İndirimli KDV oranına tabi mal satışlarında alınacak iadelere ilişkin KD
Bilindiği üzere; çoğunluğunu temel gıda maddelerinin oluşturduğu bazı malların teslimlerinde %18 normal katma değer vergisi oranı yerine %1 veya %8 oranı uygulanmaktadır.
Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 29/2'nci maddesi hükmü uyarınca, Bakanlar Kurulu'nca vergi oranları indirilmiş teslim ve hizmetler nedeniyle yüklenilen ve teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirim yolu ile giderilemeyen KDV tutarının Bakanlar Kurulu'nca her yıl belirlenen tutarı aşan kısmı yılı içinde mahsuben, yılı içinde mahsuben iade edilemeyen kısmı ise izleyen yılda nakden veya mahsuben iade edilmektedir.
İndirimli orana tabi işlemlerde iade uygulamasının ne şekilde yapılacağına ilişkin olarak hazırlanan KDV Tebliğ Taslağı'nda yer alan konulardan, temel olarak aşağıdaki 2 esas üzerinde, gerek mükelleflerin gerekse bu işlemlerin takibi açısından idarenin çok büyük sıkıntılara uğraması kaçınılmaz görünmektedir. Anılan Tebliğ Taslağında şunlar öngörülmektedir:
1- Daha önce vergi dairelerine tamim olarak gönderilen yazıda belirtilen şekilde, "indirimli orana tabi teslimlerden sonra ortaya çıkan ciro primi, kur farkı, vade farkı, faiz vb giderlerle ihracatçı firmaya ödenen komisyon giderlerine ilişkin olarak ödenen KDV'lerin iade hesabına dahi edilemeyeceği",
2- KDV Kanunu'nun 29/2'nci maddesi kapsamında ortaya çıkan bir iade işlemi sonuçlandırıldıktan sonra, KDV iadesini ortaya çıkaran işlemden vazgeçilmesi veya satılan malların bir kısmının geri gelmesi durumunda,
a) Malların iade edildiği vergilendirme döneminde, iade edilen malla ilgili olarak, mükellefin vergi dairesine yazılı olarak müracaat edip, daha önce iadesini aldığı tutarı gecikme faizi ve vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın iade etmesi,
b) Mükellefin malların iade edildiği dönemde düzeltme işlemini yapmaması halinde; indirimli orana tabi işlem nedeniyle iade edilen KDV'nin, malların iade edildiği dönemden düzeltmenin yapıldığı veya bu durumun tespit edildiği döneme kadar gecikme faizi uygulanarak, vergi ziyaı cezası ile birlikte mükelleften aranması,
c) İade edilen malların, iadenin gerçekleştiği vergilendirme döneminde yeniden satışa konu edilmesi halinde, satış daha düşük fiyattan gerçekleşmişse (iade tutarı artacağından) mahsup işlemi yapılarak aradaki farkın, iadeye konu edilebilmesi, satış daha yüksek fiyattan gerçekleşmişse (iade tutarı azalacağından) mahsup işlemi yapılarak aradaki farkın mükelleften tahsil edilmesi,
d) İade edilen malların daha sonraki bir vergilendirme döneminde satışa konu edilmesi halinde, daha önce iade edilen tutarın (a) veya (b) bölümündeki açıklamalara göre mükelleften tahsil edilmesi,
e) Malların indirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği yılı izleyen yıl içerisinde iade edilmesi durumunda, mükellefe iade edilen tutarın, işlemin gerçekleştiği yıl içerisinde mahsuben iade alınıp alınmadığı hususu da göz önünde bulundurularak;
- izleyen yıl içerisinde iade talebinde bulunulmuş ancak henüz iade gerçekleşmemişse, iadesi talep edilen tutardan düşülmek suretiyle vergi dairesince tahsil edilmesi,
- izleyen yıl içerisinde iade gerçekleşmiş ya da iade talebinde bulunulmamışsa (a) veya (b) bölümlerindeki açıklamalara göre hareket edilmesi,
f) İade edilen malların bir daha satışa konu olmayacak şekilde zayi olması halinde, daha önce iade edilen tutarın, (a) veya (b) bölümüne göre mükelleften tahsil edilmesi ve KDV Kanunu'nun 30/c maddesi uyarınca zayi olan mallar nedeniyle yüklenilen vergilerin indirim konusu yapılması mümkün bulunmadığından, daha önce indirim hesaplarına alınan tutarların indirim hesaplarından çıkarılması.
Yukarıda belirtilen konulardan 1'inci maddede belirtilen ciro primleri vb. giderler ile ilgili ayrıntılı açıklamalarımız 6 Ocak 2011 tarihli DÜNYA Gazetesi'nde yayımlanan makalemizde de ele alınmıştı. Anılan yazımızda ayrıntılı olarak ve örneklerle açıklandığı üzere;
- İlk bakışta, indirimli orana tabi malın tesliminden sonra ortaya çıkacak, yukarıda belirtilen türdeki giderler için satıcı tarafından ödenen KDV tutarlarının iade konusu yapılmaması mantıklı gibi görünse de anılan giderlerin büyük bir bölümünün, teslim işlemi gerçekleştikten sonra da ortaya çıksa, satış bedelinin düzeltilmesine yönelik işlemler niteliğinde olduğu, bu anlamda da yapılan satışla bağlantısının olmadığını kabul etmenin doğru olmadığı.
