İnovasyonda süreklilik ve futbol örneği

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

Duayen gazetecilerimizden Selahattin Duman'ın 9 Eylül tarihli Hürriyet gazetesinde futbol ve futbolcularla ilgili bir yazısı vardı. Yazıyı inovasyon açısından da ilginç ve ufuk açıcı bulduğumuzdan değerlendirmek istiyoruz.

Duman'a göre televizyonların, daha doğrusu kameraların devreye girmesiyle futbol dünyasında lig maçları en az 16 kameranın gözetiminde oynanıyor. Futbolcuların herhangi bir hareketinin gözden kaçması mümkün değil. Hatta ağır çekimle mikroskop altında inceleme yapar gibi futbolcuların tüm hareketlerinin en ince ayrıntılarına kadar görülmesi mümkün. Belirli bir pozisyonun durdurularak, pozisyonun gerisine ve ilerisine gidilerek oyundaki her hareket tüm detaylarıyla incelenebiliyor. Bu gözlemi ve incelemeyi istediğiniz kadar tekrarlayabiliyor, çeşitlendirebiliyor, futbolcunun daha önceki benzer veya önemli bulduğunuz başkaca pozisyonlarıyla mukayese edip değerlendirebiliyorsunuz.

Böylece teknik direktörler televizyon görüntüleri üzerinden kendi futbolcularına rakiplerinin tüm hareketlerini en ince ayrıntılarına kadar izlettirip değerlendirebiliyorlar. Oyuncunun kendisi de bu çalışmayı defalarca tekrarlayıp iyice özümseyebiliyor. Sonuçta buna göre gerekli önlemler geliştirilip rakip oyuncuların uyguladıkları yeni hareketlere ve yöntemlere çareler arayıp buluyorlar.
Yeni yöntemler geliştiren bir oyuncu bir süre sonra aynı yöntemleri uygulayarak başarılı olamıyor. Bir oyuncunun uyguladığı yeni yöntem ne kadar ince ve sofistike olursa olsun, er veya geç karşı önlemi muhakkak bulunuyor. Başarılı olabilmesi için daha yeni yol ve yöntemler bulması, yeniliklerini sürdürülebilir kılması gerekiyor. Örneğin yıllardır Barselona'da top koşturan Messi iki yıl önceki hareketlerini artık yapamıyor. Yaparsa başarılı olamıyor. Zira rakipleri Messi'nin bu hareketlerini artık ezbere biliyorlar ve gerekli karşı önlemleri geliştirmiş durumdalar. Dolayısıyla da onu eski yöntemleriyle kolayca durdurup etkisiz hale getirebiliyorlar. Bizde de Galatasaraylı Burak'ın gerek lig maçlarında ve gerekse milli maçlarımızda eskisi gibi kolay gol atamamasının sebebini Sayın Duman bu nedene bağlıyor. Herhalde milli takımımızın geçen hafta 3-0 yenildiği İzlanda maçının skorunu da bu gerçeğe bağlamak gerekiyor. İzlanda Teknik Direktörü'nün ve futbolcularının derslerine çok iyi çalıştıkları anlaşılıyor.

Evet, futbolcunun başarılı olabilmesi için sürekli yeni yollar, yeni yöntemler geliştirmesi; veya daha önce başarılı olduğu yol ve yöntemler geçerliliğini kaybedince, o yol ve yöntemlerde farklılıklara giderek onları yenileştirmesi gerekiyor. Yani inovasyon yanında imovasyon da başarının bir yolu. Bilindiği gibi imovasyon, inovasyon ile imitasyonun birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir kavram. Bir inovasyona dayanan, kökü bir inovasyonda olan yenilik anlamına geliyor. Hakikaten birçok yenilik daha önce gerçekleştirilmiş bir icada, bir keşfe dayanıyor. Bu icat ve keşiflerde gerçekleştirilen farklılaştırmalarla ortaya çıkıyor.

Yol ve yöntemlerini sürekli yenileyebilen, onları farklılaştırarak sürdürebilen oyuncuların başarıları devam ediyor. Başarabildikleri sürece zirvede oynuyorlar. Eğer bunu başaramazlarsa onların yerini daha yeni yöntemler geliştiren yeni oyuncular alıyor. Zirveye onlar geçiyor ve hayat böylece sürüp gidiyor. Kendilerini yenileyemeyenlerin kendileri yenilenecekler. Sonuçta, globalizasyonun yaygın söylemiyle, "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!"

