İnkarcılık ve fırsatçılıktan vazgeçelim
Bilmiyorum başka hangi toplum bir asra yaklaşan mazide kalmış olayları güncel siyasetin odak noktasına oturtur, bugünün kavgalarını uzaklaşan geçmişin meseleleri üzerinden yapar. Maalesef, dostların üzülerek, düşmanların sevinerek izlediği bir kavganın içine yuvarlanmış bulunuyoruz.
1930'lu yılların ikinci yarısında Dersim'de olanlara baktığınız zaman söylenecek şey, bunların tekrar yaşanmaması için düşünmemiz, ders çıkarmamız ve tedbir almamız gerektiğidir. Yaşananlardan derin bir üzüntü duymamız, bunu ifade etmemiz, mağdur olanlardan özür dilememiz yapılacaklar için bir başlangıç noktasıdır.
Şimdi olanlara bakalım. Ana muhalefet partisinden Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün bir gazete mülakatında Dersim olaylarına değiniyor ve binlerce kişinin ölmesi ile sonuçlanan harekattan CHP'nin sorumlu olduğunu, Atatürk'ün de durumdan haberdar olduğunu ileri sürüyor. Bu beyanların yanlış olduğunu ileri süremeyiz.
Dönem tek parti dönemidir, iktidarda CHP vardır. Atatürk Cumhurbaşkanıdır. Dersim'de cumhuriyet hükümetlerinin egemenliğini tam yerleştirememiş olmasından rahatsızlık duyulmaktadır. Hükümet 1935 yılından beri burada otoritesini nasıl tesis edeceğine ilişkin çareler aramakta, planlar yapmaktadır. Son aşamada itaatin sivil halkı da kapsayan bir askeri harekatla sağlanmasına gidilmiştir. Ağır kayıplar söz konusudur.
Herhalde en doğrusu, bu olayları o günün koşulları içinde tahlil etmek, anlamlandırmak; günümüze kadar uzanan sorunlar varsa onları gidermeğe çalışmaktır. Ama öyle olmuyor. Bir milletvekilinin açıklamaları karşısında partinin genel başkana muhalefetle ünlenen, eski yönetim yanlısı dokuz milletvekili basın toplantısı düzenleyerek bu milletvekilinin partinin geçmişini eleştirmesini kabul etmediklerini duyuruyorlar. Genel başkanın sessiz kalmasına itiraz ediyorlar. Partinin tarihi bir parti olduğunu vurguluyorlar.
Bunun ötesinde tam ne istediklerini ben anlayabilmiş değilim fakat belli ki konunun konuşulmasını, partilerinin sorumlu tutulmasını istemiyorlar. Olayı görmezlikten gelmekle inkar etmek arasında gidip geliyorlar. Muhalifi oldukları genel başkana karşı çıkmanın, onu zora sokmanın cazibesine kapılmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. Tavırları samimi bir rahatsızlıktan kaynaklansaydı, parti içi olağan kanallardan giderek izinsiz demeç veren arkadaşlarının sözlerine üzüldüklerini, bunun engellenmesinin gerektiğini ama partinin Dersim konusundaki tutumunun belirlenmesini isteyebilirlerdi.
Sınırlı bir bilgi temelinden yola çıkarak genellemeler yapmaya ve sonuçlara varmaya, uzun vadeli sonuçlarını hesap etmeden anlık siyasi fayda sağlamaya yatkın olan başbakanımız için, ortaya çıkan durum muhalefeti sıkıştırmak için bulunmaz bir fırsat oluşturdu. CHP'nin hiç değişmeyen, halka zulmeden bir parti olduğu temasını bir defa daha işleyerek, Dersimli'den özür diledi, gündeme hakim olmayı başardı.
Türkiye güçlendikçe, özgüveni arttıkça, geçmişindeki tatsız olayları ele almakta, eleştirmekte daha cesur olacaktır. Geçmişi yeniden değerlendirmek, bazı konularda o günün koşullarında açıklanabilen ama üzücü olayları tahribatını gidermek toplumsal barışımızı güçlendirecektir. Bu olayları güncel siyasete malzeme yapmak ise bizi tam tersi bir sonuca götürür. Bir yanda inkarcılık, diğer yanda fırsatçılık yapılması, iç barışımızı tehdit eder. Maalesef yapılan budur.