regus ve Workinton’u gördüm Ankara, İstanbul, İzmir ve hatta Gaziantep ofisleri ile. Bakayım bir fırsat bulunca, onu da anlatırım.
WeWork, REIT benzeri bir işlev üstleniyor inşaat sektöründe
WeWork aslında yaptığı işin niteliği itibariyle, inşaat sektörü açısından gayrimenkul yatırım şirketlerine (Real Estate Investment Trust-REIT)benziyor. REIT’ler inşaat sektörünün bina portföyünü boşaltmasına yardımcı oluyordu. İnşaat şirketi, binayı perakende satmak, işletmek yerine halka açık REIT’lere devrediyor ve binanın o noktadan sonra sahibi bu REIT’in hissedarları oluyordu.
WeWork benzer bir işi, binanın tamamını uzun süreli olarak kiralayarak yapıyor. REIT’lere de değer yaratıyor bir nevi. İhtiyaç, inovasyona yol açıyor. WeWork kiraladığı binayı dönüştürerek, onun üzerine bir değer ekliyor. Onu ferah bir çalışma ortamına dönüştürüyor. İçini döşüyor. Sonra binanın her bir metrekaresini saat saat başka birilerine kullandırıyor. İş modelinin temelinde dönüştürdüğü mekan ve saatlik kiralama, paylaşım var anlayacağınız. Bana önemli bir dönüşüm gibi geldi doğrusu. Uber taksiciliğe ne getirdiyse, BnB pansiyonculuğa ne kattıysa, WeWork’te gayrimenkul yatırım şirketlerine bir değer katıyor, hep paylaşım ekonomisi sayesinde.
Üstelik bütün bu dönüşümü 2010 yılında kurulan, geçen yıl, Peter Thiel’in yapay zekaya dayalı veri analizi şirketi Palantir Technologies ile benzer bir değere ulaşan bir mimari-mühendislik-inşaat sektörü şirketi yapıyor. O da 20 milyar değerinde, bu da öyle sonuçta. İkisi de değer yaratıyor. İkisi de unicorn işte.
Türkiye’de inşaat sektörü bugünlerde üzerinde en çok çalışmamız, bugünden yarınının nasıl olacağını düşünmemiz gereken bir sektör bana sorarsanız. Neden? Türkiye’nin büyüme süreci için önemli. Ama ofis tanımının değiştiği bu yeni çağda, hadisenin bina yapımından öte olduğunu kavramak gerekiyor öncelikle. Umut verici olan şu: İnşaat sektöründen de startup çıkıyor. Değişim her yerde. Kötü olan ise, biz daha inşaat sektöründe dönüşüm ihtiyacının farkında değiliz.
2010 yılında, o sırada, Türkiye’de
WeWork 2010’dan 2017’ye 20 milyar dolarlık bir şirket oldu. Steve Jobs 2007’de iPhone’u bize daha yeni tanıtırken, Apple 100 milyar dolarlık bir şirket bile değildi. 2010’da 200 milyar dolarlık oldu. 2017’de artık 800 milyar dolar piyasa değerine ulaştı. Nedir? Apple’ın piyasa değeri, Türkiye’nin milli geliri kadar oldu. Çok yani.
Peki, 2010’dan 2017’ye Türkiye’de ne değişti? Sahi biz 2010’da ne yapıyorduk mesela? Yargı sistemini “temizlemek” için referandumdaydık, hatırladığım. Kocaman kocaman laflar dinliyorduk. Sonra Yargı “Fetullahçı” oluverdi, yine hatırladığım. 2010’un hatasını 2018’de hala düzeltmeye çalışıyoruz kırıp dökerek. Neyse ben, iyisi mi, rakamlara döneyim: 2007 yılında finansal olmayan şirketlerimizin net döviz pozisyonu milli gelirimizin yüzde 4ü kadardı. Yurtdışı borçları ile yurt dışı varlıkları arasındaki farktan çıkıyor net döviz pozisyonu. Bir nevi yabancı para cinsinden pozisyon açığı. 2010 yılında reel sektördeki şirketlerimizin net döviz pozisyonu milli gelirimizin yüzde 11i olmuştu. 2018 yılı başında, şirketlerimizin yabancı para cinsinden pozisyon açığı milli gelirimizin yüzde 24,5’una ulaştı. Arttı yani. Buna bir de finansal kuruluşların açıklarını eklerseniz, iki katına çıkar. Güney Doğu Asya takıntım biraz bundan bugünlerde.