Yukarıda futbolcular için söylenenler ekonomide işletmeler için geçerli. Kendisini yenileyemeyen işletmelerin kendilerinin yenilenmesi, yerlerini başka işletmelere bırakmaları kaçınılmaz oluyor. Geçmiş yıllara baktığımızda, dönemlerinin anlı şanlı şirketlerinin artık adları bile duyulmuyor. 20-25 yaşlarında olanlar için bir Grundig, bir Blaupunkt, bir PanAm adları hiçbir şey ifade etmiyor. Hiç yenilik yapmayıp yüzlerce yıl yaşamını sürdürebilen işletmeler ise bu başarılarını (!) genellikle hiç büyümeden oldukları yerde kalmaya borçlu oluyorlar. Bizim övündüğümüz asırlık şirketlerimizin çoğunda olduğu gibi. Böylesi bir asırlık şirket olma özelliği başarı değil başarısızlık olarak değerlendirilmeli.

İnovasyonda ve imovasyonda sürekliliğin sağlanması işletmeler için kaçınılmaz bir başarı şartı. Bu durum global rekabet ortamında daha da büyük bir önem kazanmış durumda. Başarılı bir yeniliğe imza atan işletmenin geliştirdiği ürünün veya yöntemin ilk izleyicileri ve ilk müşterileri rakipleri ile o alana girmeyi bekleyen yeni işletmeler oluyor. Futbolcunun yeni taktiklerinin en ince ayrıntılarına kadar incelendiği gibi, o işletmenin inovasyonu da rakipleri tarafından ezberlenip taklit edilebiliyor. Hatta inovasyon yoluyla, daha da etkili yenilikler ortaya koyarak ilk inovasyon sahibi işletmenin önüne geçilebiliyor. Patent haklarıyla sağlanan korumaların ve engellerin aşılması bir süre sonra mümkün oluyor. Sonuçta, yeniliklerin simgesi olan anlı şanlı şirketlerin yerini bir süre sonra başka şirketler alıyor. 10-15 yılda gerçekleştirilen yeniliklerin sefası 2-3 yılda, hatta bazen aylarla sonlanabiliyor. Bu yarış katma değeri yüksek inovasyonlarda daha da hızlı ve şaşırtıcı olabiliyor. Akıllı telefon sektöründe birkaç yıl öncesinin lider firması Nokia'nın pazar payı bugün yüzde 5-6 seviyelerine inerken, bir Güney Kore firması olan Samsung, inovasyon kabesi olarak tanımlanan Silikon Vadisi'nin simge ismi Apple'ı da geçerek pazar payını yüzde 35'lere kadar tırmandırıyor. Birkaç yıl öncesinin yenilikleriyle sektörün önde gelen bir firması olan Blackberry ise bugün yaşam mücadelesi veriyor.

İnovasyonda farklılaştırma aynı veya yakın sektörlerde, pazarlarda ve yöntemlerde olabileceği gibi yepyeni alanlarda da olabiliyor. Bir analoji yapmak gerekirse, insan bıçağı ameliyat yapmak için icat etmedi. Ama bugün bıçakla ameliyat yapılıyor ve katma değeri en yüksek bıçaklar da ameliyat bıçakları.

Evet yeniliklerde inovasyon yanında imovasyon imkanları da unutulmamalı. Farklılaştırmaların nerelere kadar gideceği hiç belli olmuyor. Tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok. Ama bir kez icat edilen tekerlekteki farklılaştırmaların nereden nerelere kadar uzandığı bu gerçeğin en güzel örneği. İlk tekerlek M.Ö. 3000'li yıllarda icat edildi. O sayede gerçekleştirilen atlı arabalar ise 2000'li yıllarda. İlk bisikletin 1890 yılında, ilk arabanın 1893 ve ilk uçağın da 1903 yılında gerçekleştirildiğini hatırlayalım. Hepsinin de tekerlekleri var ve onlarsız olmuyor. Bu gelişmenin en ilginç örneği ise bunlardan yıllarca sonra, daha 1970'li yıllarda ortaya çıkan tekerlekli bavul fikri. Artık günümüzde tekerleksiz bir bavul düşünülemiyor bile. Aynen bisiklet, araba ve uçak gibi. Bu örnekte olduğu gibi küçük dokunuşlarla sağlanan farklılaştırmalarla bile bir inovasyonda hem sürekliliğin ve hem de yepyeni başarı alanlarının gerçekleştirilmesi mümkün oluyor. Kısaca yeniliklerin sonu gelmiyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017