İnovasyon fıkraları(2)
2014 yılında kaleme aldığımız bu son köşe yazımızı yine inovasyon fıkralarına ayırıyoruz.
Rodin'in “Düşünen Adam” heykelini Batı ülkelerinde genellikle bir kütüphanenin önünde veya bir üniversite kampüsünde görürüz. Ülkemizde ise bu meşhur heykelin nerede olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizde, düşünen yaratıcı insanlar çokça “o delinin biridir!” diye algılandığı için, bu durumu yadırgamamak gerekiyor. Zira genellikle “o delinin biridir” algılamasının içinde, takdir ve hayranlık duyguları ile o kişinin zekasına olan güven de saklıdır.
Bu nedenle bugünkü ilk inovasyon fıkramız da bir deli fıkrası olacak.
1) Tıka basa yüklü bir kamyon yoldaki üst köprünün altından geçememiş. Kamyonun üzerindeki yük köprü yüksekliğini sadece 3-4 santimetre aştığı için şöför aşağı inmiş, ne yapacağını şaşkın şaşkın düşünüyormuş. Kamyonun yükünü boşaltıp yeniden yüklemekten başkaca bir çare de aklına gelmiyormuş. Her tarafını ter basmış sıkıntıdan. Ara sıra ellerini havaya kaldırıp, “of of!” diyerek sıkıntısını dışa vurmaktan da kendisini alamıyormuş.
Köprünün hemen yanıbaşındaki akıl hastanesinin penceresinden bu tabloyu merakla seyretmekte olan bir hasta merakla seslenmiş şöföre: “Ne oldu? Sorunun ne!”
Sıkıntıdan kıvranmakta olan şöför hastanın bu sorusunu biraz da kızarak umursamaz bir şekilde cevaplandırmış: “Git işine be! İşim zati başımdan aşkın; bir de delilerle uğraşacak vaktim yok benim!”
Hasta şöförün bu tepkisine karşı yine de kendi çözüm yolunu söylemeden edememiş: “Biliyorum, kamyonun yükünü bu sıcakta nasıl boşaltıp yükleyeceğinin derdindesin! Ama merak etme, hiç gerek yok buna! Kamyonun lastiklerindeki havayı boşaltırsan köprünün altından kolayca geçersin. Köprüyü 10-15 metre geçince de kamyonu yolun kenarına parkedip, tekrar şişirirsin lastikleri! Yoluna da devam edersin”
Şöförün bu çözüm yolu aklına yatmış. Yukarıdaki hastanın dediğini aynen yapmış. Köprünün altından geçince kamyonu durdurup lastiklerini tekrar şişirmiş. Yoluna devam etmeden önce hastahanenin penceresinden hala kendisini seyretmekte olan hastaya teşekkür etmeyi ihmal etmemiş: “Sağol, bu sıcakta beni bir dertten kurtardın” demiş. Ama şaşırdım doğrusu! Bir delinin bana yol gösterip derdime çare olacağına dünyada inanmazdım!”
Hasta hemen cevap vermiş: “Ben deliyim; aptal değilim!”
Sonuç: Aynı soruna hep aynı yoldan giderek çözüm arayanlara Freud'un dediği gibi deli mi demeli, yoksa aptal mı?
2) İkinci inovasyon fıkramız bir deli fıkrası değil ama yine bir akıl hastahanesinde geçiyor.
Bir akıl hastahanesinde hazırladığı programı tamamlayan bir TV'ci, desteklerinden dolayı teşekkürlerini sunmak üzere başhekimin makamına gider. Biraz hoşbeşten sonra başhekime merakla sorar: “Bir hasta adayını hastahanenize yatırıp yatırmayacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?”
Başhekim bu konuda uyguladıkları yöntemi şöyle açıklar: “Hastayı banyo odasına götürüyoruz ve küveti su ile dolduruyoruz. Sonra da hastaya bir kova, bir tas ve bir de kahve fincanı verip küvetteki suyu boşaltmasını istiyoruz. “
Başhekim sözünü tamamlamadan hemen heyecanla atılmış TV'ci: Ama ne kadar da pratik bir yol bulmuşsunuz. Tabii kova dururken küveti tas veya kahve fincanı ile boşaltmaya kalkan adayı hemen hastahaneye yatırmaya karar veriyorsunuz!”
