İnovasyon ve girişimcilik
Önceki hafta Türkiye’de inovasyon haftası kutlandı. İstanbul’da, Başbakanımızın da katıldığı, TİM’in önderliğinde ve TEB, Arçelik, Brisa, THY gibi seçkin kuruluşlarımızın işbirliğinde başarılı bir etkinlik gerçekleştirildi. Bilgi toplumunun küresel rekabet ortamında ekonomik başarı sağlamanın çok etkili bir yolu olan inovasyon konusu toplumumuzun gündemine getirildi. Çağımızın önemli bir paradigması, başta gençlerimiz olmak üzere tüm halkımızın dikkatine ve ilgisine sunuldu.
Bilindiği üzere inovasyon, ticarileştirilebilen yenilikler anlamına geliyor. İnovasyon sonucunda bir ekonomik değerin ortaya çıkması, bir katma değer yaratılması gerekiyor. Yaratılan katma değer ne kadar yüksekse inovasyon o kadar makbul, o kadar değerlidir.
Katma değeri yüksek yenilikler çokça bir Ar-Ge, bir icat veya keşif gerektiriyor. Fakat bunların hiçbirini gerektirmeyen, başkalarının göremediği gözlerin yakaladığı yenilikler de mümkün.
Yukarıda belirtildiği üzere inovasyonun yenilik boyutu çokça bir Ar-Ge gerektiriyor. İcatlar ve keşifler gerektiriyor. Fakat inovasyonun bunlar yanında en az onlar kadar önemli olan girişimcilik boyutu da var. Yeniliğin ticarileştirilebilmesinde, yüksek katma değer yaratılmasında girişimci çok önemli bir rol oynuyor. Ar-Ge’ye ekonomik değer kazandırmada, girişimci başrolü oynuyor. Bu anlamda Amerika kıtasını keşfeden Kristof Colomb aynı zamanda bir girişimcidir de (hem de ortaya çıkardığı katma değeri ile dünyanın en büyük girişimcisidir!). Buna karşılık Antarktika kıtasını keşfeden Fabian Gottlieb von Bellinghausen (Estonyalı Rus kaşif) ile Güney Kutbu ve Kuzey Kutbu ile Antarktika kıtasında önemli keşiflerde bulunan James Clark Ross’u (Britanyalı deniz subayı) girişimci olarak değil, bir kaşif olarak nitelendirebiliriz. Ama yarın bu keşiflerin de yepyeni enerji kaynakları ve çeşitli maden rezervleri, hatta şimdiden tahmin bile edemeyeceğimiz yepyeni olanaklar sunarak inovasyona dönüşmesi mümkün olabilir. Alternatif akımın, iyonosfer çalışmaları ile radar ve tribünlerin, radyo frekans alternatörünün, otomobillerdeki ateşleme sisteminin ve daha birçok icadın mucidi olan Nicola Tesla (1856-1943) bir Ar-Ge’cidir, ama girişimci değildir. Ama çok büyük bir Ar-Ge’ci, çok büyük bir mucittir. O’nu yanında çalıştıran ve O’nun icatlarını piyasalaştırmayı da başaran Thomas Edison, mucitliği yanında aynı zamanda bir girişimcidir de. Ar-Ge’cilikle, icatçılıkla veya keşifçilikle girişimciliğin aynı insanda bütünleşmesi çok ender görülen istisnai bir durumdur. Dolayısıyla Ar-Ge’cinin, icatçının ve keşifçinin yeniliklerinin inovasyona dönüştürülebilmesi, bunlara ekonomik değer kazandırılabilmesi için girişimci ile işbirliğine ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak inovasyonun Ar-Ge’ye, icatlara, keşiflere büyük ihtiyacı var. Zira yüksek katma değerli inovasyon yaratmanın yolu çokça buralardan geçiyor. İcatlar Ar-Ge’siz olmuyor günümüzde. Fakat inovasyonun girişimcilik yönü ihmal edilmemelidir. Hatta kanaatimizce inovasyonun Ar-Ge ve icatlar yanında ikinci boyutu olan girişimcilik bu sinerjik işbirliğinde daha ağır basan taraf konumunda.
Ar-Ge’siz ve icatsız bir inovasyon olur; ama girişimcisiz bir inovasyon olmaz. Unutmayalım, Ar-Ge’ciyi ithal edebiliriz. Dünyanın önde gelen teknoloji ve Ar-Ge ağırlıklı üniversiteleri ile ilişki kurabiliriz. Ama girişimci ithal etmek imkansız olmasa da çok zordur. Genç ve sağlıklı nüfus yapımızın bize sunduğu girişimcilik potansiyeline en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını bulmalıyız. Girişimcilerimiz ne kadar inovatif olabilirlerse, ne kadar yüksek katma değerli inovasyonlara imza atabilirlerse, refah yarışındaki yerimiz o kadar ön sıralarda olacaktır. Aşağıda, bir Toshiba yetkilisinin sözlerindeki özgüvene ve iddiaya sahip girişimcilerimiz arttıkça bu hedefe ulaşmamız daha da yakın bir gelecekte gerçek olacaktır: “Biz doktorların neye ihtiyaç duyduklarını bize söylemelerini beklemiyoruz. Onlar bize sadece sorunlarının neler olduğunu söylesinler yeter. Biz o sorunlara kendilerinin bile hayal edemeyecekleri çözümlerle karşılarına çıkarız.” (Dünya Gazetesi, 14 Kasım 1989).
Yalnız unutmayalım; bu sözleri bundan 24 yıl önce Japonlar söylüyordu. Bugün artık gelişmiş ülkelerden başka Çinlilerden Brezilyalılara kadar dünyanın dört bir yanında aynı söylem dile getiriliyor. Dünyamız tüm ülkeleri, şehirleri, işletmeleri ve hatta bireyleri ile yüksek katma değerli inovasyonların peşinde. Adeta küresel rekabet, inovasyon rekabetine dönüşmüş durumda. Yarış oldukça çetin geçiyor. Kısaca işimiz kolay değil. Ama imkansız da değil. Yeter ki en ileri ve etkin eğitim imkanlarını sağlayarak, Ar-Ge ortamlarını oluşturarak ve girişimcilik ekosistemi sunarak gençlerimizi harekete geçirelim. Onlara şevk ve heyecan verelim.