- satış işleminin gerçekleştiği dönemden sonra, bu satış için uygulanacak iskonto ile aynı orandaki iskontonun satış esnasında uygulanması arasında satıcı üzerinde kalacak vergi yükü açısından farklı sonuçlar doğduğu,
- özellikle, dönem sonlarında ciroya bağlı olarak alıcılar tarafından satıcıya düzenlenen primlerin anılan işlemle bağlantısının olmadığı ve bunların alıcı tarafından satıcıya verilen hizmetin bedeli olduğu kabul edilse bile, bu hizmetler satıcı için satış pazarlama, dağıtım masrafı niteliğini taşıdığından, o dönemde indirimli oranda KDV'ye tabi mal teslimi varsa, anılan malların yüklenim hesabında genel idare giderleri payı olarak yer almasının bugüne kadar yayımlanmış olan konu ile ilgili Tebliğ düzenlemelerine uygun olduğu
gerekçeleri dikkate alındığında, bu şekildeki ciro primleri vb. faturalarda yer alan katma değer vergilerinin iadesine müsaade edilmelidir.
Keza, yukarıda 2'nci maddede belirtilen, indirimli oranda satışı yapılan malların o ay içinde değil de daha sonraki aylarda ya da yıllarda satıcıya iade edilmesi halinde, geriye dönük düzeltme işlemi yapılmasından vazgeçilmeli ve bu şekilde geri gelen mallar, iade edilecek vergi tutarı ile ilişkilendirilmeksizin, geri geldiği dönemde yapılmış bir mal alımı gibi değerlendirilmelidir. Aksi takdirde, misli mal olarak nitelendirilebilecek ürünlerde (gıda maddeleri gibi), geri gelen bu malların hangi dönemde yapılmış satışlara ilişkin olarak yapıldığının ve bunlardan ne kadarının iadesinin talep edildiğinin belirlenmesi çok zor olacak, üstelik bunlarla ilgili olarak daha önce verilmiş beyannamelerin düzeltilmesi gerek mükellef açısından gerekse vergi dairesi açısından içinden çıkılması imkansız karışıklıklara yol açacaktır. Vergilemede esas olan prensiplerden birinin de "vergilemede kolaylık" olduğu hatırlanırsa, tebliğ taslağındaki bu düzenlemelerin vergide kolaylık getirmediği, aksine, bir nevi angarya olarak adlandırılabilecek zorluklar doğuracağı açıktır.
Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 39'uncu maddesinde; vergilendirme döneminin, faaliyet gösterilen takvim yılının üçer aylık dönemleri olduğu, ancak. Maliye Bakanlığı'nın üçer aylık vergilendirme dönemi yerine birer aylık vergilendirme dönemi tespit etmeye yetkili olduğu hükme bağlanmış olup, Maliye Bakanlığı bu yetkisini kullanarak vergilendirme dönemini genel olarak bir ay olarak belirlemiştir. Öte yandan, indirimli orana tabi mal teslimi ve hizmet ifalarında iadeyi belirleyen KDVK'nın 29/2'nci maddesinde; bu tür mal teslimi veya hizmet ifalarının gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen vergilerin iadesi öngörülmüştür. Gerek anılan maddede gerekse Kanununun diğer maddelerinde, daha sonra satıcıya iade edilen mallar için, bu malların satıcı tarafından tesliminin gerçekleştiği vergilendirme dönemine dönülüp, o dönem için düzeltme işlemi yapılacağı hüküm altına alınmamıştır. Aksine, anılan kanununun 35'inci maddesinde; "malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hallerde, bu işlemlere ilişkin vergilerin değişikliğin vuku bulduğu dönem içinde düzeltileceği" hükme bağlanmıştır. Kanun koyucu, maddeden görüleceği üzere, "vergilemede kolaylık ve basitlik" prensiplerine uygun olarak kanuni düzenleme yapmıştır. Bu prensiplere uyulmadığı takdirde, teslim edilmiş bir malın 5 yıl sonra bile iadesi söz konusu olsa, 5 yıl geriye dönülüp beyannamelerin düzeltilmesi ve alınmış olan katma değer vergisi iadelerinin vergi dairesine iade edilmesi istenir hale gelecektir. Bunun da ne gibi sorunlar doğuracağı ve bu işlemlerin yerine getirilmesinde ne kadar zorluklar yaşanacağı ortadır.
Açıklanan nedenlerle, Gelir İdaresi'nce konunun üzerinde ehemmiyetle durulmasında ve tebliğ taslağının bu açıdan bir kez daha gözden geçirilmesinde büyük yarar olacağı aşikardır.