Arkasından da bilgiç bilgiç eklemiş esprisini: “Tabii, şayet küveti kave fincanı ile boşaltmaya kalkarsa doğru zırdeliler koğuşuna yatırıyorsunuzdur!”
Başhekim, “hayır, hayır” diyerek sakin bir şekilde açıklamış uyguladıkları yöntemi: “Şayet suyu küvetin tıpasını çekip boşaltamıyorsa, kendisini hastahanemizde misafir ediyoruz!”
Sonuç: Unutmayın! Çözüm sadece size sunulan alternatifler değildir.
Sadece görüp işittiklerinizle sınırlandırmayın çözüm yollarını.
Bazen çözüm gözler kapatılarak aranmalıdır. Zira keşif yolculuğu yeni manzaralar aramakla değil, yeni gözlere sahip olarak gerçekleşir.
3) Bugünkü sonuncu inovasyon fıkramız da, iki hafta önce ilk fıkramız olan genetik kongresinde sunulan hamamböceği ile karpuz genlerinin birleştirilmesi fıkrasından sonra, ikinci Yahudi inovasyonu olsun.
Sovyetler Birliği zamanında bir Rus Yahudisi, zor da olsa, İsrail'e göç için yetkili makamlardan izin almayı başarır. Ülkeyi terk ederken gümrük görevlisi bavulundaki elbiselerinin arasındaki Lenin büstünü farkeder ve merakla sorar: Söyle bakalım! Bu nedir?”
Yahudi bu soruyu, kendisini olabildiğince heyecanlandırarak, “Yoldaş, bu nedir diye soramazsınız elinizdeki bu büste!” diyerek cevaplandırır. “Ancak, 'bu kimdir?' diye sorabilirsiniz!” diye devam eder yine heyecanını olabildiğince sürdürerek.
Gümrük memurlarının cevabını beklemeden devam eder konuşmasına: “Bu Lenin'dir. Sadece Sovyet halkına değil tüm dünya emekçilerine umutlar ve mutluluklar getiren büyük liderimizdir o!”
Gümrük memurları bu heyecanlı konuşmasından sonra, “tamam yoldaş, yolun açık olsun!” diyerek uğurlarlar onu.
Rus Yahudisi 5-6 saatlik bir yolculuktan sonra bu kez Tel Aviv Hava Limanı gümrüğündedir. İsrail gümrük memurları da bagaj kontrolünde Lenin büstünü farkederler ve sorarlar: “Bu nedir?”
Yeni vatanına gelmiş olmanın sevinciyle yine heyecanla cevaplandırır kahramanımız bu soruyu: “Bu nedir diye değil, 'bu kimdir' diye sormanız gerekirdi!” Ve yine İsrail gümrük memurlarının cevabını beklemeden sürdürür konuşmasını: “Bu Lenin'dir Beyler! İşte ben bu cani, bu diktatör yüzünden dedelerimden beri yaşadığımız toprakları bırakıp bu yeni vatanıma göç etmeyi göze aldım. Bu büüstü yanıma alıp geldim ki, her gün karşısına geçip lanetler yağdırayım diye!”
İsrail gümrükçüleri de başkaca bir soru sormayıp sevgiyle karşılarlar onu: “İşlemleriniz tamam efendim, yeni vatanınıza hoşgeldiniz!”
Artık İsrail vatandaşıdır. Tel Aviv'e yerleşir ve gelişini kutlamak üzere akrabalarını evine yemeğe davet eder. Yenilir içilir, şarkılar söylenir. Ortamdan sıkılıp etrafta dolaşmakta olan küçük yeğeni şöminenin üzerindeki büstünü görür ve merakla sorar amcasına: “Bu nedir?”
Yeni İsrail vatandaşı yine heyecanla cevaplandırır yeğeninin bu sorusunu: “Bu nedir? diye değil, 'bu kimdir?' diye sormalısın! Bu 24 ayar 10 kg altını vergisiz, gümrüksüz buraya getirmenin aracıdır!”
Sonuç: İyi bir işadamı parayı, imanı ve bilgiyi iyi yönetebilen kişidir denir. Herhalde bunların içinde en önemlisi insanları iyi yönetebilmek! Onun da binbir türlü yolu var!
Not: Ama biz yine tekrar etmeyi unutmayalım: Katmadeğer yaratmayan, hukuka uymayan ve etik olmayan yenilikler ve buluşlar inovasyon değildir.